Öncelikle yazdıklarının biçimine ilişkin bir soruyla görüşmemize başlayalım istiyorum. Denemenin yazmak istediklerinin ihtiyaç kabul ettiği bir biçim olduğu iddia edebilir mi? Ek olarak yazdıklarınla deneme arasında ne tür bir ilişki kuruyorsun? Yazdıklarım genellikle deneme olarak adlandırılıyor. Ancak ben yazılarımı yazarken içimden nasıl geliyorsa öyle yazıyorum.Yani deneme özel olarak seçtiğim bir biçim değil.
Kitap yazıların bildik kitap değerlendirmelerinin dışında ve bu bağlamda kitaptan çok ısrarla ele almak istediğin durum ve olgularla yönelme ihtiyacı duyuyorsun. Neden?Virgül dergisinde yazmaya başlamadan önce
Akıntıya Karşı ve
Beyaz dergilerinde yazdığım yazılar kitap üzerine değildi,
Varlık’ta,
Kara Mecmua’da ve
İskenderiye Yazıları’nda çıkan yazılarım da kitap eleştirisi değildi.
Virgül dergisi bir kitap dergisi olduğu için mecburen, ister istemez kitap üzerine yazdım.Sonra geç de olsa aklıma geldi ve
Virgül’e çok sayıda kitaba değinen serbest biçimli yazılar yazmayı önerdim onlar da kabul etti. Bir yıldan fazladır artık tek bir kitap üzerine yazmıyorum. Bir anlamda çok sayıda kitabı derdimin olduğu konuya alet ediyorum. Sadece beni çeken konularda yazabiliyorum. Kafamı meşgul eden bir konu değilse yazamıyorum.
Kovulanın İzi’nde hayata ve insana ilişkin olgularla ilgili yazıyorsun. Buysa bir "sahicilik arayışı" olarak ortaya çıkıyor. Nurdan Gürbilek’in deyimiyle insanın "kendi pisliğini, kendi alçalmışlığını, kendi karanlığını" içermesinin bugüne yönelik anlamı ne olabilir?Tavizsiz eleştiri daha çok bastırılmış, karanlık bölgelerden beslenir.Bu alanlar insanın en çok dibe yaklaştığı, dibe vurduğu, hakikatle yüzleştiği, sahicilikle temas ettiği alanlardır. İnsan kendi yıkımıyla yüzleşir ve sarsılırsa, öz tahribatı yaşarsa kendi varoluşunu eleştirel ve muhalif bir biçimde yeniden kurma imkânına kavuşur. İnsanın kendi karanlığı muhalifliğin dışsal olana müdahale olarak değil içsel olanın örgütlenmesi olarak kurulmasına imkân verir.
İnsanın pisliği, alçalmışlığı, karanlığı doğrudan kendini/bedenini edepsizce ve bayağıca hatırlamasını sağlar. Günümüzde insan bedeninden hızla uzaklaşıyor. Bunun sonuçları ne oldu, ne olacak?Modernlik akıl karşısında bedeni küçümsemişti. Post modernlik ise bedeni ticarileştirerek piyasaya tabi kıldı. Günümüzde sanallık bedeni gitgide yok ediyor. Genetik yakın bir süre içinde bedene ilişkin tüm kavrayışları altüst edecek, etti bile. Ancak bedenin hakikatini savunmak adına onu ete, tene indirgemeyi doğru bulmuyorum. Bedenin duygusal, düşsel potansiyeli muhalif bir biçimde ele alındığında sanal ortamda da kendine yeni açılım imkânları bulabilir.
Bu bağlamda geçmişle kurduğun ilişkiden bugüne ilişkin çıkardıklarını yinelemeni istesem. Bunu yine bugüne yönelik bir ilkellik ya da sahicilik talebi olarak anlayabilir miyim? Hem de Zerzan’ın Gelecekteki İlkel’ine yönelik eleştirilerine rağmen!Bugüne yönelik bir ilkellik talebim yok. "Kültür dışılık" olarak ilkellik kendimizi tanımamıza yardım ediyor. İnsanlık ve kültürü iktidarla kaynaştığı için ilkelliğe muhalif bir bağlam içinde vurgu yapıyorum. Akla karşı değilim, iktidarla özdeşleşen akla, araçsal akla karşıyım. Tinselliğe, mistik olana, şüpheciliğe açığım. Sahicilik kavramına gelince bunu dikkatli kullanmak gerekiyor. Gerçeklik, sahicilik düşten, mitten, rüyadan ayrı bir varoluşa sahip değil. Sahiciliği iktidar dışında oluşan iç içe geçmiş alanların tümü olarak ele almak bana daha yakın geliyor. Hakikate gelince evrensel, mutlak bir hakikate inanmıyorum. Çoğulluğa eğilimli biri olarak farklı hakikatler olabileceğini düşünüyorum.
Kovulanın İzi’ndeki "kara delikler", "artığın kerameti", "mekânın tekinsizliği", "birey ve kötülük" gibi bölüm başlıkları okuru geçmişe daha özelde de insanin geçmişine yönlendiriyor gibi gözükse de daha çok bugünle hesaplaşmaya zorluyor! Bu, bugünü yadsıma talebi olduğu kadar yeni bir bugün önerisi mi?Ben asıl olarak bugünün eleştirisiyle ilgiliyim. Geçmiş bugünün eleştirisine ışık tuttuğu ölçüde beni ilgilendiriyor. Yeni bir bugün benim için fazlaca büyük bir söz. Yeni sorular, yeni başlangıçlar demeyi tercih ederim.
Özellikle "pislik ve tuvalet", "çöp ve lağım", "ev", "konfor", "mekânların ölümü" gibi konular geçmişi yeni bir bugün önerisi olarak öne sürmüş olmuyor mu?Geçmişi bir öneri olarak getirmiyorum. Yeni eleştirel biçimler oluşturmak için geçmişten faydalanıyorum. Pre-kapitalist toplumların yaşamı bugün için bir öneri olamaz. Bugünün eleştirisi bugünün koşullarından kaynaklanmalıdır.
Kovulanın İzi’nden sonra Özgürlükçü Düşüncenin Peşinde bir özgürlük tasarımı olarak anarşizmi/anarşizmleri ele alıyor. Anarşizmlere ve anarşistlere ilişkin ve düşünce ve olgular kitaplar üstünden tartışma konusu ediliyor. Bu bağlamda ele aldığın kitaplar anarşizmleri ve farklı biçimleri tartışma imkânı oluyor diye de düşünüyorum.Anarşizm özgürlükçü olarak adlandırılabilecek sürecin sadece bir parçası. Hatasıyla sevabıyla anarşizmin bu süreç içindeki yerini açmaya çalışıyorum.
Yazdıklarından postyapısalcı anarşizme yakınlık duyduğun sonucuna vardım. Postyapısalcı anarşizm anarşizmlerin yeni bir bireşimi olarak anlanabilir mi?Benim asıl ilgim post yapısalcılığa yönelik, siyasi-kültürel bir post yapısalcılığa. Post yapısalcı anarşizm ise Tod May’in ortaya attığı bir kavram. Bu konuda başka kitaplar çok az.bir de şöyle bir şey var, post yapısalcı anarşizmin içinde ele alınan Foucault kendini anarşizmle ilişkilendirmediği gibi, herhangi bir kimlikle adlandırılmak istemediğini söylüyor. Deleuze derseniz anarşizmden ziyade Marksizme yakın olduğu söylenebilir. Lyotard ın son dönem yazıları ise muhalif bir niteliğe pek fazla sahip olmayan yazılardır. Onun için post yapısalcı anarşizmin bir tür kurmaca olduğunu belirtmek gerekiyor. Şu söylenebilir: Anarşizmin post yapısalcılıkla ilişkisini geliştirmesi ona geniş açılımlar sağlayabilir.
Buradaki beklentin okurun bu kitaplara yönelmesinden çok bir bugün tasarımı olarak anarşizmlere yönelmesi sanıyorum.Bugün anarşizm Marksizm gibi hâlâ büyük ölçüde 19. yüzyılın pozitivist çerçevesini tam olarak kıramıyor. Ben modernliğin Marksizminin de anarşizminin de bir kenara bırakılmasından yanayım. Post Marksizm klasik Marksizmle hesaplaştı. Ama hâlâ çok cılız olarak varolan post anarşizm bu konuda çok geride kaldı halbuki 19. yüzyıl anarşizmi o dönemin Marksizmine göre çok daha az pozitivistti. Anarşizmin teorik konularda tembel olduğunu söylemek zorundayım.
Kovulanın İzi’ne ve Özgürlükçü Düşüncenin Peşinde’ye bakarak yazdıklarınla bir yazan olarak amaçladıklarına ulaştın mı?Hayır. Yeni konularda yazmak istiyorum. Post anarşizm konusunda daha fazla okumak istiyorum ama ilgim sadece anarşizmle sınırlı değil. Anarşizm benim için sadece bir uğrak. Başlarda yani
Kovulanın İzi’ni oluşturan yazıların çoğunun yayımlandığı Beyaz dergisi döneminde anarşizm kaosu, yıkımı içinde barındırdığı için ilgilenmiştim. Ancak ilgilendiğim konularda anarşist kaynak bulamadığım için esas olarak "tahripkâr, dekadant, düşkünlük dolu" edebi yapıtlara yöneldim. Böylece içinde anarşizm sözü geçmemesine karşın
Kovulanın İzi bir tür bireysel, kültürel anarşizmin izini sürmekteydi. İkinci kitabımdaki yazıları anarşist ya da anarşizme yakın siyasi-kültürel kitaplardan yola çıkarak yazdım. Ama ikinci kitabım ilkine oranla daha az "sert" bir kitap, daha çok politik görünmesine rağmen böyle bu. Şu anda elimde yayınlatmak istediğim hazır iki dosya var. Kaynak bulma sorunum var, istediğim kitapları bulabilme olanağım olursa doğrudan "dibe" yönelmek istiyorum.
Yazdıkların anarşizme yönelik bir arzu mu, yoksa birey insanın önünde bir ufuk mu?Anarşizm benim için mutlak bir şey değil. Önemli olan insanın sınırlarını zorlayabilen eleştirel bir düşüncenin oluşturulması.
Türkiye’deki anarşizm/ler üstüne düşüncelerin neler?Genel olarak Türkiyedeki anarşist hareketin 19. yüzyıl klasik anarşizminin dar kalıpları içinde kaldığını söyleyebilirim. Ancak anarşist hareketin içinden olmadığım için bu konuda çok fazla söz söyleme hakkını kendimde bulmuyorum.
Bu okuma ve yazma serüveninin bireysel hayatında karşılığı ne oldu? Yoksa, yazdıkların hayatının bir karşılığı mi?Kişisel eğilimlerime denk düşen konularda okudum ve yazdım. Eskiden de sade bir hayat sürüyordum şimdi de öyle.
Özellikle solla sürekli bir hesaplaşman var. Galiba hepimizin bir sorunu da bu. Anarşizmlerin sol içinde ele alındığını hatırda tutarak bundan anarşizmlerin soldan kurtulması gerekiyor anlamını çıkartabilir miyim?Bu solun nasıl tanımlandığına bağlı. Ben modernlikle, pozitivizmle, aydınlanma düşüncesiyle hesaplaşıyorum yazılarımda. Elbette kendine bu görüşleri referans alan solu ve anarşizmleri eleştiriyorum.
İmlasız’a başka dergi ve fanzinlere bakarak anarşizmlerin kültür-sanat-edebiyatta nasıl bir karşılığı olabilir?Batıda onyıllardır kültürel sol, kültürel çalışmalar olarak adlandırılan alanlar var. Bunlar başlarda daha çok Marksizmle ilişkiliydi. Bence muhalif bir postyapısalcı kültürel perspektif anarşizmler için yeni olanaklar sunabilir.
Bağlı olarak anarşist kültür-sanat-edebiyat üstüne düşüncelerin.Çok geniş bir konu. Ama herşeyin anarşistini bulmaya çalışmak bana pek çekici gelmiyor. Anarşizm tüm adlandırmaların, kavramlaştırmaların yok olmaya başladığı sınır alanlarda ortaya çıkar. Anarşizm ancak kendini reddettiğinde anarşist olur!
Eklemek istediklerin?Birçok konuya çok genel ve kısa olarak değindim. Onun için söylediklerimin kesin yargılardan ziyade belirli eğilimleri yansıttığını belirtmek istiyorum.