Sennur Sezer, “ ‘68 Afişleri”, Evrensel Kültür, Temmuz 2008
Fransız devrimini, o kısacık komün günlerini anlatan bir dizeyi unutmak mümkün değil: Ne de çabuk geçti kiraz zamanı... Bu dizenin söylenceleri de var elbet. Ama o yalın anlamıyla yiten bir aşkın, bir güzelliğin ağıtı bir dize. Bir iç çekişi...
Benim için ‘68 bir kiraz zamanıydı. Birçok yaşıtım için de. O coşkuyu bir kez daha yaşamıştık gerçi, sekiz yıl önce. O zaman biraz gençtik alanlarda haykıranlardan, şimdi biraz büyüğüz o kadar. Ve çoğumuz o dönemde sevdalıyız. Başımız dönüyor sevdamızdan, umutluyuz gelecekten. O kadar umutluyuz ki, dünyayı çocuklar doğurmaya değer buluyoruz. Üniversite işgallerini desteklemeye giden aydınlar içinde, o dönemin Güzel Sanatlar Akademisi’nde açılan bir şiirresim sergisinde (Faşizm geliyor uyarılı) karnı burnunda bir genç kadınım. Tomris Uyar, Kanlı Pazar’da hırpalandığında H. Turgut Uyar’a hamile... Bunlar küçük ayrıntılar ama yine de bilinmeli. Çünkü 12 Mart 1971 balyozu hepimizin yüreğinde, beyninde yeşeren o yediveren umudu sindirmek için indi.
Bizim ‘68’in tanıkları, belgeleri...
‘68, tanıkları henüz bütünüyle kocamamış bir dönemdir. Türkiye’deki ‘68’in dünyadaki fırtınayla paralellikleri yanında, ondan ayrılan yanları da anlatıldı/ belgelendi; daha da anlatılmalı, belgelenmeli. Çünkü yalnızca bir gençlik hareketi olarak yorumlanamayacak bir dönem söz konusu. Tiyatrosu, şiiri, öyküsü ve afişiyle, bir sanatta yenilenmeden de söz edilebilir/ edilmeli.
Yılmaz Aslan, ‘68 Afişleri adlı çalışmasında ODTÜ’deki devrimci afiş atölyesinin öyküsünü anlatıyor. Sıkıyönetim dönemlerinden kurtulabilen afişleri sergiliyor. Yalnız ODTÜ’de yapılanları değil, aynı dönemde yapılan başka afişleri de: Devrim İçin Hareket Tiyatrosu’nun, Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun Doğu Gecesi’nin, Açıkhava Tiyatrosu’nda yapılan Vietnam Savaşının Bilinmeyen Gerçekleri ve Russel Mahkemesi nin afişleri ‘68 üstüne daha ayrıntı irdelemeler yapılması gereğini vurguluyor bence. Singer Grevinde 134. Gün/ Türk İşçisi Eziliyor/ Amerikan Sermayesinin Oyunu ve 5 Nisan 1969’da Spor ve Sergi Sarayında yapılan Devrimci Lastik İşçileri 20. Yıl Şenlikleri afişlerinin işçi sınıfı tarihini hâlâ bütünleyemediğimizi düşündürmesi gibi.
ODTÜ dışında yapılmış afişlere baktığınızda kimi zaman eski simgelerin yeniden/ yenilenerek kullanıldığını da görüyoruz. SD afişinde yer alan 27 Mayıs’ın simgesi kenetlenen ellerin işçi, köylü, esnaf, aydın biçiminde adlandırılışı gibi. Bu grubun kullandığı simgelerden biri yanlış yorumlanmış. Adaleli ve çıplak bir erkeğin/ kişinin diğerinin üstüne basışı/ zafer, Ankara Güven Parktaki anıttan esinlenmiş değil. Afyon’daki zafer anıtından alınmış. Her iki anıtta da yer alan sert figürlerin heykeltıraşları Alman, kuşkusuz, yanılgı bundan doğmuş.
Gereksinim icatların anasıdır
Hem bilimde hem de sanatta ilk anda olağanüstü görünen buluşların kaynağında gereksinimlerin yattığını söylerdi sanat tarihi öğretmenlerimizden biri... ODTÜ’deki afiş atölyesinin öyküsünü okurken bu saptamayı hatırladım. Olanak azlığının kışkırttığı yaratıcılığın sonuçlarıydı sayfalarda izlenen. Bir bakışta fark edilip okunacak yalınlığı bütünleyen çarpıcılık, yenilenerek/ yinelenerek tekrarın etkili olması için gerekli ayrıntılar... Ve hepsinden önemlisi uygulanabilir oluşu.
İpek baskı ya da serigrafi denilen teknik öğrenilirken bu tekniğe eklenenler, tekniği uygulamak için yapılan tasarımlar ayrı bir keyifle okunacak öyküler. Yılmaz Aysan’ın konuştuğu tanıklar Hasan Barutçu, Ahmet Sönmez, Doç Ofset Gürol Gerçel, Ali Artun, Ertuğrul Kürkçü ve Sait Kozacıoğlu var. ODTÜ’den, Akademiden fotoğrafların, ipek baskı (serigrafi) tekniği el kitabının, DevGenç iddianamesinde yer alan afişlerin de yer aldığı kitap, Metis Yayınları’nın sanatlar ve insan dizisinde basıldı.
‘68’de ne oldu? başlıklı, 6 Ocak 1968 1516 Haziran 1970 arasını kapsayan bir kronolojiyle başlayan 158 sayfalık kitabın sonunda, kitapta adı geçen mimar, grafiker vb. uzmanlıklarıyla bu işlere katılanlardan adı anılanların öz yaşamlarının yer aldığı bir bölüm var: Ali Artun, Yılmaz Aysan, Hasan Barutçu, Koray Doğan (19471972), Sait Kozacıoğlu, Ertuğrul Kürkçü, Orhan Müstecaplıoğlu (19242004), İbrahim Niyazioğlu (19481988), Ahmet Sönmez... Kitap, Yılmaz Aysan’ın şu çağrısıyla sonlanıyor: Kırk yıl sonra bile hâlâ ordan burdan eski afişler çıkabiliyor, biliyoruz. Elinizde bu döneme ait, bu kitapta yer almayan başka afişler veya fotoğraflar varsa arşivimize dâhil edilmek üzere benimle iletişime geçerseniz sevinirim.
Bir dönemi öğrenmek, geçmişi anlamak/kavramak kadar geleceği düzenlemek için de gereklidir.