| ISBN13 978-975-342-708-1 | 13x19,5 cm, 200 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Emrah Pelvanoğlu, “Dilin kemiği yok mu?”, Kitap Zamanı, Sayı: 40, Mayıs 2009 “Bir şey söylemek, bir şey yapmaktır”. İngiliz felsefeci J. L. Austin’in (1911-60) 1955 yılında Harvard Üniversitesi’nde verdiği derslerin notları, ölümünden sonra J. O. Urmson tarafından derlenerek How to Do Thing Wiıth Words adıyla 1962 yılında kitaplaştırılır. Marina Sbisá’nın yeniden gözden geçirdiği kitap 1975 yılında ikinci baskısını yapar. Söz edimleri kuramının (Speech Act Theory) başlangıç metni olarak da kabul edilen bu kitap, Levent Aysever tarafından Söylemek ve Yapmak adıyla Türkçeye çevrildi. Aysever, doktorasını Austin’in öğrencisi John. R. Searle üzerine yapmış, Austin’e ve Austin sonrası tartışmalara vakıf bir felsefeci. Nitekim Söylemek ve Yapmak için yazdığı kapsamlı sunuş yazısı da, Austin’in kuramını ve kitabı anlamamız için gerekli, giriş niteliği taşıyan anahtar kavramlara dair açıklamalarla dolu. Bir şey söylemek, bir şey yapmaktır Aysever, Austin’in bu dersi verdiği sırada Harvard’da öğrenci olan Paul De Man’ın tanıklıklarına dayanarak derslerin öğrencilere “çok sıkıcı, oldukça da anlaşılmaz” geldiğini aktarıyor ve sıkıcılığın derslerin kararsız yapısından kaynaklandığını belirtiyor. Aysever’e göre Austin bu derslerde iki şeyi birden yapmaya çalışmış. Dersler baştan sona (1, 2, 3, ... 12) okunduğunda “gündelik dil çözümlemesi denen bir felsefe yapma yöntemini, sondan başa (12, 11, 10, ... 1) okunduğunda ise ‘söz edimleri kuramı’ denen bir felsefe kuramını vermektedir” (13). Yukarıda da alıntıladığımız gibi Austin bu derslerinde “bir şey söylemek, bir şey yapmaktır” görüşünden hareket eder. Aysever, 2003 yılında Adam Sanat’ta yayımlanan “Sözün Yurtsuzluğu” başlıklı yazısında Austin’in bu görüşünü, dil-anlam kuramlarına yönelttiği belli temel itirazlar üzerinde yükselttiğini belirtir. Austin bunu özellikle “dil kullanımını dünya hakkında bildirimde bulunmak, betimlemeler yapmakla sınırlı tutan mantıkçı pozitivist görüş karşısında, ama bu görüşü tamamen reddetmeden, deyim yerindeyse mantıkçı pozitivistlerin durduğu noktadan bir adım geri çekilip dil kullanımına daha kapsayıcı bir noktadan bakarak” (Söylemek...19-20) yapar. İtirazlarının ilki “sözcüğün temel alınması”; ikincisi ise yukarıda da belirttiğimiz gibi “dilin tek işlevinin bildirmek olduğunun düşünülmesidir”. Austin, davranışçı-dil kuramlarında da görülebilecek bu itirazlardan farklı olarak “dili konuşan kişinin herhangi bir insan davranışında bulunmadığını, ancak bir şey söylerken yerine getirilebilen, ‘söz edimleri’ dediği, bildirmek, söz vermek, emir vermek, hapse mahkûm etmek, başsağlığı dilemek gibi dil edimlerinde bulunduğunu da belirtir”. Bu bağlamda Austin’in toplam söz edimini üç öğeye ayırdığını söylemeliyiz: “Edimsöz (illocution)”, “düzsöz (locution)”, “etkisöz (perlocution)”. Aysever’e göre edimsöz, “belli bir takım sözleri söylediğimiz sırada yaptığımız işleri anlatır”. “Çalılıkta arı kovanı var” dediğimizde örneğin yapıyor olabileceğimiz şeylerden biri uyarmak, haber vermektir ki bu bir edimsöz edimidir (illocutionary act). Aynı cümleyi söylediğimizde belli bir tür yaratığın yaşam alanı ile belli bir bitkinin sık olarak bulunduğu bir başka yaşam alanının bağını anlatmaya çalışır ve o arı kovanı ile o çalılığı dünyadaki diğer arı kovanları ile çalılıklardan ayrı bir yere koyarız ki bu da bir düzsöz edimidir (locutionary act). Aysever, Austin’in “düzsöz ile edimsözü birbirinden ayırırken iletişim sırasında kullandığımız sözlerin, sırasıyla ‘anlamı’ ile ‘gücünü’ birbirinden ayırmaya çalıştığını” (20) belirtir. Bu durum Austin ile mantıkçı pozitivistler arasında dile bakış bağlamındaki farkı da ortaya koymaktadır. Aysever’e göre mantıkçı pozitivistler “bildirim” derken tam da Austin’in “düzsöz edimi” dediği dil kullanımını kastetmektedirler. Austin, düzsöz ediminin yanına edimsöz edimini de koyarak mantıkçı pozitivistlerin “bildirim”lerini kendi söz edimi kuramında eritmektedir. Toplam söz ediminin üçüncü öğesi ise “etkisöz”dür. “Çalılıkta arı kovanı var” dediğimizde bir edimsöz olarak uyarıda bulunabiliriz. Bu uyarı aynı zamanda çalılıklara yaklaşılmasını engellemeye çalışıyor da olabilir ki bu bir “etkisöz edimi”dir (perlocutionary act). Aysever, bir yönüyle edimsöz ile etkisözün “bir şey anlatıp bir şeye göndermede bulunma sürecinde dilsel anlatımlarla yapılan iki farklı işe karşılık gelmektedir” der. Söylediğimiz sözün bir edimsöz edimi olabilmesi için onun duyulup anlaşıldığını görmemiz yeterlidir. Ancak buna rağmen çalılıklara yaklaşılabilir, arılar kızdırılabilir ki bu halde başarılı edimsöz edimimize rağmen etkisöz edimimiz bir sonuca ulaşamamıştır. Bunun için, Austin’e göre karşımızdaki birine bir şey anlatmak amacıyla bir tümce ürettiğimizde, doğru ya da yanlış bir şey söylemiş olmayız, yerinde ya da yerinde olmayan (kurala uygun ya da kurala aykırı) bir davranışta bulunmuş oluruz. Derrida’nın eleştirisi Son olarak Austin’in ve öğrencisi Searl’ün geliştirdiği; Terry Eagleton’ın ismini çok esprili bulduğu söz edimleri kuramına önemli eleştiriler getirildiğini de eklemeliyiz. Aysever, bu eleştiriler arasında özellikle Jacques Derrida’nınki üzerinde durur. Austin’in kuramı dilin gündelik kullanımı dışında saydığı edebî, kurgusal kullanımları, “dilin normal kullanımı üzerinden gerçekleştirilen ‘asalak’ bir dil kullanımı” (29) olarak değerlendirmekte ve “gayriciddî” olarak nitelemekteydi. Derrida’ya göreyse edimsöz edimlerinde bulunmamızı olanaklı kılan “dili ciddi bir biçimde sözcelememiz değil, o sözleri söylerken, tıpkı şiir söylerken, sahnede oyun oynarken yaptığımız gibi, daha önce kodlanmış birtakım sözleri tekrar ediyor, yineliyor olmamızdır” (31-32) ki bu eleştiri; gayriciddî, başarısız ya da isabetsiz olanı dışlayan edimsellikleri de kapsayarak daha geniş bir edimsellik anlayışı geliştirmiştir. Aysever’e göre günümüzde kendini hissettiren edimsellik kavramı da budur. |