Emek Erez, "İroni üzerine çok yönlü kazı", Gazete Duvar, 19 Kasım 2020
İroni nedir? Hiçbir zaman tamlığa ulaşmayan, komedide trajediyi barındıran, güldüren ama sonsuz kahkaha attırmayan, yalan olabilen ama hakikatle bağını koparmayan, ciddiyeti bir şekilde içeren ama ona teslim olmayan, sinizmle, konformizmle, hafisemekle ilişkilenen ama bu kelimeleri tam olarak kapsamayan, sonsuz bir yadsıma hâlinde genişleyen, ben’i devamlı dumura uğratırken onu kendi trajedisini açık etmeye çağıran ama bunu sonsuz bir apaçıklık olarak ortaya koymanın önünü kesen, söylemenin başka imkânları üzerine düşündüren, sözü kapatırken açan, onun içindeki hakikati dışarıya sızdıran, belirsizlik payını ihmâl etmeyen, anlar silsilesinde bilinci devreye sokarak karmaşayı billurlaştıran, aklın kesinliklerine, zekânın yol göstericiliğine karşı bir uyarıcı gibi duran… İroni hakkında kesin bir tanıma ulaşmak zor. Bir öykü veya film karakterinde, bir tablonun çiziminde, bir şarkının tınısında karşılaşabileceğimiz hatta kendimize dair hakikati ifade ederken başvurabileceğimiz bir ifade yöntemi belki de ironi.
Bu konuda düşünmeme vesile olan, ironi konusunda yukarıda yazdığım sonuçlara ulaşabilmemin de sebebi, Vladimir Jankélévitch’in İroni adlı kitabı. Metin, Metis Yayınları tarafından, Yunus Çetin çevirisi ile basıldı. Edebiyatla, sanatın farklı dallarıyla, felsefeyle ilgilenenlerin bir şekilde dikkatini çekeceğini düşündüğüm bu metin, ironinin tarih içindeki sürecinden başlayarak, şeylerin ironisi, kendimizin ironisi gibi başlıklarla konuyu derinleştiriyor. İroninin Batı felsefesindeki yerine, bilinçle ilişkisine, farklı disiplinler içinde nasıl tartışıldığına, ironi meraklısının içine çekilebileceği tuzaklara, oyundan, yalandan, sinizmden, alaydan ayrışan ve ortaklaşan yönlerine kadar derin bir bakış sunuyor. Böylece, şeylere ironik demenin ne anlama geldiği hakkında epey fikir sahibi oluyoruz, dahası ironik deyip geçemeyeceğimizi, onun nasıl farklı bağlamlarda değerlendirilebileceğini de görmüş oluyoruz. İroni tarih içinde pek çok düşünme biçimi çeşitli aşamalar kat ederek geliyor; “düşüncenin soluklandığı ve kendini baskı altında tutan katı sistemlerden uzakta istirahate çekildiği ‘boş zaman yaşamı”nın ve özgür iğnelemelerin çağlarıdır bunlar” diyor bu dönemlere dair Jankélévitch. Şimdilerden bakınca iğnelemelerin bile çok özgür olmadığı bir çağda, bilincin kendini dışavurumunun bir yolu olarak ironi üzerinde durulabilir gibi geliyor bana. Söz baskı altında olduğunda, ben’in söyleme cesareti gösteremeyeceği yerde, onu ifade etmeye de imkân vermez mi ironi, kitap üzerine düşünürken, ironinin hakikate yaslanan ama onu dolaylı yoldan sezdiren bir yan içermesinin böyle işlevsel bir anlamı olabilir mi sorusunu da aklımda tuttum.
Sokrates ve Sonrasında İroni
Kitaba dönersek, Jankélévitch sokratik ironi üzerinden tartışmaya başlıyor meseleyi, ona göre bu ironi biçimi sorgulayıcıdır. Bu ironide Sokrates, “bizi büyük korkularımızdan kurtarır ya da inancalarımızdan mahrum bırakır.” Sokratik ironi bozguncudur, kişiye kendi hakikatinin görünen olmadığını, çelişkilerini göstererek itiraf ettirir. “İnsanlar onunla temasa geçer geçmez sahte apaçıklığın sağladığı aldatıcı güveni yitirir, zira Sokrates’e bir kez kulak verildi mi eski kesinliklerin yarattığı uykuyu sürdürmeye artık imkân yoktur: Bilinçsizlik, iç huzuru ve mutluluk sona ermiştir.” Sokratik ironi, kişinin kendiyle yüzleşmesini, bilincini aktif hâle getirerek göründüğü şey olmadığını fark etmesini sağlar, güvenli alandan çıkıştır bu ve kesinlikli biçimde tahayyül edilenin çelişkilerini gösterir, huzurunu kaçırır, çıkmaza sokar, cehaletini fark ettirir. “Dolayısıyla Sokrates bir dikkat ve harekete geçme nedenini temsil eder” diyor yazar, Sokratik ironinin muhatabı artık aynı olmayacak şekilde değişir çünkü ironinin metinde de ele alınan en önemli özelliklerinden biri olarak görebileceğimiz farkındalığa erişir. Sokrates’in ölümü de ironik bir yan içerir, o baldıran zehrini içerek sözünü sürdürmeyi başarmıştır çünkü ölümünden önce onun cezalandırılmasına sebep olanları ifşa ederek gitmiştir, ironinin o huzursuzluğunu geride bırakmıştır denilebilir belki buna çünkü Jankélévitch’in ifade ettiği gibi; “aldığı haksız ölüm cezası da süreğen bir azaba, zihnin sürekli tetikte kalmasını sağlayan verimli bir çıkmaza yol açmıştır.”
Sokratik ironiden sonra sahneye kinik ironi çıkıyor, yazarın deyimiyle “kinik küstahlık”. Jankélévitch kinik ironiyi olumsuzluyor, ona göre: “Kinizm, çok defa, hüsrana uğramış bir ahlakçılık, ölçüsüzlüğe varmış bir ironidir.” Kinik ironi, düşüncelerden çok aforizmaları devreye sokuyor, kelimeler silah hâline geliyor. “Sokrates’ten sonra ironi, sınırlarını zorlayarak küfre, ahlaki köktenciliğin berbat aşırılıklarına doğru uzanır” diye ekliyor yazar. Sokratik ironide olan, kişiyi sorgulatan, bilincini tetikleyen, düşünmeye ve yüzleşmeye vesile olan yan yoktur artık nitekim ondokuzuncu yüzyılın başındaki romantik ironi de kuşkucu gibi görünerek aldırışsızlığa yol açmıştır, eleştirel olmaktan çıkarak büyülü, lirik bir hâle bürünmüştür. Metin ironinin tarihsel serüvenini incelerken, elbette burada bahsettiğimiz gibi ardı ardına sıralı dönemler olarak ele almıyor, başka metinleri fikirleri devreye sokarak konuyu tartışıyor ki Jankélévitch’in fikirlerini derinleştirirken ironiyi bir yöntem olarak kullandığı hissine de kapılıyorsunuz.
İroninin Aynası
Daha yazının girişinde sözünü ettiğimiz gibi ironi hakkında kesin bir tanıma ulaşmak zor çünkü ironi şeylere dair olduğunda, kendine dair olduğunda bilincin hareketini farklı etkiliyor çünkü bilinç ironinin nesnesi olmaktan çok öznesi olma işlevi görüyor, etkisini bilinçte hissettiriyor. İroni, duyguların sonsuz coşkunluğuna kapılıp gitmemeyi, düşünceyi bir yerde sınırlamayı, trajedinin varlığını hatırlatıyor, sonsuz bir neşenin olmadığını akılda tutmayı sağlıyor. Kendine dair ironi bahsinde, Jankélévitch şöyle söylüyor; “İroni bilincimizin dilediğince kendine bakabileceği bir ayna sunar: Başka bir ifadeyle, kendi sesinin sedasını aksettiren yankıyı insanın kulağına gersingeri yönlendirir. Bu ayna ise ‘cadının kendini seyrettiği uğursuz ayna’ değil, içebakışın ve kendini bilmenin şuurlu, bilge aynasıdır.” Bu belki şöyle ifade edilebilir, ironinin yönü dışarıdan içe doğrudur, ben’e sunulan aynada kendine bakan ironi meraklısı, bilincin devreye girmesiyle kendini sorgular, içinde olanı söylemeye dönüştürürken “sesinin yankısını” duyar, kendinin farkında olarak söze karışır. “İroni, bir çoğulluğun meydana çıkarılışının bizde uyandırdığı, biraz hüzünlü neşedir; duygularımız, düşüncelerimiz küçük düşürücü yakınlıklar uğruna, zaman ve mekânda kalabalıkla birlikte ikamet etmek uğruna görkemli yalnızlıklarından feragat etmek durumundadır; yenilikler eskiliklerini itiraf edip, naiflerin utangaçlığına dönüşür; evren hareketlenir, ama tikellik körelir; dünyada ise hem daha fazla çeşitlilik hem de daha az şevk vardır…” Kitapta ironiye dair bahsedilen bu durum üzerine düşündüğümüzde, ironinin topluluk içinde kendimize dair olan tikel yanı korumada işlevsel olduğunu da söyleyebiliriz belki. İroni bize seçme olasılığı sağlar, sayısız ben arasında, sayısız an arasında, yalnızlığın imkânsızlığında ben’e kalabalığa hazırlıklı olmanın bir yolunu açar.
İroni ve Bilinç
Jankélévitch, ironiyi çok yönlü bir kavram olarak ele alıyor, en çok bilinçle olan ilişkisine değiniyor çünkü bahsettiğimiz gibi bilinç ironinin öznesi olarak karşımıza çıkıyor bu nedenle ironinin işlevini anlamak için bilincin hareketlerini anlamak gerekiyor ki metinde konu uzun uzadıya tartışılıyor. “Bilinç görünüş ile varlığın ayrışmasından ustalıkla istifade eder: Nasıl ki algılanan nitelikler salt akla dayalı öze benzemiyorsa, düşünceler de kelimelere veya söylemek yapmaya benzemez. Düşünce ile dil arasında uyumsuzluk, düşünce ile eylem arasındaki uyumsuzluk, son olarak da düşüncenin kendi kendiyle uyumsuzluğu!” Bu durumu görünen ile içte olan arasındaki farkın bilinç tarafından işlevsel bir anlama büründürülerek, olan ile olamayan arasındaki uyumsuzlukta bir süzgeç yaratması şeklinde değerlendirebiliriz, tüm bu uyumsuzluğun ifadesinde bilinç devreye girerek düşünceyi söylenebilecek olana dönüştür. Bilinç, öznede yarattığı farkındalıkla dile müdahale eder; böylece sözün ifadeye dönüşümü tartılarak söylenir, söyleyebilmenin başka imkânını yaratır. Çünkü daha önce bahsettiğimiz gibi ironi sayesinde kişi kendi sesinin yankısını duyar böylece, sözünün içinde bulunduğu ortamdaki etkisinin ne olabileceğinin bilinciyle hareket eder. Bunu sağlayan bilincin bilincidir.
Vladimir Jankélévitch, ironinin neredeyse her hâline değiniyor. Sanattaki işleyişine, oyunla ilişkilenen yanına, ahlâki ironiye, diğerkâmlık boyutuna, tuzaklarına, ironi meraklısı ile muhatabı arasındaki ilişkiye, bilince etkisine… Kitap, müzik metinlerinden, edebiyata, felsefeye geniş bir disiplinlerarası bakışla oluşmuş bu nedenle okumaktan epey haz aldım ancak ironinin ironisi olsa gerek bütünlüklü bir anlatı ortaya çıkarmak zor üzerine, en azından ironi meraklısının dikkatinden kaçmaması gereken bir metin olduğunu söyleyebilirim. Çünkü Jankélévitch’in ironi üzerine giriştiği kazı, meselenin ne kadar çetrefilli olduğunu gösterirken bu kelimenin kullanımının bağlamları üzerine düşünmek gerektiğini de hatırlatıyor.