ISBN13 978-975-342-408-0
13x19,5 cm, 296 s.
Yazar Hakkında
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Nesrin Kasap, Sunuş, 1989, s. 5-9

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, pek çok açıdan bir "ilk" yapıt. Ülkemizde henüz pek tanınmayan çağdaş Amerikalı roman ve öykü yazarı Joanne Greenberg'in dilimize çevrilen ilk yapıtı olmasının yanı sıra, yazara Batı'da büyük bir ün getiren ilk kitabı. Joanne Greenberg, bu kitabın öncesinde ve sonrasında, başka birtakım romanlar ve kısa öyküler yazmışsa da, Sana Gül Bahçesi Vadetmedim onun yazarlık çizgisini belirleyen en önemli kilometre taşı olma özelliğini korumakta hâlâ. Yine, içerdiği konuyu ele alış biçimiyle de ilk sayılabilecek kitaplardan biri.

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, deliliğin —resmi tanımıyla akıl hastalığının— serüvenidir. İnsanın, neredeyse toplum düzenine geçtiği ilk günden başlayarak, kitlesel uzlaşımlara, kabullenilmiş değer yargıları ve davranış biçimlerine aykırı düşen bireylere yakıştırdığı konumun serüvenidir bu. İşte başkişisi Deborah'ın öyküsüyle, makro boyuttaki böyle bir insanlık durumunun mikro boyuta indirgenmiş bir örneğini sunar bize Sana Gül Bahçesi Vadetmedim.

Deborah, içine doğduğu dünyayla, bu dünyanın kurumlarıyla bağdaşmayı öğrenemediği için, iletişimsizliğin karanlığına düşmüş, toplumdışı olmuş bir bireydir. Zekâsı, erken gelişmiş kişiliği, sanat yeteneği ve aşırı duyarlılığıyla çoğunluktan farklı olan on altı yaşındaki bu genç kız, Ben'in parçalanmasına giden bir yabancılaşma ve gerçekten kopma sürecine girmiştir; kimlik kavramını yitirmiş, iyice içine kapanmıştır. Ancak, "bir yere ait olma" içgüdüsü, onu bir başka düzen arayışına itecek, genç kızın zengin düşlemi ve mizah duyusuyla yarattığı gizli, düşsel bir dünyaya sığınmasına kaynaklık edecektir. Bu dünyanın da çeşitli yönetim birimleri ve kendine özgü bir dili vardır. Ne var ki, iki dünyanın çatışmaya başlamasıyla, Deborah'ın tragedyası da biçimlenmeye başlar. Ve Deborah, hem zihinsel hem de fiziksel olarak yok olmanın eşiğine gelir. Bu aşamada, ona yardım etme zorunluluğunu duyan annesiyle babası, onu toplumun böyle kişiler için oluşturduğu kurumlardan birine, bir "akıl hastanesi"ne yatırır. Böylece Deborah'a tanıyıp çözümlemesi gereken üçüncü bir dünya sunulur. Anlatının başında karşılaştığımız durum budur. Sonra, adım adım, aşama aşama, Deborah'ın kendi tragedyasının sonunu değiştirmek için verdiği savaşıma tanık oluruz. İnişler ve çıkışlarla dolu bu zorlu savaşımda, gerçek dünyanın sözcülüğünü üstlenerek bir itici güç işlevini yapan ikinci bir başkişisi vardır anlatının: deneyimli ve usta bir psikiyatr olduğu gibi, dürüst ve sevecen bir yüreği taşımasını da bilen Dr. Fried.

Deborah, Dr. Fried'in uzattığı güçlü ve dostça elin yardımıyla gerçeği ve kimliğini ararken, sıkı bir sorgulama ve hesaplaşma sürecine girer. Anlatının temelini oluşturan bu süreç yalnızca Deborah'ın kişisel sorunuyla sınırlı kalmaz; gittikçe boyutlanarak "gerçeklik" kavramını da içine alır. Ana-babalar, akrabalar, öğretmenler, okul arkadaşları gibi kişiler aracılığıyla toplumun çeşitli kesimleri ve yerleşik değer yargıları sorgulanır; gerek olumlu, gerek olumsuz, bütün insani yönleriyle çizilen hastane görevlileri aracılığıyla kurumsal ilkeler sorgulanır; çok canlı betimlemelerle çizilen akıl hastalarının yarattığı çeşitli trajikomik olaylar da, "delilik" olgusunun derecelerinin ve kökenlerinin sorgulanmasına kaynaklık eder. Bütün bu sorgulamaların gerisinde, yer yer toplumsal boyuttaki deliliklerin —Nazi faşizmi gibi— bir art-alan biçiminde irdelendiğini görürüz. Satır aralarına sinmiş bir leitmotif de, sevginin, sevginin yapıcılığının ve yıkıcılığının irdelenmesidir.

Söz konusu süreç için seçilen ana mekân hastanedir. Bu mekânın yanı sıra başka mekânlar da yer alır. Ayrıca, Deborah'ın hastanede geçirdiği üç yıl, temelde zamandizinsel bir çizgiye oturtulmuşsa da, çağrışımlar yoluyla çeşitli zaman dilimleri bu çizgiye katışır. Bütün bu özelliklerin son kertede zenginleştirdiği anlatısında, konu gereği yer yer bilimin nesnelliğine de başvurur Joanne Greenberg; ancak, aşırı bir bilimsellik karmaşası yaratmaz hiçbir zaman. Genç bir insanın, koptuğu dünyayı yeni baştan gözlemleyip tanıma serüvenini öykülemek için seçtiği anlatım biçimi, çeşitli imgelerle, eğretilemelerle, sözcük oyunlarıyla bezeli, renkli, incelikli bir anlatım biçimidir.

Yazar, gerçekçi bir yaklaşım içinde, "normal" insanlarla "akıl hastası" insanların, başka bir deyişle, "uyumlular"la "uyumsuzlar"ın bakış açılarını karşılaştırırken, yanlı ve acımasız bir eleştiriciliğe de girmez. Amacı, daha çok, biçimci ve duyumsamaz kişilere bir düşünüp sorgulama çağrısı iletmektir. Zaman zaman, Deborah'ın çocuksuluğu ve deneyimsizliğiyle, insanlara büyüyüp "akıllanınca" unuttukları çocuk saflığını hatırlatma çabasına da dönüşen bu çağrı, hiç de asık yüzlü bir çağrı değildir. Anlatı bizi bir karanlığın içine sürüklese de, bu karanlığın içinde kimileyin sevimli bir naifliğin, kimileyin ironinin ve sık sık da güçlü bir gülmece anlayışının örneklerine rastlarız. Umuttan da yoksun değildir Sana Gül Bahçesi Vadetmedim. Bir gün, Deborah'a "kavak ağaçlarına âşık olma" deneyimini yaşatan umut, satırların gerisinden varlığını sürekli duyumsatır.

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim'deki bunca içgörü, duyarlık, içtenlik ve ayrıntıcılığa bakıldığında, bu anlatının bir özyaşamöyküsü olduğunu düşünmemek neredeyse olanaksızdır. Gerçekten de anlatının temel gereci, Joanne Greenberg'in kendisinin yaşadığı bir psikiyatrik tedavi deneyimidir. Ve yazar bu gerçeği iki küçük oğlundan gizlemek için, bir süre kitaplarında Hannah Green diye takma bir ad kullanır. Anlatısının özyaşamöyküsel yanı, eleştirmenler düzleminde yoğun tartışmalara da yol açar. Dahası, Sana Gül Bahçesi Vadetmedim hemen kabul de görmez. Yayımlandıktan ancak birkaç yıl sonra, yavaş yavaş ama giderek büyüyen bir coşkuyla benimsenir ve yetkin bir kalemin ürünü olarak çağdaş yazın dünyasında yerini alır. Bunda, yazarın Sana Gül Bahçesi Vadetmedim'den sonra yazdığı romanlarla öykülerin de payı olur kuşkusuz.

İlkin, Sana Gül Bahçesi Vadetmedim üzerine kafa yoran eleştirmenler, kitabı genelgeçer roman kategorisine pek oturtamazlar. Kitabın kurmaca boyutu, bu eleştirmenlerin yoğun eleştirilerine hedef olur. Bu eleştiriler çoğunlukla kitabın özyaşamöyküsel ve öğretici yanının ağır bastığı, kurmaca sanatının bütünlük ve yoğunluğuna tam olarak ulaşamadığı biçimindedir. Sözgelimi, R.V.Cassil adlı bir eleştirmen şöyle der: "...Hannah Green (takma bir ad) genç bir akıl hastasının iç dünyasındaki savaşımı betimlerken olağanüstü başarılı. Akıl hastaları, doktorlar ve kurumsal yaşamın soyut güçleri arasındaki ilişkileri, bütün ayrıntılarıyla, yetkin bir biçimde açımlıyor. ... Ancak, son derece inandırıcı ve etkileyici bir anlatı olmasına karşın, kurmaca değeri açısından tam olarak inandırıcı değil. Bütün dikkatimiz bu kişilerin özlerindeki insan yanlarından çok, oynadıkları rollere yöneltiliyor. ... Okur kesinlikle kandırılmıyor; ancak kurmaca açısından yeterli doyuma da ulaştırılmıyor." (The New York Times Book Review, 3 Mayıs 1964, s. 36) Haskel Frankel adlı bir eleştirmen de şöyle bir yorum getirir: "Hannah Green yapıtına roman demeyi seçmişse de, Sana Gül Bahçesi Vadetmedim'i bir kurmaca ürünü olarak övmek güç. Yapıt bir roman olarak yetersiz; ancak kurmaca dışı bir yapıt olarak, büyük bir dürüstlükle anlatılan ve belleklerde yer eden bir akıl hastalığı öyküsü. ... Ne var ki, Deborah'ın iki-adım-ileri, bir-adım-geri biçiminde ilerleyen yaşama dönüş süreci, kurmaca sanatının gerektirdiği yoğunluğu tam olarak içermiyor. ... Aile öyküsü biçimindeki yan olay örgüsünün ana olay örgüsüne pek katkısı olmuyor. Gene de, kurmaca olsun olmasın, Sana Gül Bahçesi Vadetmedim gerçekten çok etkileyici, kavrayıcı, güçlü bir anlatı." (Saturday Review, 18 Temmuz 1964, s. 40) Gelgelelim, bu eleştirmenlerin tümünün görüşlerinde ortak bir nokta vardır: Joanne Greenberg'in, bir akıl hastasının iç dünyasını, korkularını, gerçek dünyaya dönüş savaşımını aktarmada son derece başarılı ve etkileyici olduğu.

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, uzun yıllar etkisini sürdürerek daha derin boyutlu incelemelere ve daha olumlu değerlendirmelere konu olur. Nitekim, yayımlanmasından on iki yıl sonra, Kary K. Wolfe ve Gary K. Wolfe imzalarını taşıyan bir yazıda şöyle değerlendirilir: "Sana Gül Bahçesi Vadetmedim akıl hastalığı üzerine öğretici bir kitap olarak yaygın bir biçimde kabul görürken, birçok eleştirmen kitabın kurmaca değeri konusunda kuşkulara düştü. ... Bu ilk değerlendirmeleri izleyen yıllarda, kitabın gitgide ünlenmesine karşın, ilginç bir psikiyatrik vaka tarihçesi olmanın ötesindeki birtakım özellikleri gözardı edildi. Oysa, kitabın kendisi, içerdiği estetik öğeler ve Joanne Greenberg'in öteki yapıtları, bu anlatının bir bütünlük içeren, tutarlı bir kurmaca yaratma girişimi olduğunu kanıtlayan pek çok ipucu taşıyor. ... Sana Gül Bahçesi Vadetmedim tek bir kitapta çağdaş anlatı sanatının birçok öğesini biraraya getiriyor. ... Kısmen özyaşamöyküsü, kısmen kurmaca, kısmen de öğretici bir kitap olarak, son yirmi yılın en önemli yapıtlarından biri Sana Gül Bahçesi Vadetmedim." (The New York Times Book Review, 31 Ekim 1976, ss. 28-30)

Joanne Greenberg'in, Sana Gül Bahçesi Vadetmedim'de olduğu gibi, iletişimsizlik izleği bağlamında, kimisi etnik kökeni, kimisi de ruhsal ya da fiziksel eksiklikleri yüzünden ezilen insanları anlattığı, The King's Persons (1967), In This Sign (1968), Founder's Praise (1976), A Season of Delight (1982), ve The Far Side of Victory (1983) adlı romanlarının yanı sıra, Rites of Passage (1972) High Crimes and Misdemeanors (1980) başlıkları altında derlenmiş öyküleri vardır...

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X