| ISBN13 978-605-316-033-5 | 13x19,5 cm, 120 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Kahraman Çayırlı, "Akıcı bir mimari dersi: Mimarın Soluğu", Taraf, 19 Şubat 2016 Düşman'da [Enemy / Denis Villeneuve, 2013] arka plânda birbirinin aynısı, seri inşa edilmiş onlarca apartman katı, gökdelen katı var da, bir insandan iki adet aynı diye niye bu kadar şaşırtıcı oluyor? Film boyunca tüm suçlu, bu gökdelenler, bu çok katlı binalarmış gibi sık sık bu fazla modern büyükşehir arka plânıyla yüzleştiriliyoruz. Bu iki karbon kopya adam, Apple bilgisayarlardan birbirlerini googlelarlarken üniversite kampüsünde bile karşımıza çıkan bu modern mimari fazladan bir şeyler söylüyor. Fordist, sade-basit ama “aynı”yı çoklaştırıcı bu mimari ile örümceği bir arada düşünmemiz gerekebilir. Polytechnique’te [2009] Villeneuve, arka plânı yine yüksek katlı modern binalarla resmediyor. Modern mimaride “aynı”nın çokluğu, kütüphanede kitap rafları arasında gezinirken ya da koridorda öğrenci dolapları ile karşımıza çıkıyor. Ayrıca fotokopi makinesi ve kadınlar tuvaletindeki ayna, bu “çok”lamaya yardım ediyor, onu yeniden üretiyor. Yürüyen merdivenleri, sıradan merdivenleri, kütüphane tavanındaki ışıkları ve üniversite binasındaki pencereleri de aynı çerçeve içinde düşünebiliyoruz. Incendies’te [2010] ise Villeneuve, hikâyesini Kanada – Lübnan hattında kurunca anlaşılıyor ki konuşulması gereken başka sosyolojik olgular da var. Ortadoğu’da, oryantalist bir hazla da belki, kamera sadece taşların çokluğunu resmediyor. Malumunuz, “doğu”da evlerin hepsi birbirinden farklı; steril, birbirinin “aynı”sını sayısızca üreten modern mimari sadece Kanada’da uzak “batı”da var değil mi? Güneydeki Kfar Ryat Hapishanesi kenarındaki teller ya da tünel tavanındaki ışıklar çokluk mimarisi parantezimiz içine dahil edilebilir mi, hayır. Tam değil. Ortadoğu’da, doğuda hiçbir şey bir diğerinin tam olarak aynısı değil hiç. Peter Zumthor'un Soluğu Incendies’te yüksek matematiğin, Syracuse Problemi’nin yerini Polytechnique’te mühendislik, entropi; nihayet Düşman’da tarih, diktatörlük dersleri alıyor. Üniversite sıralarına yakın duruyor Denis Villeneuve. Kaza yapan arabanın camındaki örümcek ağı görüntüsüne dek kurduğu görsel bütünlük önceki filmleri gibi Düşman'ı da sarıyor. Ama “batı”nın steril, sayısız siyah Ford araba üreten mimarisinde de var işte küçük gibi görünen fakat şehri her an basabilecek dev bir kara örümcek. O tertemiz modern mimarinin ta kendisi olmasın sakın o sekiz bacaklı? İyi mimari bilmek çok kıymetli. Mimari, yerine göre sinema, sosyoloji, aslında genel olarak birçok sosyal bilim için şahane bir anahtar. Ve tersi aynı anda. Karşılıklı. Masumiyet Müzesi, Okur Yalısı restorasyonu, Osmanlı Bankası Müzesi başta olmak üzere çok sayıda uygulanmış mimari tasarımı bulunan İhsan Bilgin'in yeni yayımlanan kitabı Mimarın Soluğu'nu okumaya başlamamla bitirmem bir oldu. Bir yandan mimarinin sinemaya izdüşümlerini düşünürken, kitap hiç bitmesin istedim. Bilgin'in akıcı ve tane tane, sadeleştirerek anlatmaya meyyal üslubu kitabı daha da yukarı taşıyor. Mimariden söz ederken bir anda postmodernizme ya da bir anda Loach, Almadovar, Ceylan'a gelince söz; İsviçreli mimar Peter Zumthor'un soluğunu yakinen duyumsuyorsunuz. 2008 yılında mimarlığın nobeli olan Pritzker Ödülü'nü kazanan bu ilginç mimarın işleri arasında gezinirken öyle kıymetli bilgiler ediniyorsunuz ki. Ne diyeyim. Mimarlık tarihi ile mimarinin sosyolojisini de felsefesini de yapıyor bir yandan güzel güzel. Mimarın Soluğu bitince, ben şimdi uzun bir şiir mi okudum, akıcı bir hikaye kitabı mı oldum. Ya da İTÜ Mimarlık Fakültesi'nde bir anda akıp giden bir derse mi girdim. Muhakkak okuyun isterim. Muhakkak. |