Giriş’ten, s. 12-14.
Bu çalışma üç yazarın modernlik incelemesine yaklaşımlarını konu alıyor büyük ölçüde. Georg Simmel (1858-1918), Siegfried Kracauer (1889-1966) ve Walter Benjamin'in (1892-1940) metinlerindeki asli modernlik analizini izah etmenin yanı sıra, modernliğe ilişkin her çalışmada ortaya çıkan metodolojik sorunları irdelemeyi de amaçlıyor. Dolayısıyla bu yazarların –şimdilik, "modern" toplumda "yeni" olanı deneyimleme tarzları addedilen – farklı modernlik analizleri de çeşitli metodolojik önkabullerle yakından bağlantılı hale geliyor. Bu yazarların modernlik analizlerinde ortak olan husus, şu modern modernité kavramını ilk olarak ortaya atan Baudelaire'in "geçici, ele avuca sığmaz, olumsal" diye nitelediği şeye doğru –çoğu kez de gayriihtiyari – bir yönelimdir.
Modernlik teması sosyal teoride bir kez daha tartışmanın odağına yerleşmiş ve postmodernlik ile postmodern hareketlerin beklenen gelişiyle, yazın ve estetik alanlarında da tartışma konusu haline gelmiştir. Bu durum, hem Habermas'ın modernlik teorisine müdahalesi çevresinde dönen tartışmalarda, hem de Berman'ın modernlik, Lyotard'ın postmodernlik üzerine yaptığı eleştirel çalışmalarda apaçık görülür; estetik alanında Lukács ve diğer düşünürlerin daha önceki modernlik eleştirileri etrafında dönen, bir modernlik teorisi olduğunu varsayan ve hâlâ devam eden tartışmalardan tamamen ayrı bir durumdur bu.
Gene de söz konusu alanlardaki bu tür çağdaş irdelemeler ve tartışmalar pek de yeni değildir. Yüzyılı aşkın bir süre önce Baudelaire, Marx ve Nietzsche, her biri kendine özgü yollardan, "modern" toplumda "yeni" olanı ve bunun kültürel tezahürlerini araştırmaya ve bunlar karşısında eleştirel bir konum almaya girişmiştir. Dahası, on dokuzuncu yüzyılın son dönemlerinde sosyolojinin sosyal bilimler alanında bağımsız bir disiplin olarak tesis edilmesi ve bu sürecin o zamanlar yarattığı ve bugün de ateşlediği tartışmalar, modern toplumun ortaya çıkardığı sosyal dünyayı deneyimlemenin yeni tarzlarını tanımlama girişimlerini idrak edemediğimiz takdirde pek anlaşılamaz.
Modernlik temasının sosyoloji teorisine ait "klasik" metinlerde son zamanlarda tekrar keşfedilmesi, şimdiye dek, pek çok bakımdan en kararlı modernlik karşıtlarından olan bir sosyoloğa, Max Weber'e, ne yazık ki gereğinden fazla önem atfedilmesine yol açmıştır. Nihayetinde Weber, rasyonelleşme sürecini ve bunun birey açısından sonuçlarını –Habermas'a göre, özellikle de beraberinde getirdiği anlam ve kontrol yitimini– merkez alan bir sosyal modernlik teorisi ortaya koymuşsa da, onun modernliği ele alışının, kapitalizmle birlikte deneyimde meydana gelen çok önemli değişimlerin hakkını verdiği pek de söylenemez. Weber'in yapıtlarındaki modernlik teması üstüne yoğunlaşılması, Ferdinand Tönnies, Emile Durkheim ve Georg Simmel gibi aynı kuşaktan diğer sosyologların metinlerinde bu temanın ne kadar önemli bir rol oynadığının yeni yeni anlaşılmasını sağlamıştır.
Bu modernlik incelemesinde, gayet bilinçli olarak, modernlik üzerine çalışmaları farklı bir odaktan yola çıkan üç yazarın yapıtları ele alınıyor. İlk olarak, belki de Baudelaire'in yüklediği anlamla "modernliğin" ilk sosyoloğu olan Georg Simmel'in geliştirdiği sosyal modernlik teorisi inceleniyor. Simmel modernlik teorisinin anahatlarını, Weber'in modernlik üstüne düşünmeye başlamasından birkaç yıl önce, Paranın Felsefesi'nde (1900)(1) geliştirmişti.
Simmel'in "gerçekliğe kapı" açarak esin verdiği Siegfried Kracauer örneğinde ise, erken dönem yapıtlarındaki modernlik analizinde doğrudan doğruya Weber'den alınma bir temayı, yani araçsal aklın tahakkümünü ve rasyonelleşme sürecinin sonuçlarını ele alıyor gibi görünen bir yazar vardır karşımızda. Gelgelelim daha yakından incelendiğinde, Kracauer'in kısıtlı bir akıl yürütme biçimine (ratio) ilişkin görüşlerinin, Simmel'in Paranın Felsefesi çalışmasının etraflıca okunmasından (Kracauer, Simmel üzerine epeyce yazmıştır) ve Lukács'ın Tarih ve Sınıf Bilinci'ndeki (bu yapıtta Weber'in arabulucu etkisi gözardı edilmemelidir elbette) bazı temel temaların geliştirilmesinden de rahatlıkla türetilebileceği ortaya çıkar. Ayrıca Kracauer'in ilk döneminde, varoluşçuluğu andıran konumu, yazıları Birinci Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda Almanya'da büyük rağbet görmüş olan Kierkegaard'ın yapıtlarını doğrular. Nihayetinde Kracauer'in esasen, 1920'lerin ortalarından itibaren, 1924'te Dawes Planı'nın teşvikiyle Almanya'da başlayan ve sonra Weimar yıllarında kapitalizmin gitgide derinleşen kriziyle hızlanan kapitalist rasyonelleştirme sürecine ilgi duyduğu açıktır. Kracauer'in gittikçe güçlenen Marksist yöneliminin ışığında, bu rasyonelleştirme sürecini son kertede irrasyonel bir süreç olarak görmesi kendisi için zor değildi, ama bu durum kesinlikle Weber'in bakış açısından türetilmemiş gerekçelere dayanıyordu.
Benjamin'in erken dönemdeki yapıtları kaynak açısından çoğunlukla şaşırtıcı bir zenginlik sergilese de, kendisinin Tek Yönlü Yol'da (1928)(2) üstü örtülü olarak haber verdiği ve Pasajlar diye bilinen çalışmasında sürdürdüğü sosyal modernlik teorisi oluşturma girişimi, Weber'in modernlik teorisine (bu teori önemli sosyolojik boyutlar ortaya çıkarmış olsa da) hiçbir şey borçlu değildir. Aslında bu yapıta ilişkin notlarda sık sık adı geçen tek bir sosyolog vardır: Georg Simmel. Pasajlar'ın ardındaki itici güç, Aragon'un Le Paysan de Paris (Paris Köylüsü) romanında, Opera Pasajı'nı gerçeküstücü bir bakış açısıyla ele alışıdır. Sonraları Benjamin'in modernlik teorisi, kaynağını modernliğin tarihöncesinden alacaktır ki bunun da merkezi mekânlarından biri on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısının Paris pasajlarıdır. Bu pasajlar kapitalizmin rüya âlemini ifade eden, fantazi, yanılsama ve fantazmagoryalardan oluşan birincil dünyaya açılan bir kapı olarak tasavvur edilecektir.
Peki, modernliğin toplumsal boyutlarını araştırmaya yönelik bu üç girişim, Weber'in –modern Batı toplumlarını önceki toplum biçimlerinden ve diğer uygarlıklardan ayıran şeyin tanımı addedilen – modernlik analizine çok az şey borçluysa, o zaman bu girişimlerin araştırdığı modernlik ne tür bir şeydir? Simmel, Kracauer ve Benjamin, hepsi kendine özgü usullerle, kapitalizmin yükselişiyle temeli atılan toplumsal ve tarihsel varoluşa ilişkin yeni algı ve deneyim tarzlarıyla ilgilenmiştir. Onları asıl ilgilendiren husus, zamanın, mekânın ve nedenselliğin geçici, ele avuca sığmaz ve tesadüfi ya da gelişigüzel, süreksiz bir biçimde deneyimlenmesidir: Metropoldeki toplumsal, fiziksel çevreyle ve geçmişle ilişkilerimiz de dahil, toplumsal ilişkilerin dolayımında konumlanmış bir deneyimdir bu.
...
Notlar
(1) G. Simmel, The Philosophy of Money, çev. T. Bottomore ve D. Frisby, Londra/Boston, 1978 (Almanca 2. baskı 1907). Yukarı
(2) W. Benjamin, One-Way Street, çev. E. Jephcott ve K. Shorter, New York, 1978/Londra, 1979; Türkçesi: "Tek Yönlü Yol", Son Bakışta Aşk içinde, Nurdan Gürbilek (haz.), İstanbul: Metis, 1993, s. 51-76; Tek Yön, çev. Tevfik Turan, İstanbul: YKY, 1999. Yukarı