Halil Türkden, ''Modernlik kuramının üç atlısı'', Agos Kitap/Kirk, Ekim 2012
Kitap Georg Simmel, Siegfried Kracauer ve Walter Benjamin’in metinlerindeki modernlik temasını nasıl ve neden tartıştıklarını irdeliyor. Bu üç yazarın çalışmalarının dışındaki modernlik tartışmaları da Frisby’nin gözünden kaçmıyor. Kitap kendi içinde modernlik, Simmel, Kracauer ve Benjamin olmak üzere dört bölüme ayrılsa da; okuyucu her bölümde de bu üç isim ve genel modernlik külliyatı çerçevesinde iç içe geçmiş bir modernlik dersine giriyor.
İki arkadaş ve bir öğretmen
Frisby, en istikrarlı modernlik karşıtlarından biri olan Max Weber’in modernliği algılayışına ve getirdiği açıklamaların yetersizliğine de dokunmadan edemiyor. Frisby’e göre, Ferdinand Tönnies, Emile Durkheim ve Georg Simmel gibi 19.yüzyılın sonlarında yetişen sosyologların metinlerindeki modernlik temasının geç anlaşılmasının en önemli nedenlerinden biri Weber’in modernlik tartışmalarına gereğinden fazla yoğunlaşılması olmuştur.
Frisby, 1980’lerde Tom Bottomore ile birlikte Simmel üzerine yoğunlaşmışlar ve Simmel’in Para Felsefesi kitabını yeniden gündeme getirmişlerdi. O kitapta, Simmel’in para ekonomisinin ortaya çıkardığı problemlere yaklaşımının Karl Marx’ın çoğu metniyle benzerlik gösterdiği gözlenebilir. Fakat farklılıklar da aşikârdır ve Frisby’nin Simmel metinlerinde her zaman kendine yer bulmuştur.
Frisby, Simmel’in parayı odak noktasına alışını önce “çağının ruhunun bütünlüğünü kendi para analizinden çıkartmaktan başka bir şey yapmamakla”, sonra da “onun Para Felsefesi’nde kayıp olan şey para ilişkilerinin tarihsel sosyolojisidir” ifadeleriyle eleştirmiştir. Modernlik Fragmanları’nda, Simmel’in Para Felsefesi üzerine çok kapsamlı tespitler bulunuyor. Bunun yanı sıra, Simmel’in modern zamanlardaki şehir yaşamını ve şehrin toplumsala olan etkisini ele aldığı Metropol ve Zihinsel Yaşam adlı çalışması da Frisby’nin görüş alanında duruyor.
Kitapta Benjamin’in yakın arkadaşı, Simmel’in ise öğrencisi olan Siegfried Kracauer’in çalışmaları üzerine de tespitler bulunuyor. Kitle Süsü seçkisinin de Kracauer’in çalışmaları için nasıl bir hareket noktası oluşturduğunu görebiliriz.
Frisby, bir bakıma Simmel, Kracauer ve Benjamin’den oluşan bir üçgende köşe kapmaca oynatıyor. Bunu yaparken de, bu üç ismin toplumdan dışlanan ve akademinin kıyısında köşesinde kalan isimler olduğunu anımsatıyor. Kitabın hemen her sayfasında üç karakterin de toplumdan dışlanmış birer sosyal bilimci olarak kendi toplumlarına nasıl birer yabancı olarak baktıklarını görebiliriz.
Tesadüfi Fragmanlar
“Modernliğin toplumsal boyutlarını araştırmaya yönelik bu üç girişim, Weber'in –modern Batı toplumlarını önceki toplum biçimlerinden ve diğer uygarlıklardan ayıran şeyin tanımı addedilen – modernlik analizine çok az şey borçluysa, o zaman bu girişimlerin araştırdığı modernlik ne tür bir şeydir?” sorusunu sorarak yazar da kendi hareket noktasını belirliyor. İşte tam bu noktadan hareketle, bu üç yazarın araştırmalarının ve modernlik metinlerinin ayırt edici kısımlarını sunmaya başlıyor: “Simmel, Kracauer ve Benjamin, hepsi kendine özgü usullerle, kapitalizmin yükselişiyle temeli atılan toplumsal ve tarihsel varoluşa ilişkin yeni algı ve deneyim tarzlarıyla ilgilenmiştir.” Bu üç ismin modernlik metinlerinde görülen en önemli nokta bir bütün olarak toplum analizine başvurmamalarıdır. Frisby’e göre onların analizlerinin, yirminci yüzyıl sosyolojisinde basmakalıp hale gelmiş olan modernleşme teorileriyle pek bir ortak yanı yoktur. Yazar bu tespiti yaparken de Simmel’in tartışmalarının ‘gerçekliğin rastlantısal fragmanları’ üzerinden başladığını hatırlatıyor.
Bu isimlerin modernlik analizlerinde toplumsal kurum ve sistemlerden ziyade gerçekliğin anlık parıldamaları ve yazarın ifadesiyle ‘şipşak resimleri’ (Momentbilder) daha önemlidir.
Buna rağmen Kracauer, Kitle Süsü kitabında, Simmel ise kendi modernlik tartışmalarının temeli olarak görülebilecek olan Para Felsefesi adlı kitabında toplumsal bütünlüğü tamamen dışlamadıklarını belirtirler.
Kitabın genelinde modernlik anlamında dopdolu bir kaynakçanın olduğu göze çarpıyor. Bunu yaparken Benjamin’in veya Kracauer’in kimlerden nasıl etkilendiklerini, hangi yönleriyle Weber’den veya Marx’tan ayrıldıklarını, hangi yönleriyle Frankfurt Okulu’na dahil olamadıklarını, hangi yönleriyle çağdaş modernlik analizlerine karşı alternatif bir duruş sergilediklerini ve işin ‘nasıl’ı konusunda metodolojik eleştirilerini eklemeyi de ihmal etmiyor.
Okuyucu kitabı bitirdiğinde modernlik anlamında dolu bir külliyatı elinde tuttuğunu da hissedebilir, bu üç Alman yazar hakkında derin bir biyografi cildini bitirdiğini de düşünebilir. Son olarak Frisby, her bölümün başında ve içinde üç ismin birbirleri hakkındaki ve hatırdan çıkmayacak ifadelerine yer veriyor. Bunlardan birinde dostu Kracauer’i ‘Devrim gününün şafağında erkenci bir paçavracı’ olarak tanımlayan Benjamin hakkındaki en iyi tespitlerden biri yine arkadaşından geliyor: “Benjamin dünyayı rüyasından uyandırmak istiyor.”