Kelimelerin Anayurdu ve Tarihi Kapak Tasarımı: Semih Sökmen |
Kapak ve İç Baskı Yaylacık Matbaacılık Ltd. Mücellit Sistem Mücellithanesi Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Mayıs 2000 |
"Durumları geçmiş durumlar doğrultusunda dönüştüren, onları geçmişin kalıplarına dökmeye çalışan (ama aynı zamanda mevcut durumları geçmiş umutlar doğrultusunda aşmaya çalışan da) kelimeler değil, onları kullananlardır. Dilin, onu kullananların (söyleyenlerin, yazanların, okuyanların, çözenlerin) dışında bir gerçekliği yoktur. Yine de kullananlar ölür, kelimeler kalır. Şu fani dünyada, hayatımızdan bazı izler barındırabilecek şeyler içinde en kalıcı olanıdır dil. Üstelik hayatımızdan hangi izleri barındırabileceğine dair bir söz hakkımız da olamaz. Kelimelerle kurduğumuz ilişki, irade, tasarı, bireysellik gibi terimlerin kuşatamayacağı kadar temel ve bütünlüklü bir düzeyde seyreder. Belki de bugün bizim en iradi tasarılarımızı, en parlak umutlarımızı ifade etmek için kullandığımız kelimelerde gelecek kuşaklar en derin korkularımızı işitecekler, ya da tersi... Kimbilir? Bu kitabımda bir araya gelen metinlerin ardında yatan temel fikri bir cümleyle ifade etmek için İmami'nin şu sözü çok uygun göründü bana: "Nereye bir ad verilmişse, bir sebebi olduğu için o ad oraya verilmiştir. Dünyada sebepsiz verilmiş hiçbir ad yoktur." – İskender Savaşır | İÇİNDEKİLER |
Selamlar Kelimelerin Anayurdu ve Tarihi Türkçe Dilin Kökleri Ben Teoloji Sen O Çoğul Korkunun Olumsuzlanması Hangi Gelecek Türkçe'de Alışkanlık ve Yetenekler Şiir ve Hayal Anadil Siyaset Dille Yapılır Otomobil "Daire", "Büro" ve "Ofis": Üç Terim, Bir Kavram Yormak Orta Unutmak Sözlük Gibi | OKUMA PARÇASI |
"Selamlar" ve "Kelimelerin Anayurdu ve Tarihi", s. 7-11 Selamlar Birine selam vermekle ona selamet mi dilemiş oluyoruz? Peki, selamet dilemekle ne yapmış oluyoruz? "Selamet" kelimesini kimi zaman "kurtuluş"la karşılıyoruz, kimi zaman "güvenlik"le, kimi zaman "esenlik"le... Ama hepsi de yetersiz. Hem eksik kalıyorlar ("selamet" kelimesinin kuşattığı anlam alanının tümünü kapsamıyorlar), hem de fazla geliyorlar ("selamet"in kuşattığından daha çoğunu ima ediyor, içermediklerini de içeriyorlar). Bu yüzden selamlaşırken ne yaptığımızı, yine "selam"ın biçimsel akrabalarından hareketle sorgulamak daha yerinde olacak gibi görünüyor. Birine selam vermekle ona teslim mi oluyor, kendimizi onun ellerine, insafına mı bırakmış oluyoruz? Olabilir, bu ilişkiyi de anlayabilir, selamlaşmanın "selamet"le ilişkisini kurduğumuz gibi, "teslimiyet"le de ilişkisini kurabiliriz. Ama "selamet"le "teslimiyet"in ilişkisi ne o zaman? Bu akrabalığı nasıl açıklayacağız? Bu... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Serdar Canbolatoğlu, “Kelimeler”, Artı Gündem, 1998 Kelime arkeolojisi Batıda yaygın ve uzun zamandır yapılıyor olmasına rağmen bizde pek rağbet edilmeyen bir çalışma alanıdır. Sonuçta yazılıp geçilecek üç beş cümle için büyük zamanları göze alıp, lanet bir kelimenin ardına kaç Türkiyeli düşer? İskender Savaşır'ın Kelimelerin Anayurdu ve Tarihi yolculuğunu bu nedenle önemli buluyorum. Yolculuk diyorum çünkü kitabı okumadan önce sağını solunu kurcalamaya başladığımda, yazarın sanki semavi bir çağrının peşine takılıp kelimelerin geçmişine doğru bir yolculuk yaptığı duygusuna kapıldım. Elimizde birkaç türlü okuma yapabileceğimiz bir kitap olunca, söylenebileceklerin listesi de haliyle kabarıyor. Bir şeyi anlama gayreti ama neyi? Adını tam olarak koyamadım. Kitabın belkemiği de diyebileceğimiz kelimelerin tarihini kurcalamak bize ne kazandırıyor? Bu soruyu yazar da yer yer açık ve gizli olarak soruyor, bazılarını da cevaplıyor. Kitabın başka bir okuması da be... Devamını görmek için bkz. | |
Orhan Duru, “Selam Size Ey Sözcükler”, Yeni Binyıl, 7 Temmuz 2000 Kitabın bence en önemli bölümü yarıdan sonra başlıyor. Örneğin yazar burada birtakım klişe deyimlerin anlamları üzerinde durduktan sonra somut ve yaşamımızda doğrudan etkili kimi araç ve yerleşim yerlerinin taşıdığı sözcükleri ele alıyor. Örneğin "Otomobil". Örneğin "Daire, Ofis ve Büro". "Otomobil" melez bir sözcük, yarısı Yunanca'dan yarısı da Latince'den geliyor. "Daire, Ofis, Büro"yu da inceliyor yazar. Savaşır'a göre "Daire" sözcüğünün devletle ilişkisi var. Devletçilik geleneği gücünü yitirdikçe bu sözcüğün de tarihe gömülebileceğini öne sürüyor. Ama sonra kimi apartmanların bölümlerine de "daire" ya da "apartman dairesi" denildiğini anımsıyor. Gene de "daire" sözcüğünün ne zaman ortaya çıktığını bulmaya çalışıyor. Savaşır başka önemli sorular da soruyor: "Neden devletle ilgisi olmayan kuruluşların çalışma yerlerine 'daire' denilmiyor? Onlara daha çok yeni modaya uyularak 'Ofis', biraz eskilere ... Devamını görmek için bkz. | |
|