Semra Ege, "Ötekinin gözünden özne: Vulnus", literaedebiyat.com, 27 Temmuz 2021
Geçtiğimiz ay Metis Yayınları’ndan yayımlanan Gamze Hakverdi’nin Vulnus: Kırılganlık Üzerine adlı kitabı, bir alan araştırmasının ürünü olarak okuyucunun karşısına çıkıyor. Yirmi katılımcı ile öznenin kırıldığı anlara odaklanan Vulnus; katılımcıların kırıldıkları anları, yazdıkları metin ve seçtikleri görsellerle birlikte görmemize olanak sağlıyor. Hakverdi, bu metin ve görsellerin felsefi, psikanalitik ve sosyolojik okumasını yaparken, öznenin kırılganlığının merkezinde yer alan bizatihi duygunun ‘’eksiklik’’ olduğunu dile getiriyor: Öznenin Öteki’nin gözünden bakarken gördüğü eksikliği, yetersizliği.
Vulnus, Kırılganlığın Fay Hatları I ve II olmak üzere iki ana bölüme ayrılıyor. Kırılganlığın Fay Hatları I’ de Hakverdi’nin kırılganlığın mekânsal merkezi ve topoğrafyası olarak tanımladığı “Beden“ üzerinden: Bedenin “Fazlaları“ , Eksiltici Fazlalar, Bedenin “Eksikleri“ alt başlıkları yer alırken; Kırılganlığın Fay Hatları II’ de ise Statü üzerinden: Özneler arası Hayali Çizgiler, Simetriler/Asimetriler ile Cinsel Deneyim Sorunsalı alt başlıkları yer buluyor.
Hakverdi, katılımcıların kırılganlıklarının psişik altyapılarını çözümlerken yaptığı disiplinlerarası okumalarda Freud, Lacan, Marx, Jean Juc Nancy, Sartre, Butler, Silverman, Jouisssance, Zizek, Prosser, Scheler, Nurdan Gürbilek, Zeynep Sayın…vs. metinlerinden de alıntılar yaparak -aslında bir nevi- metinleri de birbiri ile konuşturuyor. Metinlerarası konuşmalarla harmanlanan Vulnus, okura zihin açıcı, sorgulatıcı bir alan sunmayı da ihmal etmiyor.
İdeal özne, öteki, artı-keyif / artı-değer ilişkisi, arzu nesnesi, deri-otobiyografisi, idiyopatik ve heteropatik özdeşleşme gibi kavramları kırılganlık üzerinden irdeleyen Vulnus’tan sizler için birkaç alıntı bırakıyorum:
“Katılımcı yazdığı metin boyunca masadaki diğer kadınlarla arasındaki ‘fark’a vurgu yapar. Onları ‘model gibi’ diyerek tarif eder. Bu onların kültürel ideala yakın olduklarını söylemenin bir başka yoludur. Kendisini onlara göre ölçer biçer, iştahını kontrol edemediği için kendini eleştirir; daha sonra onların yerine geçmeye ve onların gözünden kendini görmeye çalışır. Gece boyunca ‘Acaba benim hakkımda ne düşünüyorlar?’ sorusuyla uğraşır. Başkasının gözünde kendi nesneliğini tanır; kendini o nesnelik anı içinde yakalar.
Kendini parçalı olarak görmeye mahkum olan özne, bir başkası tarafından bütün olarak yakalanır. Sartre’ın özne-başkası ile nesne-başkası arasında yaptığı ayrıma benzer şekilde, kendimi parçalı olarak görmeme rağmen, bir başkasına kapalı bir form, bir bütünlük, bir sabitlik olarak görünmek, kişisel trajedilerin tetikleyicisidir. Kontrol edemediği süreçler tarafından nesneleştirilen özne için, bir de idealden uzak bir form olarak nesneleşmek, sakatlayıcı süreçleri başlatır: ‘Acaba benim hakkımda ne düşünüyor?’ Sartre’ın Öteki’ni ‘nesne-bütünlük’ olarak yakalayan bakışı burada devreye girer (2010: 391). S.41-42
“Şimdi ve burada, senin bakışın benim izlerime dokunur ve sen beni okursun ve ben seni yazarım. Bu bir yerde, bir zaman gerçekleşir. Bir telekopyalama makinesi tarafından yapılmış gibi anında gerçekleşmesi gerekmez. Bu temas, sessiz bir flaş gibi bir yerde çakar (2008: 51-52).
Nancy’nin söz ettiği bedenler kendi üzerine sonsuz kere kapanır; bakış o bedenlerdeki ‘yara’ya dokunduğu anda, bedenin diğer özelliklerini ve hatta öznenin diğer niteliklerini geride bırakacak kadar parlak bir flaş ışığı gibi bedeni o yarayla özdeş biçimde fotoğraflar.“ s.44
“Deri, belleğin görünür yüzeyidir; öznenin kimliğiyle, ırkı, yaşı, cinsiyeti ve özyaşam öyküsüyle ilgili bilgi verir. Derinin rengi, dokusu, derideki kalıcı hale gelmiş izler ve lekeler, öznenin sınıfının, işinin, boş zaman aktivitelerinin ve hatta kendi bedeni ile kurduğu en mahrem ilişkinin hikayesini aktarır.“ s.63-64
“İdeal; ulaşılacak bir vaha, varılacak bir yer, sevinçli bir kavuşma anı değil, ulaşmaya çalıştıkça özneyi sakatlayan bir fantezidir.” s. 85