| ISBN13 978-605-316-144-8 | 13x19,5 cm, 280 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Yağız Alp Tangün, "'Krizi Fırsata Çevirin': Dayanışma Ekonomileri", K24, 31 Ocak 2019 Küresel kapitalist dünya ekonomisinin neoliberal politikaları, geleceğe dair belirsiz durumları güncel yaşantımızın ortasına bırakıp “başınızın çaresine bakın” diyerek uzaklaşmıştır. Başta özelleştirmeler olmak üzere çeşitli araçlarla piyasa ve devletlerin ortak tutumu, bir boyutuyla müşterek olan mülklerin elden kayıp gitmesini beraberinde getirirken diğer bir boyutuyla krizlerin sorumluluğunun topluma mal edilmesini içermektedir. Bu anlayışı özetlemek gerekirse Margaret Thatcher’ın “There is no alternative” (Başka seçenek yok) söylemi, başka bir iktisat ve yönetim tahayyülünün mümkün olmayacağı iddiasının en basit ifadesi olarak dolaşımdadır. Oysa bugün küresel gündemi ilgilendiren kitlesel toplumsal hareketler sürmekte ve bunlar mevcut sistemin işleyişinde aksaklıklar meydana getirirken öte taraftan da başka bir dünyanın nasıl mümkün olabileceği üzerine daha cesur adımlar atılmaktadır. Aslıhan Aykaç’ın Metis Yayınları’ndan çıkan Dayanışma Ekonomileri isimli çalışması, söz konusu arayışlara destek verebilecek bir araştırmanın nihai ürünü olarak okurla buluştu. Sosyal bilimler alanında esnek üretim ilişkilerinin küreselleştiğini ortaya koyan bir literatürün gelişmesinin yanında önümüzdeki yıllarda daha fazla konuşulacak olan başka bir alternatifin hangi ellerden ve nasıl hayata geçirilebileceğini tartışanlar için de bir literatür gelişiyor. Rutgers University, School of Management and Labor Relations bünyesinde gerçekleştirdiği araştırma ile Aslıhan Aykaç küresel kapitalist baskılara karşı yerel arayışları dayanışma ekonomileri ekseninde ortaya koyuyor. Bu bağlamda aralarında Türkiye, İspanya, Hindistan ve İngiltere’den kooperatif örneklerine yer verilmiş. Kitap, gerek üretim ve bölüşüm ilişkilerine dair gündeme getirdiği kavramsal tartışmalarla gerekse üniversitelerin artık akademik işletmelere dönüşen hâlini de kapsayan analizleriyle günümüz sosyal bilim araştırmacısı/okurunu dayanışma fikriyle yakınlaştırıyor. İşbirliğinin ötesinde arayışlar Kamu faydasını gözeten refah devleti modellerinin yerini neoliberal dönüşüm esası aldığından bu yana başta sağlık ve eğitimde olmak üzere tüm yaşama yayılan güvencesizlik söz konusu. Kitapta dayanışma ekonomilerinin dört ülkeden örneklerine -Mondragon, Self-Employed Women’s Association, New Labor, Pankobirlik- değinirken çok çeşitli alanlardaki kooperatifleşme pratiğine yer veriliyor. Bu örnekler her ne kadar piyasa ve devlet-dışı ideal tiplere örnek olmasa da dayanışma ilişkilerinin kurulması bakımından köklü kooperatif geleneklerinin anlatısını sunuyor. Türkiye’de gündem itibarıyla uzun zamandan beri meşgul olunan fakat geçici olsa bile çözüm üretil(e)meyen mesele, gıda fiyatları. Sorun nihai satıcıda mı, aracılarda mı, üretimde mi, yürütülen ithalat, gümrük vergisi ve tohum politikası mı, yoksa tarımın tekelleşen ve çok uluslu şirketlerin eline geçen bir sektör hâline gelmesinde mi? Bu soruların yanıtlarını hâlâ aramak bir kenarda dursun gıda topluluklarından (http://gidatopluluklari.org/) oluşan belli bir kesim ise harekete geçmiş durumda. Aslında kitapta yer verilen Türkiye kooperatifçilik hareketinin yönü ve Pankobirlik örneği ile bugün gelişen dayanışma ilişkileri bakımından büyük bir fark söz konusu olduğu söylenebilir. Aykaç’ın belirttiği üzere: “Kooperatifler devlet eliyle başlatıldılar ve devletin bir ekonomik aktör olarak zayıf olduğu, sermaye yatırımlarının etkin olmadığı alanlardaki ekonomik boşluğu doldurmak için kullanıldılar.” Pankobirlik de bu anlayışın ürünü olarak 1972’de devletin şeker fabrikaları politikasıyla bağlantılı pancar üreticilerinin denetimini sağlamak için kurulmuş. Tabii her ne kadar yerel olsa da belli bir kalkınma politikasının ihtiyacı olarak yukarıdan aşağı bir hamlenin sonucudur. Bugünkü gıda toplulukları ve çeşitli alanlardaki dayanışma ilişkileri ise neoliberalizmin sonuçlarına direnmek ve başka alternatifleri deneyimlemek üzere aşağıdan bir toplumsal hamleyle kurulmaya devam ediyor. Şeker fabrikalarındaki özelleştirmelerden sonra Pankobirlik’in dayanışma işlevini yerine getirmediği daha açık biçimde görülmektedir. Dolayısıyla Aykaç’ın sunduğu tartışmalar üzerinden günümüz Türkiyesi’ne bakıldığında bir bakıma devlet ve piyasa dışına itilen sorumluluğu sahiplenen inisiyatiflerin yeni dayanışmacı geleneği yeşerttiği fark ediliyor. Bu pratiklerin hayat bulmasının toplumsal hareketler sonrasında olması ise kesinlikle tesadüf değil, uzun vadeli bir politik dönüşümün tohumlarını görmek gerekiyor: “Dayanışma ekonomileri ekonomik çıkarlarla tabandan gelen hareketlerin politik motivasyonlarını bir araya getirecek alternatiflerin zayıflığına karşı uygulanabilir bir seçenek olarak öne çıkmaktadır. Dayanışma ekonomilerinin mevcut durumu dağınık ve çok parçalı olabilir, ancak gelecekte dayanışma ağlarının toplumların ulaşılmamış kesimlerini de kapsayacak biçimde genişlemesi öngörülebilir.” |