Sunuş, John Gribbin, s. 15-17.
On yıl önce yayımlanan kitabımda kuantum kuramının tarihsel gelişimini yazarken, başka bir kitapta tekrar kuantum gizemleri temasına döneceğim aklımın ucundan bile geçmemişti. Schrödinger'in Kedisinin Peşinde'yi yazarken kuantum fiziğinin atomaltı dünyasının ne kadar garip ve gizemli olduğunu, tuhaf deney sonuçlarının sağduyuyla örtüşmeyen kuramları yaratması ve bunların da başka deneylerle doğrulanması sonucu oluşan ve fizikçileri böylesi tuhaf kavramları ciddiye almaya zorlayan o kusursuz mantığı da ortaya koymak için yola çıkmıştım. 1980'lerin ortaları itibariyle önemli olan şey bütün garipliklerine rağmen kuantum kuramının işe yarıyor olmasıydı – zira lazerlerin, bilgisayar çiplerinin, DNA molekülünün ve daha pek çok şeyin nasıl çalıştığını anlamamızı sağlayan kuram buydu. "Klasik" fizik denen eski fikirler böyle fenomenleri asla açıklayamaz. Schrödinger'in Kedisinin Peşinde'de vurguladığım gibi, önemli olan kuantum kuramının anlaşılmasının zor olması değil, enikonu işe yarıyor olmasıydı. Richard Feynman'ın dediği gibi "hiç kimse"nin "kuantum kuramını anlamıyor" olması önceki kitabımı "Sizi boşlukta, iç gıcıklayan imalarla ve daha anlatılmamış hikâyelerle bırakmak"tan memnun olduğum yolundaki o utanmaz ifadeyle bitirebileceğim anlamına geliyordu.
Fakat ben sizi boşlukta bırakmaktan memnunken pek çok fizikçi de o güne kadarki başarısıyla yetinmiyordu. İşe yarasa bile anlaşılmayan bir kuramdan hoşnut olmayınca, benim meseleyi en son değerlendirdiğim 1984 yılından bu yana kuantum gizemlerini çözmek için canla başla uğraşıyorlar. Bu süre içinde bazı gizemleri daha da gizemli hale getirip kuantum dünyasındaki garipliğin yeni yanlarını açığa çıkardılar. Kuantum gizemlerinin, dışardan bakanlar için gittikçe tuhaflaşan, çaresizlikten doğmuşa benzeyen açıklamalarını geliştirdiler. Fakat aynı zamanda, son birkaç yıl içinde, altmış yılı aşkın bir çabanın sonunda nihayet neler olup bittiği hakkında hakiki bir kavrayışı sağlayabilecek bir açıklama buldular – sadece işin erbabına değil, gerçekliğin doğasıyla ilgilenen herkese anlaşılır gelen bir kavrayış.
Bu yeni kavrayışın temeli sadece kuantum kuramının uygun yorumuna değil aynı zamanda ışığın davranışının Albert Einstein'ın görelilik kuramı çerçevesinde açıklanışına dayalıdır. Bu kitapta iki hikâyeyi de güncelleyip Evrenin nasıl işlediğini en iyi şekilde açıklamak ve bütün kuantum gizemlerinin çözümünü bulmak için kuantum fikirleriyle görelilik kuramı fikirlerini bir araya getirmek gerektiğini gösteriyorum.
Kuantum kuramının gelişimiyle ilgili tarihsel arka plana dair pek bir şey bulamayacaksınız; bunu zaten işlemiştim. Kuantum kuramına rüştünü ispat etmiş bir kuram olarak başlayıp bazı yeni bulmacaları ve bazı eski bulmacalara yeni bakış tarzlarını ele alıyorum, sonra da bu bulmacaların nasıl çözülebileceğini açıklıyorum. Bırakın benim kitaplarımı, konu hakkında herhangi bir şey okumuş olun ya da olmayın kuantum tartışmasını anlamak için bilmeniz gereken her şeyi burada bulacaksınız; aynı anda iki ayrı yerde olabilen fotonlar (ışık parçacıkları) gibi görünüşte paradoksal fenomenleri, aynı anda iki yöne giden atomları, ışık hızıyla hareket eden bir parçacık için zamanın nasıl durduğunu ve kuantum kuramının Uzay Yolu'vari bir ışınlanmayı mümkün kılabileceğine dair ciddi bir öneriyi okuyacaksınız.
Sahneyi kurmak için aşağı yukarı Schrödinger'in Kedisinin Peşinde'nin kaldığı yerden başlıyorum; o ünlü kedinin kendisi ve John Bell'in kanıtladığı şu olguyla: Kuantum varlıkları bir kere tek bir sistemin parçası olunca sonrasında da birbirleriyle bağlantılı kalırlar, birbirlerinden çok uzakta bile olsalar bir şekilde birbirlerinin farkındadırlar. Einstein buna "hayalet işi uzaktan etki" diyordu; daha saygın bir ifadeyle "yerbilmezlik" (non-locality). Kavramlar sizin için yeni olabilir ya da aşina geldiğini düşünebilirsiniz. Schrödinger'in kedisi "paradoksu", aynı anda hem canlı hem ölü olması, son on yıldır neredeyse beylik bir söz oldu. Ama durun. Artık ezberlediğinizi düşünüyorsanız bile yeniden düşünmek için hazırlanın. Daha ne gördünüz ki! Kusursuz deneylerle desteklenmiş, sizi şaşkına çevirecek daha büyük ve daha iyi paradokslarım var. Fakat sonuçta hepsi tek bir kapıya çıkıyor. Örneğin bir elektron, iki delik deneyinde nasıl aynı anda iki yerden birden geçebiliyor? Bütün deneyin zamanın tek bir anındaki yapısını nasıl "biliyor"?
Kuantum dünyasının topyekûn garipliği, çözmemiz gereken problem, en açık şekilde baştaki kedimizin ikiz yavrularının, yani kitabın başlığındaki yavru kedilerin maceralarına bakarak anlaşılabilir. O halde ışığın doğası hakkında bildiklerimizi, yani hem kuantum kuramının hem de görelilik kuramının kilit öğesi olan fenomeni gözden geçirmemiz gerek. Ancak ondan sonra size gerçekliğin doğasını açıklayan ve kuantum gizemlerini –bütün kuantum gizemlerini– çözen yeni fikirleri sunabilirim. Kuantum kuramının 1920' lerin ortalarında ilk çıktığı zamandan bu yana artık ilk defa belli bir güvenle kuantum kuramının ne anlama geldiğini söylemek mümkün. Eğer yeni bir kitap yazmak için bu da geçerli bir sebep değilse, artık nedir bilmiyorum.