Evrim Kepenek , "Feride Çiçekoğlu’nun İsyankar Şehir'i Okurla Buluştu", bianet.org, 18 Mart 2019
Yazar Feride Çiçekoğlu’nun İsyankar Şehir: Gezi Sonrası İstanbul Filmlerinde Mahrem İsyan isimli kitabını okurla buluşturdu. Kitap, yazarın daha önceki yıllarda kaleme aldığı "Vesikalı Şehir" ve "Şehrin İtirazı" kitaplarını tamamlayıcısı niteliğinde.
“Kadınların üzerlerindeki tüm baskıya rağmen şehre çıkmaları, Gezi Direnişi sonrasında yapılan bazı filmlere nasıl yansıdı, neyi değiştirdi?” sorusunu kendisine dert edinen kitap, Zamanın Ruhu, Şehre Çıkmak, Haneye Sıkışmak gibi bölümlerden oluşuyor.
Yazar kitabın “Başlarken” bölümünde, “Zamanın Ruhu” başlıklı kısımda zamanın ruhu ve dişi özneyi düşündüğünü belirtiyor:
“Kitabın kavramsal referanslarını oluşturabilmek için çelişkilerden yola çıkıyorum, Hannah Arendt’in hayat hikayesinden. Onun farklı dönemlerde ya da şartlarda söylediklerine, yazdıklarına ve yaşadıklarına bakarak zamanın ruhuna dair bir izlek oluşturmaya çalışıyorum.”
“Kadınlar baskıya rağmen şehre çıkıyorlar”
Kitabın, ”Şehre Çıkmak” başlıklı bölümünü de yine “Başlarken” kısmında açıklayan Çiçekoğlu, şunları söylüyor:
“Kadınların kendi hikayelerinin öznesi oldukları hikayeler anlatan bu üç filmin genç kadın karakterleri üzerlerindeki baskıya rağmen şehre çıkıyorlar.”
Kitabın üçüncü bölümü ise “Haneye sıkışmak” başlığını taşıyor ve bu bölümde de üç film irdeleniyor.
Kamusal alanlardan güncel filmlere geçiyorsunuz
Görsellerle de desteklenen kitap kent ve kadın direnişi arasındaki ilişkiye dair hafızayı da canlı tutuyor. Çünkü, kitapta, İstanbul’un bazı kamusal alanlarına dair de yer alıyor. Bu mekanların en dikkat çekenleri ise, Kapalıçarşı, Abbasağa Parkı ve Yel değirmeni. Yazarın bu mekanların kendi anılarında tuttuğu yer ve güncel film konularına dair ilişki kurması geçmişten şu ana uzanan bir film izliyorsunuz hissini yaşatıyor.
Gezi sonrası filmlerine odaklanıyor
Çiçekoğlu’nun penceresinden, Gezi Direnişi sonrasında sinemaya ve televizyon dizisine aktarılan “Kayıp Şehir”, “Mustang”, “Toz Bezi”, “Nefesim Kesilene Kadar”, “Kaygı”, “Taksim Hol’dem”, “Kasap Havası”, “Tuzdan Kaide” filmlerindeki kadın, direniş ve kent kavramları üzerine düşünme şansı da yakalıyorsunuz.
Kitaptan
Toz bezi, Ahu Özyurt
"Söyleşi için buluştuğumuzda Ahu Öztürk’e ilk sorum Toz Bezi’nin afişiyle ilgili oldu. Filmi birkaç kez dikkatle izlemiş olmama rağmen afişteki o ferah görüntüyü, kadınların şehre çıkmasına dair vapurdan görünen o güzel İstanbul karesini bulamamıştım. Atılan bir sahneden miydi o görüntü, yoksa afiş için özel olarak mı çekilmişti? Öztürk görüntünün ada vapurundan çekildiğini, senaryoda var olan ancak sonradan kullanılmayan bir sahneye ait olduğunu söyledi. Filmde olmayan bir karenin afişte yer alması baştan niyet öyle olmasa da bence bir merak unsuruna dönüşmüş. Uzaktan ışıklarını seçtiğimiz İstanbul’a karşı filmin karakterleri Hatun (Nazan Kesal) ve Nesrin’i (Asiye Dinçsoy) yan yana görmek anlatıya çok yakışmış. Onları zihnimizde yaşatmamızı ve hikâyelerine devam etmemizi sağlıyor, bunu söyleyerek başlamak isterim.
"Toz Bezi şehre dair, şehrin farklı semtlerine, o semtlerdeki hayat tarzı farklarına, sınıfsal ilişkilere, semtler arası dinamiklere dan- bir film gibi okunabilir; hem hane içinin dışıyla, hem de semtlerin bir- birleriyle etkileşimini görsel olarak yansıtma konusunda çok zengin ve katmanlı bir film. Pencereler, pencerelerdeki perdeler ve demirler, iç mekânla dış mekânı ayıran, özellikle de kadınlar için mekânlar arası bir arayüze benzeyen bu saydam yüzeyler filmde öne çıkıyor. Farklı semtlerin pencereleri ve o pencerelerden gördüklerimiz de değişiyor. Bazen karşı duvara asılmış eylem afişleri, bazen ferah bir gökyüzü ve ağaçlar. Kadınlar pencereden bakarken sokakta gördüklerine dair düşüncelerini tahmin ediyoruz, ruh hallerini okuyabiliyoruz, biz sokaktan baktığımızda perdenin ve demirlerin arkasındaki yüzlere dair düşünüyoruz. İzleyici olarak bizimle filmdeki kadınlar arasında da bir arayüz oluyor pencereler.
"Pencereden bakma eyleminin özellikle bu coğrafyadaki dişil yanını, kafes ardından sokağa bakmanın kültürel bir kod olduğunu hatırlarsak, mekân temsiline dair bu tercihin bilinçli yapıldığını söyleyebilir miyiz? Bu duygunun başarıyla verilmiş olmasında ekibin neredeyse tamamının kadınlardan oluşmasının etkisi var mı? "