| 13X19,5 cm, 192 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Alacakaranlık Anıları Bellek Yitimi Kültüründe Zamanı Belirlemek Özgün adı: Twilight Memories Marking Time in a Culture of Amnesia Çeviri: Kemal Atakay Yayıma Hazırlayan: Nurdan Gürbilek Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kapak ve İç Baskı Yaylacık Matbaacılık Ltd. Mücellit Sistem Mücellithanesi Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Eylül 1999 |
"Her anımsama kopmaz biçimde geçmiş bir olaya ya da deneyime bağlı olsa bile, herhangi bir anımsama ediminin zamansal statüsü hep şimdidir, yoksa naif bir epistemolojinin öne süreceği gibi geçmişin kendisi değil. Belleği oluşturan, geçmiş ile şimdi arasındaki bu çok ince yarıktır: Bu yarık, belleği güçlü bir biçimde canlı kılar, onu arşivden ya da başka herhangi bir depolama ve yeniden çağırma sisteminden ayırt eder. Şu halde, belleğin alacakaranlığı bir biçimde doğal ve kuşaksal bir unutuşun, daha güvenilir bir temsil biçimi aracılığıyla giderilebilecek bir unutuşun sonucu değildir yalnızca. Daha çok, temsilin yapılarının kendisinde içerilmiş durumdadır. Çağdaş kültürdeki anımsamayla ilgili saplantılar, bu ikili sorunsal açısından okunmalıdır. Alacakaranlık anıları, iki tür anımsamayı da içerir: Zamanın geçişine ve teknolojik modernleşmenin kesintisiz hızına bağlı olarak yitmekte olan kuşaksal anımsamalar ile belleğin alacakaranlık statüsünü yansıtan anımsamalar. Alacakaranlık, günün, unutuş gecesini önceleyen, buna karşın zamanın kendisini yavaşlatır görünen ânıdır: Günün son ışığının son görkemli gösterilerini ortaya koyabileceği bir ara durumdur. Belleğin ayrıcalıklı zamanıdır. Hala geleceğe ilişkin yüksek teknoloji hayalleri besliyoruz, ancak bu yüksek teknoloji dünyasının düzenlenişinin kendisi, geçmiş ile gelecek, yaşantı ile beklenti, bellek ile gelecek tasarımı gibi kategorileri çağdışı kılma tehdidini getiriyor. Böylece, gerçek dünyada eşzamansızlığın getirdiği karmakarışıklık, zamansal farklılığın görülüşü, bilgi ve veri bankaları dünyasında zamanın tükenişi ile dramatik bir biçimde çatışıyor. Ancak gerçek dünya ile onun bilgi sistemlerindeki inşası arasındaki sınırlar elbette akışkan ve geçirgendir. Yeni iletişim teknolojileri ve bilgi siber-uzamında ne kadar çok yaşarsak, zamansallık kavrayışımız bundan o kadar etkilenecektir. Bu yüzden, tarihsel bilincin yok olmaya yüz tutmasının kendisi tarihsel olarak açıklanabilecek bir olgudur. Bununla birlikte, bellek patlaması, potansiyel olarak sağlıklı bir mücadele işaretidir: Bilgisel hiper-uzam ile, nasıl düzenlenmiş olursa olsun, yaygın zamansallık yapılarında yaşama yönündeki temel insani gereksinim arasındaki mücadeledir bu. Aynı zamanda da zamansız klostrofobiden ve kâbuslara özgü hayaletlerle benzeşimlerden oluşmuş bir koza ören medya dünyasına karşı zamansallıklarına tutunmak isteyen ölümlü bedenlerin bir karşıt tepki oluşturmasıdır. Yüksek teknolojiye dayanan bir gelecekle ilgili bu ütopya karşıtı tasavvurda bellek yitimi artık anımsama ile unutma diyalektiğinin bir parçası olmayacak, onun radikal ötekisi olacaktır. O zaman da bellek yitimi, belleğin kendisinin unutuşunu mühürlemiş olur: Anımsanacak bir şey olmadığına göre, unutacak bir şey de yoktur." – Andreas Huyssen | İÇİNDEKİLER |
Teşekkür
Giriş: Bizim "Yüzyıl Sonu"muzda Zaman ve Kültürel Bellek
Birinci Bölüm: Zaman ve Bellek I. Bellek Yitiminden Kaçış: Kitle İletişim Aracı Olarak Müze II. Duvardan Sonra: Alman Entelektüellerinin Başarısızlığı III. Ulus, Irk ve Göç: Birleşmeden Sonra Alman Kimlikleri IV. Ütopya Anıları
İkinci Bölüm: Medya ve Kültür V. Aydınlanma Sonrası Sinizm: Postmodern Entelektüel Olarak Diogenes VI. McLuhan'ın Gölgesinde: Baudrillard'ın Benzeşim Kuramı VII. Medya Çağında Anıtlar ve Yahudi Soykırımı'nın Anısı | OKUMA PARÇASI |
Giriş, "Bizim 'Yüzyıl Sonu'muzda Zaman ve Kültürel Bellek", s. 11-21
I Yirminci yüzyılın ve onunla birlikte binyılın sonuna yaklaşırken, zamanın akışı içinde nerede durduğumuzu görüp değerlendirmek üzere giderek daha sık olarak geriye dönüyor bakışımız. Ama aynı zamanda, genellikle kültürümüzün ölümcül bir bellek yitimine yakalandığı yakınmasında dile getirilen, derinleşen bir bunalım duygusu da söz konusu. İster istemez önceki yüzyıl sonlarıyla, özellikle de yüzyıl sonlarının belirtisi olarak gördüğümüz dekadans, nostalji ve yitim duyarlığı içindeki on dokuzuncu yüzyıl sonuyla karşılaştırmalar yapılıyor. Ne var ki yüz yıl önce, uzun bir ekonomik durgunluk ve kriz dönemi sona ermekte olduğundan, bu adı çıkmış hastalığa aynı zamanda bir yenilenme ve gençleşme patlaması da eşlik ediyordu. Çoğu zaman burjuva güven ve saadet çağı olarak yüceltilen Victoria çağının sonu, Avrupa toplumlarını günümüzde de durulmamış olan bir modernleşme humm... Devamını görmek için bkz. | |
|