ISBN13 978-975-342-210-9
11x18 cm, 180 s.
Yazar Hakkında
Okuma Parçası
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Açılış bölümü, s. 9-12

11 Mayıs

Mormon gardiyanım genç M.T. bana sonunda kâğıt getirdi. Ondan bunu isteyeli günü gününe üç ay geçti. Bu değişikliğin açıklaması yok. Belki de Andrea ona rüşvet vermeyi başarabilmiştir. Musalla Taşı bunu inkâr ediyor ama, her halükârda edecektir. Siyaset konuştuk ve M.T.'nin sızdırdıklarından, Başkan McNamara'nın "taktik" nükleer silahlar kullanmaya karar verdiğini anladım. Bu yüzden, belki de kâğıtları Andrea'ya değil McNamara'ya borçluyum. Çünkü M.T. haftalardır General Sherman'ın, zavallı General Sherman'ın, yeterli vurucu güçten yoksun bırakıldığını söyleyip sızlanıyordu. Ama bugün M.T. mutlu, o ürkütücü gülümsemesi, o kusursuz ceset dişlerinin etrafında gerilen dudakları, incecik bir keyif belirtisi gösterdi. Acaba neden bütün tanıdığım Mormonlar'da o aynı kabız gülümseme var? Tuvalet eğitimleri olağanüstü katı da ondan mı? Bu benim güncem. Burada içten olabilirim. İçtenlikle, bundan daha sefil durumda olamazdım.

12 Mayıs

Günceler, şimdiye kadar denediğim kadarıyla sadece teşvik edici olmuştur. Burada akılda tutmam gereken, baştan itibaren ayrıntıları atlamamam, hapishane yaşamının o eşsiz anlatısı Ölüler Evi'ni örnek almam gerektiğidir. Burada ayrıntılara girmek kolay olmalı: Çocukluğumdan beri basit ayrıntılar benim için hiç bu kadar dehşet verici olmamıştı. Her gün, akşam yemeğinden önceki iki saat, endişe ve umut arasında geçiyor. Endişe verici olan bir kez daha spagetti verilmesi. Umut ise yemeğimden iri bir et parçası çıkması veya sonrasında bir elma verilmesi. "Ziftlenme"den de kötü olanı, her sabah hücrelerimizi teftişe hazırlamak için yapılan delicesine ovalama ve parlatmalar. Hücrelerin Philip Johnson'ın (Merkez Tren Garı Tuvaletleri) rüyalarına girecek kadar temiz olmasına karşın biz hükümlüler, tenimizde bayat, atık etin inanılmaz ve silinmez kokusunu taşıyoruz.

Ama gene de, bu duvarların dışında olup da askere çağrı mektuplarına uymuş olsaydık sürdüreceğimizden daha kötü bir yaşam sürdürmüyoruz. Bu hapishane ne kadar kötü olursa olsun, şöyle bir üstünlüğü var – o kadar yakın ve yüksek olasılıklı bir ölüme sürüklemiyor. Dürüstlüğün o değer biçilmez üstünlüğünü hiç saymıyorum.

Ama bu "biz" de kim? Burada benden başka en fazla bir düzine kadar retçi var ve dayanışmaya kalkışmayalım diye dikkatle ayrı tutuluyoruz. Hükümlüler –gerçek hükümlüler– bizi küçümsüyorlar. Dürüstlükten daha kalıcı bir üstünlükleri var – suçluluk. Böylece tecridimiz, benim tecridim, daha da mutlak oluyor. Ve korkarım ki, kendime acıma duygum da. Öyle akşamlar oluyor ki, burada oturup M.T.'nin gelip benimle tartışmasını umutla bekliyorum.

Dört ay! Ve cezam da beş yıl... Bütün düşüncelerimin karabasanı da bu.

13 Mayıs

Smede'den söz etmeliyim. Müdür Smede, baş düşmanım. Keyfî, bana kütüphane ayrıcalığı tanımayan ve sadece Yeni Ahitle bir dua kitabı veren Smede. Sanki, o zamanlar hep beni korkuttukları gibi, çocukluğumun nefret ettiğim, (o kadar okumakla kör olacağımı anne babama söyleyen) Morris Amca'sının yanına tatile gönderilmiş gibiyim. Dazlak, hızla yükselen, başarısız atletler gibi şişmanlamış olan Smede. İnsan ondan sadece bu adı yüzünden bile nefret edebilir. Bugün, Andrea'dan gelen aylık mektubun sansürcünün (Smede mi?) karalamadan bıraktığı küçük kısmından, İsviçre'nin Tepeleri'nin bana gönderilen provalarının, hükümlülerle mektuplaşmanın kurallarını açıklayan bir not eşliğinde yayıncıya geri geldiğini öğrendim. Bu üç ay önceydi. Kitap artık baskıda. Eleştiriler de çıkmış! (Yayıncının duruşmanın bedava reklamından yararlanmayı düşündüğünü sanıyorum.)

Sansürcü, tabii ki Andrea'nın gönderdiği eleştiriyi yok etmiş. Kibrin acısı. On yıldır Winstanley'deki sefil doktora tezinden başka hiç bir yayınım olmadı. Şimdi şiirlerim yayınlanmışken, onları görebilmem için en azından bir beş yıl daha beklemem gerekecek. İnşallah Smede'nin gözleri patatesler gibi çürür! İnme iner de kıvır kıvır kıvranır!

"Seremoniler" dizisine devam etmeyi denedim ama olmadı. Kuyular kurumuş, kurumuş.

14 Mayıs

Spagetti.

Böyle gecelerde (bu notları ışıklar kapatıldıktan sonra, tuvaletin hiç sönmeyen yirmi beşlik ampulünde yazıyorum), buraya gelmekle doğru mu davrandığımı, yoksa aptallık mı ettiğimi düşünüyorum. Bu kahramanlığın mı bir özelliği, yoksa mazoşizmin mi? Özel yaşamımda vicdanım hiç bu kadar bilinçli değildi. Ama, bu kahrolasıca savaş yanlış!

Düşündüm ki (kendimi buna ikna ettim), buraya gönüllü olarak gelmek, bir Trappist manastırına kapanmaktan pek de kötü değil, yoksunluklara dayanmak, onları gönüllü olarak seçerseniz, daha kolay olur. Evli bir erkek olarak esef ettiğim şeylerden biri de, tefekkürün daha sakin yanlarının benden esirgenmiş olmasıydı. Bu tür bir yoksunluğa bir lüks, zihinsel bir ziyafet olarak imrenirdim. Hah!

Altımdaki ranzada bir Mafya küçük burjuvası (vergi yolsuzluğundan içerde) doyasıya horluyor. Andrea'yı düşünmeye çalışıyorum. Lisedeyken, peder Wilfred şehevi duygularımız kabardığında bakire Meryem'e dua etmemizi öğütlerdi, bu belki de onun için yararlı oluyordu.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X