Murat Güzel, “Çatışan feminizmler ve kadın politikaları”, Star Gazete Online, 19 Mart 2008
Çatışan Feminizmler kitabı Seyla Benhabip, Judith Butler, Drucilla Cornell ve Nancy Fraser’ın, yani kendilerine özgü felsefi feminizmleriyle tebarüz etmiş dört Beyaz Amerikalı kadının feminizm ve postmodernizm ilişkileri konusunda aralarında geçen tartışmaların derlenmiş bir hali. Feminizmler ile postmodernizmler arasındaki ilişkilerin niteliğini sorgulayan, feminizmin postmodern tezlerden alabileceği destekleri irdeleyen, postmodernizmin hangi savlarına karşı olması gerektiğini düşünen bir felsefi fikir alışverişini yansıtıyor.
Seyla Benhabib, feminizm ve postmodernizm arasındaki ilişkileri daha geniş kültürel akımlar içerisinde değerlendirmenin anlamlı olacağını ileri sürerek feministlerin ‘insanın ölümü’, ‘tarihin ölümü’ ve ‘metafiziğin ölümü’ gibi konulardaki ‘zayıf’ postmodern tezlere sıcak, fakat aynı konulardaki ‘güçlü’ tezlere ise soğuk bakmaları gerektiğini düşünüyor. Ona göre bu güçlü tezlerin ‘insanın ölümü’yle ilgili olanı, öznellik fikrini bütünüyle dışlar. Bu dışlama, kendiliğinden tarihsel değişim için gereken özerklik, sorumluluk ve düşünümsellik gibi idealleri de dışlamış olur. ‘Tarihin ölümü’ tezlerini ise kurtuluş idealini toplumsal çözümlemenin dışında bırakması sebebiyle eleştiren Benhabip, metafiziğin ölümü konusunda da felsefeyi reddeden formülasyonları şiddetle eleştirir. Benhabip’e göre kişinin kültürel normları çelişik olabileceğinden, bu çelişkileri gidermek için daha üst ilkelere ihtiyaç duyması kaçınılmazdır.
Post feministler
Benhabip, temelde bağlı olduğu Eleştirel Teori doğrultusunda belirli siyasi/teorik tutumların birçok postmodernizm formülasyonunun reddettiği felsefi varsayımları gerektirdiği sonucuna ulaşır. Ona göre, postmodernizm nihayetinde edilgin bir tutum doğurmaktadır.
Butler ise Benhabip’in bakışına nazaran daha ters bir perspektif kullanır. O, belli bir kurtuluşçu politikaya girişirken ne tür felsefi ilkelere sahip olunması gerektiği konusundan çok, kurtuluşçu politikalar için gerekli olduğu savlanan felsefi varsayımların politik sonuçlarıyla ilgilenir. Butler, Postmodernizmden daha çok postyapısalcılığı düşünür. Bu iki kavramın Butler için belki tek olumlu yanı, ‘iktidarın kendi koşullarını müzakere etmek isteyen kavramsal aygıt’a nüfuzunun yollarını göstermesidir. Butler, sadece özne kavramına ya da bu kavramın varsaydığı şeylere, sözgelimi failliğe karşı çıkmaz, bununla birlikte bu kavramların nasıl kullanıldığını da sorgular: Kimler özne olarak görülür ve bu tür yapıların dışında tutulanlara ne olur?
Nancy Fraser ise ‘tarihin ölümü’ ve ‘metafiziğin ölümü’ konularında Benhabip’in, ‘öznenin ölümü’ konusunda da Butler’in formüle ettiği düşünceleri eleştirerek kendi konumunu açıklar. Benhabip’in gerekli gördüğü normların kendilerinin doğaları itibariyle toplumsal olarak kurulmuş olduklarını düşünen Fraser, geçerlilik kriterlerini dile getirme iddiasındaki felsefenin ‘tarihsel olmayan, aşkın bir söylem’ olarak anlaşılması durumunda, felsefe olmaksızın da ‘toplumsal eleştiri’nin sürdürülebileceğine inanır.
Butler’ın Foucault’dan esinlenerek dile getirdiği görüşlerin de olumlu değişim ile olumsuz değişim arasındaki ayrımı reddettiğine inanan Fraser ‘Başkaları susturulmadan hiç kimsenin sözün öznesi olamayacağı gerçekten doğru mudur? Özneye yetki vermek doğası gereği sıfır toplamlı bir oyun mudur’ diye sorar.
Melez düşünceler
Butler gibi Drucilla Cornell de temelci ilkelerin gerekliliğini sorgular. Bu ilkeler yerine etik tavır diye adlandırdığı tavrın feministler tarafından benimsenmesini savunur. Bu tavır, ‘öteki’yle şiddet içermeyen, ‘öteki’ne kendi mekânında yer açan bir ilişkiyi amaçlayan bir tutumdur.
Dört beyaz Amerikalı kadın feminist filozofun, feminizm ile halen etkisi hissedilen politik-entelektüel gündem arasındaki ilişkilerin nasıl olduğu, olması gerektiği konularında sürdürdükleri eleştirel fikir alışverişi, hem Feminizm’in monolitik bir politik-felsefi yaklaşım olmadığını, hem de bu feminizmlerin farklı teorik kanallardan nasıl beslendiğini göstermesi bakımından. Dil, tarih, özne, metafizik ve kadınların özgürleşimi konularında ileri sürülen fikirlerin birçoğu, günümüz Türkiyesi’nde yeniden üretilmeyi bekliyor.