Ahmet Hakan, "Fethullahçılığın romanı yazıldı mı", Hürriyet Gazetesi, 20 Mart 2006
Barış Müstecaplıoğlu genç bir yazar.
Boğaziçi Üniversitesi'nde öğrenim görürken Fethullah Hoca Cemaati'ne girmiş ve yaşamını 'hizmet'e adamış.
Yani...
"Işık evleri"nde kalmış, "Ev imamları"nın eğitiminden geçmiş, "Altın nesil" idealine biat etmiş.
Ama gün gelmiş, tamamen ontolojik nedenlerden dolayı cemaatle yollarını ayırmış.
Sonra da tutmuş, cemaatte edindiği deneyimlerden yola çıkarak, Şakird adlı bir roman yazmış.
Metis Yayınları'ndan çıkan romanı su gibi okudum.
Bitirdiğimde...
Zekice kurgulanmış, Türkçesi mükemmel ve dört başı mamur bir roman okumanın keyfiyle dopdolu oldum.
Ama hepsi bu değildi tabii ki.
***
Öncelikle şunu vurgulamakta yarar var:
Barış Müstecaplıoğlu'nun romanı, "Ben bir Fethullahçı idim" başlığına uygun düşecek bir kitap değil.
Cemaat hakkında üstü açılmamış itiraflar ya da cemaatin iç yüzüyle ilgili ifşaat yok kitapta.
Yani...
Sansasyonel bir "ihbar" kitabıyla karşı karşıya değiliz.
O nedenle "malzeme" bulmak beklentisiyle kitaba el atacak "Azılı Fethullah Gülen düşmanları"nın hayal kırıklığına uğraması kaçınılmaz.
Peki kitapta ne var?
Her şeyi abilerin, yani büyüklerin belirlediği bir cemaat yapısı içinde erimeye kişisel bir isyan var. O cemaatin, yazarın kişisel arayışlarına karşılık vermekte yetersiz kalışının öyküsü var. Cemaat içinde "Hizmet" adına söylenen küçük yalanların ve hilelerin nasıl da meşruiyet kazandığının örnekleri var. Ve bütün bunların üzerinde genç bir insanın tatminsizlikleri, açmazları ve muazzam arayışı var.Ancak...
Yazar, cemaatle hesaplaşırken, "Bu cemaat devleti ele geçirmek için türlü hileler ve desiseler çeviren acayip tehlikeli bir yapıdır" filan demiyor. Tam tersine cemaat içindeki insanların nasıl da iyi niyetli, nasıl da özverili olduklarını anlatıyor...
Yazarın sorunu şudur:
Bu tür cemaat yapıları, insanların zihinlerine ve hayatlarına hükmediyor. Sorgulamanın ve hesap sormanın hiç de hoş karşılanmadığı, bunun yerine yüzde yüz itaatin geçerli olduğu bir yapı bu... Ve kafasını çalıştıran bireylerde sürekli kuşku üreten bu yapı, kişisel arayışlara ve açmazlara ne yazık ki karşılık veremiyor!
***
Peki sorun bu mudur?
Bence bu, "büyük sorun"un sadece bir parçasıdır.
Sorunun bir de şu yönü var:
Bu tür cemaat yapıları, toplumdan kopuk bireyler yetiştiriyor. Toplumu dönüştürmeye kendini adamış ama toplum içindeki farklı yaşam tarzlarına yabancı bireyler.
Cemaate giriyorlar ayrı bir dünya, sokağa çıkıyorlar ayrı bir dünya.
İki dünya arasında sıkışıp kalmışlık. Ve bu durumun neden olduğu tuhaf trajediler.
Bence asıl bu durumun romanı yazılmalıdır.
Yani. Barış Müstecaplıoğlu, tam anlamıyla bir Gülen Cemaati romanı yazıp konuyu tüketmemiştir.