Derviş Şentekin, "Hizmet'ten manzaralar", Radikal Kitap Eki, 27 Ocak 2006
Fantastik eserler veren bir yazarın, günümüz dünyasını kaleme aldığı bir kitap şaşırtır. Fantastik kitaplarla başımın hoş olmadığını -çok eskiden birkaç Le Guin okumuş olmama rağmen- bu türe burun kıvırarak baktığımı belirtmeliyim. Kaba hatlarıyla tarif edebileceğim geçerli bir nedenim var: Değme fantastik maceralara taş çıkartacak bir ülkede yaşıyoruz. Bu tür kitaplarda yaratılan 'dünya'lar bizlerin yaşadığı 'dünya'nın yanında soluk kalıyor (Bakınız: gazeteler ve televizyonlar).
'Perg Efsaneleri' başlığı altında dört kitap (Korkak ve Canavar, Merderan'ın Sırrı, Bataklık Ülke ve Tanrıların Alfabesi) yazan Barış Müstecaplıoğlu, yeni romanı Şakird'le günümüze dönüyor ve 'kanatlarımız'ın değil 'ayaklarımız'ın altındaki Türkiye'de geçen bir öykü anlatıyor.
Müstecaplıoğlu, 'Perg Efsaneleri' serisinin ilk kitabı olan Korkak ve Canavar ile Türkiye'de de fantastik roman yazılabileceğini göstermiş, "20. yüzyıl fantastik roman geleneği ile Türkiye fantastik kültür geleneğinin bir araya gelmesinden ne denli güçlü bir anlatı çıkabileceğini gösteriyor" diye tanıtılmıştı. Müstecaplıoğlu'nun ilk kitabındaki başarısı diğer kitaplarında da sürmüş, türü sevenler 'Perg Efsaneleri'ni başucu kitapları yapmıştı.
Yazar, kendisiyle yapılan söyleşilerde Şakird'te Fetullah Gülen cemaatini anlattığını açıkça söylüyor. Yukarıda andığım burun kıvırmanın gerekçesi tam da burada hayat buluyor: Anayasasında laik olduğu yazılan bir ülkede İslami bir cemaat liderinin peşine bunca insanın takılmasının, cemaat şirketlerinin akıl almaz/bankalara sığmaz cirolarının, dünyanın dört bir yanına dağılmış okullarının, örgütlenme şeklinin vs. anlatıldığı bir maceranın fantastikliğini düşünebiliyor musunuz?
Müstecaplıoğlu, üniversite yıllarında bu cemaati yakından tanımış, anılarından yola çıkarak ilginç bir roman kurgulamış. Roman, dört karakter etrafında şekillense de Fetullah Gülen cemaatinden insan manzaraları sunuyor. Yazarın yaşamıyla benzer bir geçmişi olan Murat, bir zamanlar canciğer dost oldukları Ahmet'in ölümüyle büyük bir sarsıntı yaşar. Bir şirkette başarılı bir 'yönetici' iken, bir gün kimselere haber vermeden arabasına atlayıp Ahmet'ten kendisine kalan mektubu almak için yola çıkar. Kimselere haber vermeden dedik ama burada bir parantez açıp Murat'ın aşık olduğu kıza bir mektup yazdığını belirtelim. Romanın bir diğer kahramanı ise, okura, Murat'ın yolculuğu boyunca telefon mesajlarıyla eşlik edecek bir başka kız. Kahramanımızın bu kıza âşık olması ise an meselesi. (İnsanın yüzünü bile görmediği birine âşık olması, yaşamı hakkında en büyük kararı alırken bir tek o -modern zamanlar deyimiyle sanal- kişiyi önemsemesinden daha fantastik bir şey olabilir mi? Ama bugün bakıldığında böyle bir durum normal, hatta sıradan bile sayılıyor, yalan mı?) Murat, yolculuk boyunca, geri dönüşlerle, okuru, Hocaefendi'nin Hizmet'iyle tanıştırıyor. Hizmet'in en dış halkasını oluşturan sıradan insanların birbiri ve çevresiyle olan ilişkilerine tanık oluyoruz. Murat, yolculuğu sırasında romanın bir diğer kahramanı Elif ile tanışır. Kocası öldükten sonra hayata bakışı değişen, dünyanın öyle kazık çakılacak bir yer olmadığını düşünen bu nedenle de yaşadığı andan keyif almaya bakan bir kadındır. Bunu yapmak için yeteri kadar paraya da sahiptir. Zira kocasının ölümünden sonra kendisine iyi para kazandıran bir inşaat şirketi kalmıştır.
Şakird'in bir diğer kahramanı ise üniversite sınavını kazanamamış bir genç: Yusufcuk. Bu genç adam dünya nimetleri ile Hocaefendi'nin söyledikleri arasında gidip gelse de kendini ucundan kıyısından Hizmet'in içinde buluyor. Aşk acıları çeken; Dostoyevski, Yaşar Kemal hatta Paul Auster bile okuduğunu tahmin ettiğimiz, bunların çok ötesinde Marx'tan bile haberdar olan bir genç Yusufçuk.
Yazar, hakkında onlarca kitap yazılan, yaptıkları çok tartışılan Fetullah Gülen'in cemaatinin büyüyüp gelişmesinin sonucunu çok önemli bir noktaya parmak basarak tespit ediyor; Murat, bikinili bir kadının yer aldığı afişin çevreden gelen şikâyetler sonunda olduğu yerden indirilmesi üzerine şöyle düşünür: "Belki Türkiye'de dini kurallara göre yaşamak, hiçbir zaman zorunluluk olmayacaktı. Ama gidişat değişmezse, görünen o ki günün birinde çoğunluk bunu gönüllü yapıyor olacaktı."
Fetullah Gülen ve cemaatinin yaptıkları bir dönem ayyuka çıkmamış olsaydı (ya da bir an Türkiye'de böyle bir şeyin hiç yaşanmamış olduğunu düşünelim) 'Müstecaplıoğlu, fantastik hikâyelerine devam ediyor', diyecektik. Başta da söyledim, fantastik bir ülke burası.
Son söz olarak, sakın ola ki sıkıcı bir Fettullah Gülen cemaati anıları sanmayın Şakird'i. Kurgusu ve dil akıcılığı mükemmel bu romanda her bir karakteri kanlı canlı yaşayan tipler yaratmış Müstecaplıoğlu. Eğer dikkat edilmezse Türkiye'nin gelecekte nelerle karşılaşacağını özetliyor da diyebiliriz Şakird için.