| ISBN13 978-975-342-718-0 | 13x19,5 cm, 296 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Önsöz, s. 9-10. Sinir bilimlerinin (neurosciences) gerek buluşları ve projeleri, gerekse ahlak üstüne, normlar üstüne, barış üstüne bir tartışmaya temel teşkil etme kapasiteleri konusunda, bir biliminsanıyla bir filozofu karşı karşıya getirmek akıllıca bir girişim olur muydu acaba? Bilim tarafında, kâh bilime güvenen, hatta sempatisini coşkulu biçimde gösteren, kâh onun yaşam üzerinde kurduğu egemenlikten ve ortak geleceğimize yönelttiği tehditten korkan bir kamuoyunun önyargılarına göğüs germek gerekiyordu. Felsefe tarafındaysa, bütün derdi kendisinin var kalıp kalamayacağı olan, metinlerden oluşmuş kendi uçsuz bucaksız mirasının içine gömülü yaşadığından genellikle son zamanlarda bilimlerde meydana gelen gelişmelere pek ilgi göstermeyen bir disiplinin kendine hayranlığını aşmak söz konusuydu. Aklın süzgecinden geçirilmiş bir bilimsel kültürün karşısına çıkarılan engelleri yenmek için, Odile Jacob, insan beynini araştırmalarının baş konusu yapmış olan, çalışmaları L'Homme neuronal'in (Nöronal İnsan) yayımlanmasından beri büyük okur kitlesi tarafından iyi bilinen ve çalışmalarını halen sürdüren bir biliminsanına başvurdu. Felsefeyi etrafını çeviren kale duvarlarının dışına çekmek için de, Soi-même comme un autre'da (Öteki Olarak Kendi) tüm çalışmalarını özetledikten sonra, ortaçağda "tartışmalı meseleler" denen ve pek çok hekim, hukukçu, tarihçi ve siyaset bilimcinin de ilgilendiği konulara el atmış bir filozof seçti. Yani editörün seçimi iki sesli bir diyalog yönünde oldu. Ama bunun yumuşak ve uzlaşıcı değil sert ve çarpışmacı olması gerekiyordu. Öyle de oldu, tartışma boyunca her iki taraf da birbirinin dayanma gücünü sınadı: Filozof sarsıcı, ezici argümanlarının altının oyulduğunu gördü, bilim adamıysa sunduğu su götürmez olguların alaşağı edildiğini. Neticede tartışmaya hakem olarak değil taraf olarak girmeye çağrılan okurun olgunluğuna duyulan güvenin göstergesi oldu bu karşılaşma. Zira Fransa'da gerçek fikir tartışması sayısı yeterince yüksek değil. Bu alan, ikna edicilikten önce kabul edilebilir, yani savunulmaya layık olmaları gereken argümanlara hiç aldırış edilmeksizin, sorgulama kabul etmeyen iddialar, tekyanlı eleştiriler, anlaşılmaz laf ebelikleri, ucuz küçümseme ve alaylarla dolup taşıyor. Bu açıdan bakılınca, bir biliminsanıyla bir filozof arasında tamamen özgür ve açıksözlü bir diyaloğun yaşanması, her ikisi için de sıradışı bir deneyim oluşturdu. Programsız bir sohbet olarak başlayıp kaydedilen bir tartışma halini alan bu diyalog, yazı aşamasına geçilince daha keskin, hatta bazen daha sert ve incitici oldu. Ama bu, fikir yarıştırmanın ödünsüz etiğine uymak zorunda kaldığında, her tartışmanın karşılaşacağı güçlüklerin küçük ölçekli bir modeli değil mi? Bu ikili alışverişin, okurların eline geçince, çoktaraflı bir karşılıklı anlayış sürecine dönüşmesini dileyelim. Paul Ricoeur - Jean-Pierre Changeux |