Mıgırdiç Margosyan, “Ölçü meselesi”, www.evrensel.net, Temmuz 2005
Kirvem, birey olarak her birimiz şu ya da bu coğrafyada, şu ya da bu toplumda, şu ya da bu zaman diliminde gözümüzü açıp dünyaya elimizde olmadan “Ceee!” dedikten kellim, gari ister Darwin’in Evrim Teorisi’nden veya kutsal kitaplardaki Adem Baba-Havva Ana ikilisinden türeyen nesillerin torunlarının torunları olarak gele gele tosladığımız yirmi birinci yüzyılda insan kimliğimizle geçmişimizi kurcaladığımızda kimimiz anlı şanlı tarihlerle sözde avunurken, kimimiz masa başında oturup elimize diviti, kalemi alıp kendi paşa gönlümüze, kendi zevkimize uygun dört dörtlük “milli” bir tarih döktürüp sonra da bunu okullarımızda çocuklarımıza ezberletip böylece onların körpecik dimağlarını “üstün ırk”, “asıl kan” gibi kırk türlü bulamaçla iyice yoğurup böylece toplumlar arasında yaratılan yüzeysel farklılıklarla kimine “öteki”, “beriki”, “dağdaki” damgasını basarak şu kıçı kırık âlemde oyalanıp durooruz!
Nitekim aslolan, yaniyakim “üst ben” olan “insan” kimliğimizi görmezlikten gelip, aksine tarihin hemen her döneminde kırtıpil, zıttırım hesaplarla sürüsüne bereket “alt kimlik”ler peydahlayıp kendimize göre vitrinler düzeltip bunlarla oyalanooruz!
Ari ırk...
Üstün toplum...
Soylu millet...
Oysa çarşıdan, pazardan domates, patates, hıyar alırken kullanılan ölçü birimi mesela “gram” iken ya da patiska bir don dikmek için kaç “santim” bez alınmasına karar verilirken, bunun gibi yine mesela iki “düzine” kalem veya bilmem kaç “ons” altın, yok bilmem kaç “grat”lık pırlanta deyip; kısacası malın, eşyanın cinsine göre “ölçek”, “litre” falan filan feşmekan tarzında “ölçü” birimleriyle yaşamımızı kolaylaştırıp kendi aramızda anlaşmaya çalışırken, öte taraftan insan olarak “zekâ”mızı kullanıp bizatihi “insan”lar arasında bazen bilinçli veya bazen körü körüne önyargılardan, saplantılardan yola çıkıp elimize geçirdiğimiz pergel, gönye, cetvellerle sözde ilim, “bi gıdım bilim” adına ölçüp biçerek ya da kullandığımız keyfi “süzgeç”lerle, “kalbur”larla ince eleyip sık dokuyarak ortalığı öylesine arapsaçına dönüştürmüşüz ki işin içinden çıkabilene aşk olsun!
Eh tabii ki bu kafa yapısıyla yola çıkmışken, bu curcuna içinde ahkâm kesmek çok kolay! Kimin kafasının şekli, şemali Kırkağaç kavununu andırıyorsa demek ki “brakisefal”dir, öyleyse en hasso insan soyunun temsilcisidir, ol zaman koy sepete!
No! Kimin kafası topatan kavununa benziyorsa, demek ki “dolikosefal”dir, öyleyse geç bi kalem! Bu yapıdaki kafadan ne köy olur ne kasaba!
Kirvem, sana bu satırları son günlerde okuduğum bir kitap vesilesiyle karalıyorum. Metis Yayınları tarafından yayımlanan ve Nazan Maksudyan tarafından kaleme alınan kitabın ismi: Türklüğü Ölçmek, Bilimkurgusal Antropoloji ve Türk Milliyetçiliğinin Irkçı Cephesi 1925-1939.
Kitabın sayfaları arasında gezinirken kısaca özetlersek anlaşılan şu ki: Cumhuriyet kurulduktan sonra Türk milliyetçiliğinin ilk hedeflerinden biri gurur duyulacak bir tarih yaratmaktan geçiyor. Bunun için de Türk ırkının üstün bir ırk olduğunu gerek Türk Tarih Tezi ve gerekse Güneş-Dil Teorisi sayesinde “milletin ırksal, ezeli, ebedi ve değişmez üstünlüğüne” vurgu yapıp bunu kanıtlamak...
Nitekim bu tezin etrafında birleşen kimi akademisyenler 1925-1939 yılları arasında Türk Antropoloji Mecmuası adıyla yayımladıkları bu dergiyle çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Keza tarih öğretmeni olan Afet İnan, Türk Ocakları Genel Kurulu’nun 28 Nisan 1930’daki, Atatürk’ün de bulunduğu, son toplantısında yaptığı bir konuşmayla Türk Tarih Tezi’ni ilk kez şu sözleriyle dile getirmiştir:
“Beşeriyetin en yüksek ve ilk medeni kavmi, vatanı Altaylar ve Orta Asya olan Türklerdir. Çin medeniyetinin esasını kuran Türklerdir. Mezopotamya’da, İran’da milattan en aşağı 7000 sene evvel beşeriyetin ilk medeniyetini kuran ve beşeriyete ilk tarih devrini açan; Sümer, Akat, Alâm isimleri verilmekte olan Türklerdir. Mısır’da deltanın otokton sakinleri ve Mısır medeniyetinin kurucuları Türklerdir. Mezopotamya’da, milattan evvel 2300 tarihinde şöhret bulan Sami Hammurabi, tarihte mevki alan Asurlular, tarih içinde tarihtirler. Grek namını alan Doryanlar Anadolu’nun otokton ahalisi, ilk ve hakiki sahipleri, ataları, Etilerin başlarında bulunan Türklerdir.?”
Kirvem, yukarıda adını andığım kitaptan sadece bir paragraf alıntı yaptım; gerisi mi?
Gerisini de merak edenlerin dikkatine sunoorum!