| ISBN13 978-605-316-100-4 | 13x19,5 cm, 240 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Giriş, s. 13-18 Meşrutiyet’in 1876 yılında ilanından Cumhuriyet’in kuruluşuna uzanan dönemde kadın sorunu ve cinsiyet ilişkileri, modernleşme paradigmasının doğal bir uzantısı olarak ele alınmıştır. Çünkü kadınlık ve kadın kimliği modernleşmenin önemli simgelerinden biriydi. Bir simge olmasının yanı sıra derin bir toplumsal değişimin izlerini kadın kimliği üzerinden görmek mümkündür. Fakat cinsiyet konusu hiçbir zaman tek taraflı ele alınabilecek bir olgu olmadığı için doğası gereği erkek bakışının da sorgulanmasını gerektirir. Osmanlı’nın bu dönüşüm aşamasında kadınlığın modernleşmenin önemli alanlarından biri olarak görülmesine karşın toplumsal cinsiyet boyutunun temelden gözden geçirilmemesi, yani kadın kimliği sorgulanırken erkek zihniyetini ve kadına bakışını derinden analiz etmemek, cinsiyet ve kimlik bocalamaları bağlamında yeni sorunlara yol açmıştır. Bireyleşmeye ve kendi kimliğini bulmaya çalışan kadın bu değişim aşamasında yalnızlaşırken modernleşmenin simgelerini kadın üzerinde toplayan eril zihniyet ise bu yeni kadın kimliğiyle tam olarak uzlaşamamıştır. O dönemde gelişmekte olan basın yoluyla açılan yeni kamusal alanda kadınlar gazete ve dergilerdeki yazılarının yanı sıra romanlarıyla da kadın sorununu ele almışlardır. Kimlik sorgulamalarının en önemli yansımaları da aslında kadın romanlarında görülmektedir. Geleneğin ürettiği kodların artık dışına taşan, bu nedenle aile içinde ve dışında çatışmalar yaşayan, geleneksel baskı mekanizmalarıyla mücadele eden ama bu süreçte yalnızlaştığını fark eden kadın ile bu yeni kimlik karşısında bocalayan erkek bakış açısının sorgulanması, ortak bir kadın duyarlılığını yansıtmakta ve bu edebiyatın temel içeriğini ortaya koymaktadır. Romanlarda öne çıkan yeni kadın kimliği, belli bazı kadınlık değerlerine bağlı olarak rasyonelliği ve kadın direncini vurgularken, eş, sevgili, baba, akraba ve çevre şeklinde beliren, toplumun genel zihniyetini temsil eden anlayışın “yeni kadın” ile uzlaşım halinde olamamasının getirdiği sonuçlar yine kadın bakış açısıyla yansıtılmıştır. İncelediğim romanlarda, Osmanlı toplumunun o dönemde yeni yetişen aydın kadını, yalnızlaşan, mücadele eden, öğrendikçe derinleşen kız çocuğunun olgunlaşması teması etrafında billurlaşmaktadır. Değişen kadının karşısında ise bu yeni kadından etkilenmiş ya da etkilenmeye açık Osmanlı erkekleri bulunmaktadır. Dolayısıyla kadın yazarlar, romanlarında toplumsal bir dönüşüm için en temelden başlanıp öncelikle kadın ile erkek arasındaki ilişkinin, yani cinsiyet kimliklerinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini dile getirmişlerdir. Bu kitapta, I. Meşrutiyet’ten (1876) Cumhuriyet’e kadın yazarların romanlarındaki ortak tema, motif ve duyarlılıkları ortaya koymak amacıyla Zafer Hanım’ın Aşk-ı Vatan (1877); Fatma Aliye Hanım’ın Muhâdarât (1892), Levâyih-i Hayât (1897-98), Refet (1898), Udî (1899) ve Enîn (1910); Selma Rıza Feraceli’nin Uhuvvet (1892); Emine Semiye Hanım’ın Terbiye-i Etfale Ait Üç Hikâye (1895), Hiss-i Rekabet (1896), Bîkes (1897), Mükâfat-ı İlâhiye (1896), Sefalet (1897), Muallime (1899-1901) ve Gayya Kuyusu (1920); Fatma Fahrünnisa Hanım’ın Dilharâb (1896-97); Güzide Sabri Aygün’ ün Münevver (1889), Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi (1905), Yaban Gülü (1920) ve Nedret (1922); Halide Edib’in Heyûlâ (1909), Raik’in Annesi (1909), Seviyye Talip (1910), Handan (1912), Yeni Turan (1912), Son Eseri (1913) ve Mev’ud Hüküm (1918); Nezihe Muhiddin’in Şebab-ı Tebah (1911); Müfide Ferit Tek’in Aydemir (1918); Suat Derviş’in Kara Kitap (1920) ve Halide Nusret Zorlutuna’nın Sisli Geceler (1922) kitapları olmak üzere toplam otuz romanı ele aldım. Cumhuriyet öncesi kadın romanlarından söz ederken bu alandaki literatürde birer öncü olan ve isimlerini anmadan geçemeyeceğimiz çalışmalardan söz etmek yerinde olacaktır. Birincil kaynaklara ulaşmamı sağlamada Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’nın yayımladığı Kadın Dergileri Bibliyografyası, İstanbul kütüphanelerindeki eski harfli dergilerin içeriklerini sunması açısından araştırmacının yükünü hafifleten başucu çalışmalardan biriydi. Vakfın çıkardığı, ortak çalışmaların, büyük emeklerin ürünü olan Kadınların Belleği Dizisi’nin ve bibliyografların Türkiye’deki kadın araştırmaları konusunda çalışanlara katkısını da vurgulamadan geçemeyiz. Kadının görünmez tarihini görünür kılmak amacıyla vakıf kolektif bir çalışmayla 1895-1908 tarihleri arasında yayımlanan Hanımlara Mahsus Gazete’de yer alan yazılardan bir seçkiyi yeni harflerle yayımlamıştır. Bunun yanı sıra Demet (1908), Kadın (1908-09), Kadınlar Dünyası (1913-21), Genç Kadın (1918), Türk Kadını (1918-19), Süs (1923-24) ve Kadın Yolu/Türk Kadın Yolu (1925-27) süreli yayınlarının bütün sayılarının çevriyazımını yaparak okurların hizmetine sunmuştur. Ayrıca Tarık Hakkı Us Kütüphanesi’nin eski harfli süreli yayın koleksiyonlarını dijital ortama aktarma hizmeti de bu yayınları çalışmacıların ayağına getiren, zaman ve emekten tasarruf ettiren değerli projeler. ... Kitapta öncelikle kadın hareketinin zeminini hazırlayan siyasal arka plandan söz etmek ve “kadın sorunu”nun boyutlarını sistematik bir biçimde serimlemek amacıyla metinlerdeki ortak temaları kategorize etme ihtiyacı doğdu. Bu nedenle ilk bölümde Tanzimat sonrası siyasal ve kültürel gelişmeler ile kadın hareketinin yükselişi bağlamında kadınların özneleşme mücadelelerinden söz edilip ardından kadın edebiyatı geleneği ele alındı; Osmanlı-Türk romanını biçimlendiren konular, bu edebiyatta öne çıkan özellikler üzerinde duruldu. İkinci bölümde, ele alınan otuz romanda kadın üzerindeki baskı mekanizmaları ve kadının yalnızlaşması sorununa odaklanıldı. Bölümün ilk kısmında annesizliğin kadının yalnızlaşmasının ilk nedeni olduğu, ayrıca, annelik mirasının kızları tarafından reddedilmesi üzerinde duruldu. İkinci kısımda kadın kimliğini çoğu zaman tehdit eden, yalnızlaşmasında büyük rol oynayan baba, üvey anne, kayınvalide gibi aile figürlerinin kadınlar üzerindeki baskıları ele alındı. Üçüncü kısımda “aşırı alafrangalaşmış”, “zayıf karakterli” erkeklerin yanı sıra aydın erkeklerin de kadın kimliğine etkileri açımlandı. Bu kısımda kadının erkekler tarafından neden gizemlileştirildiği sorusu gündeme getirilerek kadınların yalnızlaşmaları ya da hissettikleri baskıların bir sonucu olarak melankolikleşirken erkeklerin kadın karşısında kimliklerinin eriyerek ruhsal dengelerini yitirmeleri meselesi ele alındı. Kitabın üçüncü bölümünde ise modernleşme sürecindeki kadın kimliği merkezi sorunu oluşturuyor. Bu bölümün ilk kısmında, romanlarda yaratılan kolektif kadınlık değeri, ikinci kısmında kadının modernleşmesinin ve yalnızlaşmasının bir sonucu olarak içdöküş aracı haline gelen serbest zaman etkinlikleri ile sanat ve çalışma konusu ele alınıyor. Üçüncü alt kısımda kadın okur imgesine, son alt kısımda ise yazarların kadın sorunsalı konusunda toplumsal ikiyüzlülükleri nasıl işlediklerine odaklanılıyor. |