Arsen Kocaoğlu, "Paris Komünü'nün cazibesi", Agos Kitap/Kirk, Mayıs 2016
Paris Komünü'nü yeniden okumak... Ancak bu sefer çok farklı bir perspektifin içerisinde bizzat tarihin eşsiz deneyimine şahitlik etmiş asilerle, yol arkadaşlarının ve destekçilerinin tecrübeleri aracılığıyla alışılagelmiş ulusal cumhuriyetçi orta sınıf ve devlet güdümlü bir kollektivizm algısını yaratan hakim anlatıların dışında yaşantıya dayalı kavramsal bir manzarayı incelerken buluyor okuyucu kendisini. Kristin Ross, Komün'ün merkezkaç diye nitelenebilecek yapısına ancak aktörlerin söz ve icraatlarının bağlam ve yapısının üzerinde durulmasıyla ulaşılabileceği fikrini savunuyor. Nitekim anlatı, aktörlerin seslerini bizlere ulaştırırken deneyimlerini yeniden canlandırıyor. Bu bağlamda Ross'un belirttiği gibi fikriyatının önemli bir kısmını -asilerin neler yaptıkları, neler düşündükleri ve kendi yaptıkları hakkında neler söyledikleri, eylemlerine verdikleri anlam, benimsedikleri, ithal veya itiraz ettikleri isim ve sözler-oluşturuyor. Okuma süreci boyunca Ross'un da eleştirel olarak yaklaştığı gibi öven veya eleştiren siyasi yorum ve analize dayanan yaklaşımların aksine; aktörlerin deneyimlerini, kendi eylemlerine biçtikleri değerleri tarihsel süreç içerisinde geliştirdikleri tavır ve tutumlarını inceleme imkânı buluyorsunuz.
Ross'un sık sık dile getirdiği eleştiri, geliştirdiği argümanlar ile anlatısını belirlemeye çalıştığı nokta: Komün'ün birçok kere Fransız ulusal kurmacasına dahil edilmeye çalışıldığına Fransız cumhuriyetçiliği silsilesinin bir parçasıymış gibi gösterildiğine ilişkin oluyor. Komün'ün milliyetçi ulusal bir anlatı içerisinde sıkıştırarak boğmak yerine enternasyonalist bir ufku olan, ulus devlet ve piyasa ile örtüşmeyen bağlamına dikkat çekiyor: "Paris Komünü’nün bize bıraktığı muhayyile ne ulusal bir cumhuriyetçi orta sınıfa ne de devlet güdümlü bir kolektivizme aittir. Ortak lüks, ne onun etrafını kuşatan (Fransız) burjuva lüksüdür ne de ondan sonra ortaya çıkıp yirminci yüzyılın ilk yarısına hakim olan faydacı devletçi kollektivist deneylerdir."
Ross çalışmasını imparatorluğun son yıllarındaki işci sınıfı toplantıları ve kulüplerde patlak veren humma ile başlatırken İngiltere ve İsviçre'ye yerleşmiş komünar mülteci ve sürgünleri, yol arkadaşlarıyla çeşitli destekçilerin -Marx, Kropotkin ve William Morris- gibi isimlerle birlikte 1870 ve 1880'lerde üretmiş oldukları düşüncelere dair titiz bir inceleme yaparak sonlandırıyor.
Bir varoluş biçimi
Komün'ün dikkat çeken taraflarından biri de idealize edilmeksizin, başka bir deyişle tasarlanmaksızın bir oluş biçimi şeklinde cereyan eden yanı oluyor. Marx'ın vurgulağı şekilde "Komün'ün en önemli yanının gerçekleştirmeye çalıştığı herhangi bir ideal değil kendi işleyen varoluşu" şeklinde doğaçlama olarak gelişmesi Henri Lefebvre'in yaşanan ile tasarlanan diyalektiğinden yola çıkarak hareketin düşüncesinin yine o hareketle birlikte ve ondan sonra yaratılması Ross'un deyişiyle rüyaları ve fikirleri eylemlerin üretmesi Komün'ün en dikkate değer yanlarından biriydi.
Nitekim tasarlanmayıp anlık olarak gelişen bu süreçte; Papa Muhafızları'ndan bir Afrikalı ile elbisesinin altına eski asker godillot'larını (botlarını) giymiş sabık öğretmen Louise Michel'in kaderleri gecenin geç vaktinde nöbet tutmak üzere kesişiyordu. Tam da bu kesişim üzerinden Komün'ün özgün yanı ön plana çıkıyor ve Ross analizini şu şekilde yapıyor: "Bu iki Komünarın ifade ettiği deneyimler birbirinden farklı;kişinin kendi siyasi özneleşmesiyle ilişkisinin ne kadar farklı yollardan yaşanabileceğini gösteriyor. Ama birbirleriyle çelişmiyorlar ve Komün sırasında, Komün’ün toplumla kurduğu ilişki içerisinde (tarihsel belleğin yeni şekillere bürünmesiyle veya eski şekilleri yeni bir bağlamda seferber etmesiyle çok yakından bağlantılı bir ilişkidir bu) zaman deneyiminin nasıl bir dönüşümden geçtiğini bir anlığına da olsa görmemizi sağlıyorlar."
"Bu bağlamda Komün'ün Ross'un belirttiği üzere birçok kere gözardı edilen milliyetçi olmamasından gelen özgünlüğü evrensel enternasyonalist niteliği ön plana çıkıyor." Komün sırasında Paris Fransa’nın başkenti değil,evrensel bir halklar federasyonu içindeki özerk bir kolektif olmak istiyordu. Bir devlet olmak değil,son kertede uluslararası ölçekli bir komünler federasyonu içerisindeki bir unsur,bir birim olmak istiyordu.