Giriş, s. 9-11
Patlama bugün olmayacak. Daha çok erken... Belki de çok geç.
Öyle kesin hakikatler kuşanmış değilim kesinlikle.
Aklımdan temel nitelikte çarpıcı düşünceler geçmiyor.
Bununla birlikte, tüm soğukkanlılığımla, bazı şeylerin söylenmesinin iyi olacağını düşünüyorum.
Bu şeyleri söyleyeceğim, haykırmayacağım. Çünkü çok oldu haykırışlar yaşamımdan çıkalı.
Hem de çok ama çok oldu...
Neden bu kitabı yazdım? Kimse benden böyle bir şey istemedi.
Özellikle kitabın seslendiği kişiler.
E o zaman? O zaman, sakince, şu dünyada çok fazla budalanın olduğunu söyleyebilirim. Bunu söylediğime göre, kanıtlamam gerekiyor.
Yeni bir insancıllığa doğru...
İnsanların birbirini anlaması...
Renktaşlarımız...
Sana inanıyorum İnsan...
Irk önyargısı...
Anlamak ve sevmek...
Dört bir yandan onlarca, yüzlerce sayfa akın ediyor üstüme, kendilerini bana dayatmaya çalışıyorlar. Oysa tek bir satır yeterli olurdu. Verilecek tek bir yanıtla siyah sorununun ciddiyeti ortadan kalkar.
İnsan ne istiyor?
Siyah insan ne istiyor?
Renktaşlarımda kin uyandırmak pahasına, Siyah’ın insan olmadığını söyleyeceğim.
Sahici bir şeylerin ortaya çıkabileceği bir varlık-olmama alanı, olağanüstü derecede verimsiz ve kurak bir bölge, özünde çırılçıplak bir yokuş var. Bu gerçek cehenneme inişin altından kalkmanın sağlayacağı yarardan Siyah çoğunlukla yoksun.
İnsan yalnızca baştan alma, olumsuzlama olanağından ibaret değildir. Bilincin aşkınlık etkinliği olduğu doğruysa da, sevgi ve anlayış sorununun bu aşkınlığın başına bela olduğunu da bilmemiz gerekir. İnsan kozmik uyumlarla titreşen bir EVET’tir. Kökünden koparılmış, savrulmuş, şaşkına dönmüş, kendi geliştirdiği hakikatlerin birbiri ardına geçersizleştiğini görmeye mahkûm olmuş haliyle, bir arada yaşadığı çatışkıyı dünyaya yansıtmayı bırakmalıdır.
Siyah, siyah bir insandır; demek ki bir dizi duygusal sapma sayesinde, içinden çıkarılması gereken bir evrene yerleşmiştir.
Bu sorun önemli. Amacımız koyu tenli insanı kendinden kurtarmak, daha azı değil. Çok ağır ilerleyeceğiz, çünkü karşımızda iki taraf var: beyaz ile siyah.
İnatla iki metafiziği sorgulayıp ikisinin de fazlasıyla yıkıcı olduğunu göreceğiz.
Eski yöneticilere, eski misyonerlere hiç acımayacağız. Bize göre, zencilere hayran olan kişi de onlardan tiksinen kişi kadar “hasta”dır.
Öte yandan, ırkını beyazlaştırmak isteyen Siyah da Beyaz nefretini yaymaya çalışan kadar zavallıdır.
Aslında Siyah, Çek’ten daha sevimli değildir ve gerçekten gereken şey insanı özgür bırakmaktır.
Bu kitap üç yıl önce yazılmalıydı... Ama o sıralarda hakikatler içimizi kor gibi yakıyordu. Bugün hararetsiz bir biçimde dile getirilebilirler. Söz konusu hakikatlerin insanların yüzüne vurulmasına gerek yok. Bunların istediği, heyecan yaratmak değil. Biz heyecana güvenmeyiz.
Ne zaman bir yerlerde ortaya çıksa, alevlerin, kıtlığın, sefaletin habercisi olmuştur... Aynı zamanda insanın aşağılanmasının.
Heyecan her şeyden önce âcizlerin silahıdır.
Demiri çabucak dövmek için ısıtanların. Biz insanın bedenini ısıtmak, sonra da çekip gitmek isterdik. O zaman belki şu sonuca ulaşabilirdik: İnsan kendi kendini yakarak bu ateşi canlı tutabilirdi.
İnsan başkasının direncinin oluşturduğu tramplenden kurtulabilir, yaşamının anlamını kendi bedeninde arayabilirdi.
Bizi okuyacak olanlar arasında yalnızca birkaçı bu kitabı yazarken karşılaştığımız güçlükleri anlayabilir.
Kuşkuculuğun dünyaya kök saldığı, –bir avuç alçağın söylediğine bakılırsa– anlamla anlamsızlığın artık birbirinden ayrılamadığı bir dönemde, anlam ve anlamsızlık kategorilerinin henüz kullanılmadığı bir düzeye inmek güçleşmiştir.
Siyah, Beyaz olmak istiyor. Beyaz ise bir insanlık durumunu gerçeğe dönüştürmek için çabalıyor.
Bu kitap boyunca Siyah-Beyaz ilişkisini anlamaya yönelik bir denemenin gelişmesine tanık olacağız.
Beyaz beyazlığına hapsedilmiştir.
Siyah da siyahlığına.
Bu ikili narsisizmin eğilimlerini ve gönderme yaptığı güdülenimleri belirlemeye çalışacağız.