| | Fügen Yıldırım: "Karaköy’de fahişelik taksi plakası kadar değerli" Yeşim Çobankent, Hürriyet Pazar, 4 Ağustos 2002 Fahişeliğin öbür yüzüne bakınca neler gördünüz?
İnsan yüzünü. Bu insanların hepsi duygusal; insani özellikleri, aileleri, keyifleri ve zevkleri olan hepimiz gibi insanlar. En çok da bunun altını çizmeye çalıştım.
Konuştuğunuz kadınların çoğu kendilerini gayet iyi ifade etmişler, çok netler.
Evet, bu benim de dikkatimi çekti. Bunu kadın olmalarına bağlıyorum. Hayatı sorgulamaları, öfkeli oluşları, çok insan tanımaları ve hayat deneyimleri oluşu da anlattıklarının canlı olmasında etkili bence. Kitapta onların üslubunu korumaya çok özen gösterdim.
Sorduğunuz bütün sorulara cevap aldınız mı?
Aldım. Doğru iletişim kurmayı becerdiğimi sanıyorum çünkü onları anlamaya çok gönüllüydüm.
Bu kitaptan neler öğrendiniz?
Toplumda fahişeler ve fahişe olmayanlar var. Fahişeler horlanıyor, hiçbir güvenlikleri yok ve çok ağır bedel ödeyerek yaşıyorlar. Onlar bu hayatın nimetlerinden daha az yararlanmış ve bu işe mecbur kalmışlar. Çok azı bu işi kendi iradesiyle seçiyor.
Bir erkek de böyle bir kitap yazabilir miydi?
Bence yazamaz. Bu kitabın en önemli özelliği kadın bakış açısıyla yazılması. Belki erkek seks işçilerini de ben o kadar iyi yazamam.
Erkek seks işçileri derken travestileri kast etmiyorsunuz değil mi?
Hayır, Anadolu'dan gelmiş genç erkekler bu işi yapıyor, hatta özel evlerde çalışıyorlar ama hizmet verdikleri kesim de erkek, kadın değil. Müşteriler gizli eşcinseller.
Peki bu işi hoşlanarak yapan hiç mi yok?
Ben çok sordum, tek bir kişiden söz ettiler. Çok zengin ama yalnız ve ruhsal dengesi bozuk bir kadınmış. Burada hem vakit geçiriyorum hem de erkeklerle tanışıyorum diyormuş.
Kendilerini kader kurbanı mı görüyorlar?
Çok kaderci olanları da var, olmayanlar da var. Eskiden zorla sermaye olarak kullanılıp, düşürmek diye bir laf vardı. Şimdiyse genelevler o kadar dolu ki artık düşürülmeleri gerekmiyor, gönüllü gelenler var. Bu işi sokakta yapanlar bari güvenli bir yerde yapayım bu işi diye geliyorlar.
Türkiye'deki genelevler arasında bir hiyerarşi var mı?
Bursa genelevi çok temizmiş. Kadınlar genelevlerde yatılı kalmak zorunda. Sadece İstanbul'dakinde belli saatlerde mesai yapıp evlerinde yaşayabiliyorlar. İstanbul'da çalışmak artık taksi plakası gibi değerli, önce başka şehirlerde çalışmak gerekiyor, direkt İstanbul'a alınmıyorlar.
Müşterileri arasında romantik beklentilerle gelenler de oluyor mu?
Çalışmaya başladığı ilk gün kadına dokunmayan müşteriler bile var çünkü kadın ağlıyor adam da patrona çaktırmıyor. Bazı müşterilerle dost oluyorlar, adamın oğlu evleniyor düğününe davet ediyor, kendi düğününe davet eden müşteriler bile varmış.
Yabancı uyruklu çalışan kadınları bir tehdit unsuru olarak görüyorlar mı?
Görüyorlar ‘‘piyasa yabancı dolu bize iş kalmıyor’’ düşüncesindeler. Ayrıca “Buraya eskiden daha çok müşteri gelirdi, nitelikli insanlardı, şimdikiler köylü’’ diyorlar.
Müşterilerin azalması sadece ekonomik krizle mi ilgili?
Sadece o değil, artık kadın ve erkek de cinsel açıdan birbirine o kadar uzak ve yabancı yaşamıyor. Gençler birbirlerine daha rahat ulaşıyor. Şu an İstanbul'da 40 binin üzerinde insan bu işi yapıyor ama resmi rakamlara göre bu sayı sadece üç bin. Yoksullar; gecekondulardan geliyorlar, aile içi şiddet görüyorlar, sevgisiz büyümüşler, eğitimsizler, taciz görüyorlar erkenden evleniyor ve kocaları tarafından satılıyorlar. Koşullar bu insanları öyle sarıyor ki, geneleve teslim olmayı bir kurtuluş olarak görüyorlar. İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı aralarından diğerlerini eğitsin diye bazılarını seçip eğitmiş. Kadın Kapısı adını taşıyan bu çalışmada sağlık ve sigorta bilgileri, ne zaman emekli olacakları ve yasal hakları anlatılmış. Kadınların çoğu böyle örgütlenmeye hevesli ama dayanışma sağlanamamış. Rekabete dayalı bir iş olduğu için hepsi kendini çok yalnız hissediyor. Kendilerini pazarlayan erkeklerle aşk yaşıyorlar ve sadece âşık oldukları insanla elele tutuşup öpüşüyorlar. Onlar aşk yaşadıklarını sanıyorlar ama aslında birileri onları pazarlıyor, bu aşk değil. Erkekler onlara âşık değil, sadece onları çalıştırıyor onun için de hepsinin sonu hüsran. Kendi içlerinden bazıları bunun farkına varmış, diğerlerini beyinsizlikle suçluyor. Mesela adamın biri kadını satıyor, aldığı parayla da gidip başka bir kadınla evleniyor, buna aşk denilebilir mi? Onlar için cinsel beraberlik sadece bir iş. Çoğu cinsellikten nefret ediyor. Bu iş en kısa zamanda olsun ve bitsin diye düşünüyorlar. Fantezi taleplerini, anal seksi reddediyorlar. Anlattıklarına göre ekstra teklifler ekstra pazarlığa tabi, ama buna rağmen bu teklifleri kabul etmeyenler de var. Çalışmak belli bir yaşa gelmiş kadınlar için işkence gibi ama hayat şartları zorladığı için ağlayarak gidiyor 55, 65 yaşındaki kadınlar. Üstelik onlar çok da ucuza çalışıyor. Çocuklarını korumak konusunda abartılılar. Çok korumacılar, bu korumacılık zaman zaman sertliğe dönüşebiliyor. Dünyanın pek çok ülkesinde bu tür kadınların çocuklarıyla özel çalışmalar yapılıyor. Ayrıca bilinçsiz oldukları için doğum kontrolünü de pek uygulamıyor ve mesleğe girdikten sonra bile çocuk doğuruyorlar. Haram para yememeye çok dikkat ediyorlar, adamlara ne kadar para aldığını soruyorlar ve ezilenlerin halinden anlıyorlar. Dışarıdaki kadınları da “tuzları kuru” diye görüyorlar. Ayrıca “Adamlar bize geliyor, demek ki karıları onlara ilgi göstermiyor, kendilerine bakmıyorlar” diye düşünüyorlar. Toplumun bacakarası namusu onların da ahlak anlayışının temeli. Dini inançları çok kuvvetli. Ramazan'da, kandillerde çalışmıyorlar. Tanrı'nın kendilerini anladığına inanıyorlar. Bir kandil sırasında görüşmeye gitmiştim, hepsi Eyüp Sultan'ı ziyaret etme telaşındaydı. Okuyabileceğiniz diğer Fügen Yıldırım söyleşileri |