Cahide Birgül:
"Kurgulayacak, ama asla kurcalamayacaksın..."
Nemika Tuğcu, Cumhuriyet Kitap, 24 Eylül 1998
Gölgeler Çekildiğinde ilk roman gibi değil... Sesini bulmuş bir yazarın ürünü... Yazarlığınızın alt yapısını hazırlayan başka çalışmalarınız da olmalı...

TRT Ankara Radyosu'na uzun yıllar ''Radyo Tiyatrosu'' ve ''Arkası Yarın''lar yazdım. ''Kaplumbağa Sever misiniz?'' adlı bir radyo tiyatrom da Türkiye'yi temsilen ''Avrupa'nın Sesi'' radyosuna gönderildi... Daha sonra yazdığım ve ilk tiyatro oyunu çalışmam olan ''Biblolar'', Kadın Eserleri Kütüphanesi'nin açtığı ''Ana-Kız'' temalı yarışmada özendirme ödülü aldı. ''Fotoğraflar'' adlı oyunumda British Council'ün açtığı ''Uluslararası Yeni Tiyatro Yazarları'' yarışmasında Doğu ve Yarı Merkezi Avrupa grubunda yarı finale kaldı.

Yazarlar genellikle ilk kitaplarının yayımlanmasında zorluklarla karşılaştıklarını söylerler. Siz böyle sıkıntılar yaşadınız mı?

Bu ilginç bir konu aslında... Başkalarının kitabı hakkında bir fikir yürütebilirsiniz... Ama henüz yazıp bitirdiğiniz kendi kitabınız için bunu yapmanız çok zordur... Biraz aşk gibi belki... İçindeyken onu tarafsız bir gözle değerlendirmeniz neredeyse imkânsızdır... Üzerinden zaman geçmesi, biraz soğuması gerekir... O zaman bu işi profesyonel olarak değerlendirecek bir dostunuz size yardımcı olur... Benim için de bu insan Yıldırım Türker oldu... Beni yüreklendirdi, yol gösterdi... Doğrusu hep anlatıldığı gibi dosya kolumun altında kapı kapı dolaşmadım... Metis Yayınları'na götürdüm, kabul ettiler...
       Romanın baş kişisi ve anlatıcısı Esin ile kuzini Deniz arasındaki aşk ekseninde gelişiyor olaylar... Pek çok yazar aşk üstüne bir şeyler söylemiştir... Fikret Ürgüp'ün şiirlerinin, günlüklerinin toplandığı bir kitaptan, Dosdoğru Günlük’ten bir bölüm okumak istiyorum; ''...ve sevgili diş fırçasını alıp gidiyor... Onsuz yaşanamayacak kadar ona bağlanmış üç günde ... Aşk budur... İnsanlık lügatinde...'' Her insanın ayrı bir lügatı var bence... Ortak yanı tutku ise de aşkı herkes farklı yaşar... Kimileri ''mutlu aşk yoktur'' der söyleminde... Tanımı ve tarifi herkese göre değişir, üstelik aşk yanılsaması da vardır... Aşk aklı başında yaşanmaz...

Öyle yaşanırsa aşk olmaz... Peki aşk ele geçirilemeyen midir sizce?

Evet, aşkta daima bir seçen ve seçilen vardır... Aşık olan seçendir. Seçilen ise bir hedeftir ve o sadece seçene eşlik eder... Aşık olan kişi, artık kendi cehennemindedir... Sürekli tetikte ve huzursuzdur... Bekler... O süreç içinde ellerinin arasında olanı ya da öyle sandığını kaybetme telaşını yaşar... Çünkü seçilen henüz seçmemiştir... Kimi seçeceği de belli değildir... Dolayısıyla aşık olan ''aşk nesnesi''ni hayatına katmayı başarsa da bütünüyle ona ait olmadığını bir gün gideceğini bilir...

O zaman da aşk acı çekmeye dönüşüyor... Bütün bir yaşama yayılacak aşk var mıdır?..

Günümüzde uzun soluklu aşklar yaşanmıyor... Çünkü hayat hızlı akıyor... İnsanların durup düşünmeye, incelikler, sürprizler, benzer hoşluklar yaratmaya kendini ve karşısındakini zenginleştirmeye zamanı yok.. Ama yine de hepimiz bir ütopyanın, sonsuz aşkın özlemini duyuyoruz... Oysa sonsuz aşk sadece bitmeyen, kavuşulamayan ya da yarım kalan ilişkilerde saklı...

Romanın baş kişisi Esin, onun arkadaşı Aysel ve annesi... Üçü de öğretmen... Karakterleri çok iyi çizilmiş ve yerine oturmuş... Ve aynı zamanda öğretmenlere ciddi eleştiriler de var romanda...

Hayatlarımızda öğretmenlerin rolü çok büyük... Ve her zaman pek çok meslekte de olduğu gibi sadece yüceltilen bir meslek öğretmenlik... Oysa geri dönüp çocukluk yıllarımıza baktığımızda bizi mutlu etmiş, iyi anılar bırakmış öğretmen sayısının çok az olduğunu görürüz... Ve ne yazık ki en çok kötü anılar, kötü izler var o günlerden kalan... Üstelik çocukluk öyle bir dönem ki başınıza gelen en küçük bir olumsuzluk dahi silinmeyecek izler, bırakabilir karakterinizin oluşmasında. Hatta geleceğinizin hazırlanmasında etkisi olabilir... Bu anlamda belki gizli bir öfke olabilir içimde...

Romanda öfkenin yer yer şiddete dönüştüğünü, öldürme isteğinin öne çıktığını görüyoruz... Deniz ''sıradışı'' ve ''bencil'' bir kişiliği temsil etmesine karşın aşık olunan... Deniz'in cazibesi nereden geliyor?

Şiddet duygusunu her insan içinde taşıyor... Ama kimimizinki hayatla, şartlarla, birlikte olduğumuz insanlarla besleniyor, daha üç noktalara gidebiliyor... Kötülüğün ise farklı bir cazibesi var... Onunla karşılaştığımızda sınırlarınızın zorlandığını, hayatınızın sıradanlığını, yabancısı olduğunuz çekici ama aynı oranda da ürkütücü bir şeyleri varlığını seziyorsunuz... Esin de Deniz gelene kadar yaşarken sorgulanmayan, ''yuvarlanıp gidilen''bir birliktelik sürdürüyordu. Onun hayatı Deniz ile değişti... Deniz bir kedi gibi eve, Esin'in babasının ve Esin'in yüreğine gelip yerleşti... Çekiciydi, değiştirebilme, karar verebilme ve verdiği kararları uygulama gücüne sahipti... Özgürdü ve bu da onu diğerlerinin gözönünde bencil ve acımasız kılıyordu. İşte tüm bu özellikler nedeniyle o ''âşık olunan''dı...

Sizinle yapılan söyleşilerde romanın tümüyle kurgu olduğunu söylediniz... Kurgu olmayıp gerçek bir öykü olamaz mıydı?

Ben romanın kurgu olmasından yanayım... Kurgu olmadığı takdirde hayatınızdaki hikâyeleri anlatmaya başlarsınız... Şöyle bir düşünün, hepimizin hayatında anlatılmaya ve dinlenmeye değer kaç hikâye var? Diyelim ki hepsini anlattınız... Sonra? Bence önemli olan hayal gücü... Varolmayanı, yaşanmayanı sahicilik duygusu vererek anlatabilmek...

Bir söyleşinizde Patricia Highsmith ve George Simenon'un sevdiğiniz yazarlar olduğunu söylemiştiniz... Romanda bu yazarların etkisi görülüyor...

Evet, bu iki yazarı da severek okurum... Polisiye türünde ünlenmiş olsalarda onların büyüsünün ve diğerlerinden ayrılan özelliklerinin insanı olduğu gibi anlatabilme yeteneklerinde saklı olduğunu düşünüyorum ben... Şematik bir kötü karakter çizmezler ve daima onların içine doğru bir yolculuğa çıkarırlar bizi... Ve biz de o karakterin yanında yer alarak romanın hakkını veririz...

Romanınızda iç seslere rastlıyoruz... Bu diyaloglar yer yer okurun da rol aldığı bir oyun tadı veriyor...

Hayat içinde bir şeyler yaşarken söylemek isteyip de söyleyemediklerimiz var... İç seslerin temelinde bu yatıyor... Söylediklerimizle çakışmayan, ama aslında dile dökmek istediklerimiz...
       Biçemiyle, akıcılığı, kurgusu, pırıl pırıl Türkçesiyle son yıllarda okuduğum en iyi roman diyebileceğim Gölgeler Çekildiğinde de aile kurumuna da ciddi eleştiriler var... Yazar, aile kurumunun köklü bir değişim geçirmesinden yana... Çekirdek aile tiplerinin görünenin aksine ciddi mutsuzluk yuvaları olduğunu söylüyor ve devam ediyor: ''İnsanların zaman içinde birbirlerini acıtmaya başladıklarını, kendilerini saran çemberin dışına çıkmayı başaramadıklarını, sonuçta da giderek tükendiklerini ve beraber oldukları insanları da tükettiklerini düşünüyorum... Her şey dışarıya iyi yansıtılıyor... Kol kırılıyor, yen içinde kalıyor... Ama içine girdiğinizde kangren olmuş bir yara bekliyor sizi...''
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X