Oyunculara Metinler, "Kafka'dan Özdeyişler(*)", s. 74-76
§ Doğru yol bir ip üzerinden geçer; yükseğe değil de, hemen yer üzerine gerilmiştir ip. Sanki üzerinde yürümek değil, insanı tökezletmek içindir.
§ Sen ödevsin, uzakta yakında bir öğrenci yok.
§ İyi, bir bakıma iç karartıcıdır.
§ Eskiden soruma neden cevap alamadığımı bilemiyordum. Bugün soru sorabileceğime eskiden nasıl inandığıma aklım ermiyor. Ama inandığım da yoktu hiç; yalnız soruyordum.
§ "Belki sahip olduğun bir şey bulunmakta, ama kendin yoksun" savına verdiği cevap, yalnız titreme ve yürek çarpıntısıydı.
§ Kral ve kralın habercileri olmak gibi iki şıktan birini seçmeleri istenmişti. Çocuklar gibi hepsi haberci olmayı dilediler. Dolayısıyla habercilerden geçilmiyor şimdi; sağa sola koşturuyor, yeryüzünde kral kalmadığı için anlamını yitirmiş haberleri birbirlerine söylüyorlar. Bu acınacak yaşamlarına son verebilseler, memnun olacaklar; ama görevde kalacaklarına bir kez ant içmişler, bunu göze alamıyorlar.
§ Dünyada hemcinsini seven, dünyada kendisini seven biri gibidir; ondan ne daha çok, ne daha az haksız durumdadır bu davranışıyla. Ancak, bir soru kalıyor geriye ki, o da insanın hemcinsini sevip sevemeyeceğidir.
§ Aynı insanda öyle bilgiler vardır ki, birbirlerinden tamamen farklı olmalarına rağmen aynı nesneyi ele alırlar; buradan insanın ister istemez bir çok özneyi içinde barındırdığı sonucu çıkarılabilir.
§ Yaşamın başlangıcında iki ödev: Çevreyi gittikçe daraltmak ve kendini bu çevre dışında bir yerde saklı tutup tutmadığını aralıksız denetlemek.
§ Her insan içinde bir oda taşır. Hatta kulakla saptanabilir bu. Diyelim gece vaktidir ve dört bir yana sessizlik çökmüştür ve hızlı hızlı biri geçmektedir ileriden; kulak kabartıldı mı, örneğin duvara iyi tutturulmamış bir aynanın tıkırdadığı işitilecektir.
§ Küçük bir oğlana ölen babasından bir tek kedi kalmıştı, bu kedinin yardımıyla Londra'nın belediye başkanı oldu. Benim hayvanım, bana kalan bu miras beni nerelere götürecek kimbilir? Bana kalır mı hiç o dev gibi açılıp yayılan kent?
§ İçinde üç kişi bulunan bir köy arabası bir yamacı yavaş yavaş tırmanıyordu. Karşıdan gelen bir yabancı adamlara seslendi. Kısa bir konuşmadan sonra adamın arabaya binmek istediği anlaşıldı. Arabadakiler yer açtılar ve onu da çekip aldılar yukarı. Ancak yeniden yola koyulduklarında sordular: "Siz karşıdan geliyordunuz; şimdi ise yine geldiğiniz yöne gidiyorsunuz, nasıl oluyor bu?" "Evet," diye cevapladı yabancı, "önce ben de sizin tarafa gidiyordum, ama karanlık beklediğimden erken bastırdı, ben de döndüm."
§ İçinde ne var bilemem.
§ Arayan bulmaz, ama aramayan bulur.
§ Ava gitme bahanesiyle evden uzaklaşıyor, evi göz altında bulundurma bahanesiyle en zahmetli tepelere tırmanıyor; ava gittiğini söylemeseydi, kendisini tutup alıkoyardık.
§ Şaşkın şaşkın kocaman ata baktık. Odamızın tavanını delip çıkmıştı dışarı. Bulutlar o devasa siluetinin çevresinden güç bela geçiyor, yelesi rüzgarda uğuldayarak uçuşuyordu.
§ Kumandanların, sanatçıların, âşıkların, zenginlerin, politikacıların, jimnastikçilerin, gemicilerin ve ... oluşturduğu sis kayboluyor.
§ Mehtaplı gece gözlerimizi kamaştırıyordu. Ağaçtan ağaca kuşların ötüştüğünü işitiyorduk. Kırlarda rüzgâr uğulduyordu. Toz toprak içinde sürünüyorduk, bir çift yılandık.
§ Üzerine çakılmak istenen çivinin ucunu duvar nasıl hissederse, o da öyle şakağında hissetti. Yani, hissetmedi denebilir.
§ Akıp giden suya karşı çaydan yukarı. Çalılıklar. Öğretmenin ansızın yükselen sesi. Çocukların mırıltıları. Kırmızı eriyip giden, kendi kendisini terkeden, dehşetle donakalan güneş. Çat diye kapatılan soba kapağı. Pişirilen kahve. Dirseklerimizi masanın üstüne yaslamış, bekliyoruz. Yolun bir yakasında incecik fidanlar görülüyor. Aylardan Mart. Bundan ötesi can sağlığı. Mezarlarımızdan çıkıyor, bu dünyadan biz de gitmek istiyoruz; belli bir planımız yok.
§ Küçük bir kayıkta umutsuz, Ümit Burnu'nu dolaşmaya çalışıyordu. Sabahın erken saatiydi, sert bir rüzgâr uğuldayıp duruyordu. Umutsuz, küçük yelkeni açıp rahatça arkasına yaslandı. Su altında kalan kısım ancak az buçuk derin olduğu sürece bu tehlikeli sularda kayaları aşarken, canlı bir yaratık gibi çevik kayıp giden bu küçük kayıkta neden korksundu?
(*) Kitaptaki bütün özdeyişler F. Kafka'nın Taşra'da Düğün Hazırlıkları (Cem Yayınevi, İstanbul, 1983) adlı kitabından alıntılanmıştır. Yukarı