Serhan Yedig, Haşim Akman, “Önsöz”, s. 7-9
Artık herkes biliyor: insanlığın bugüne kadar ürettiği hiçbir şey, internet kadar hızlı yer almadı hayatımızda. Ortaya çıkış gerekçesi ne olursa olsun internet, olağanüstü bir biçimde gündelik hayatımıza nüfuz etti ve gerçekleşmesi zamana dayalı ne kadar ilişkimiz varsa hepsini kendi hızına uyum sağlamaya zorladı. Göründüğü kadarıyla yakın gelecekte de hayatımızın merkezine oturacak. Kimine ürkütücü gelse bile evlerimizdeki buzdolabı, biz yüzlerce kilometre uzaktayken ihtiyaç duyduğumuz herhangi bir yiyeceğin eksikliğini haber verebilecek. Tahminlerimizin sınırlarını zorlayan daha pek çok şey, interneti var eden teknoloji sayesinde gerçeğe dönüşecek.
Söz internetten açılınca, eşyanın tabiatı gereği, hemen herkesin kolayca kehanetlerde bulunması mümkün. İnternet o kadar hızlı, doğurgan ve kuşatıcı bir mecra ki alışkın olduğumuz hızla, ona ayak uydurmakta, farklı ve yeni tutum belirlemekte gecikiyor, bazen de yetersiz kalıyoruz. Ardından da korkularımız baş gösteriyor. Sonuçta çizgisel zamana göre ayakta duran günümüz uygarlığı ve yarattığı değerleri savunma refleksimiz harekete geçiyor. Çünkü zaman, savunmaya çalıştığımız değerleri kontrolde güçlük çektiğimiz bir ivmeyle dönüşüme zorluyor.
Elinizde tuttuğunuz kitap, bilgisayar teknolojisinin hayatımızın önemli bir alanında yarattığı dönüşümlerden sadece birini, internet gazeteciliğini konu ediniyor.
Aslında internet ve gazetecilik ilişkisinin tarihi çok eski değil. Bu alanda, olsa olsa 10, bilemediniz 15 yıllık bir geçmişten söz edilebilir. Ancak bu süre, internetin hız katsayısıyla düşündüğümüzde epeyce uzun. Bugünkü gelişkinliğini, yuvarlak hesap, 500 yıllık bir geçmiş ve gelenek içinde oluşturan yazılı basının, son 50 yıl içinde televizyon yayıncılığı karşısında yaşadığı bocalamalarla birlikte değerlendirildiğindeyse durum, tek kelimeyle vahim.
Burada sevindirici olan, yazılı basın mensuplarının, interneti, kendilerine yönelik bir tehdit olarak algılamaktan çok, onun yarattığı olanaklardan da yararlanarak varlıklarını sürdürme arayışına "erken" girmeleri. "Biz"e ilişkin bir diğer sevindirici nokta ise Türkiye'deki gazetecilerin de dünyadaki meslektaşlarıyla eşzamanlı olarak benzer sorunlara kafa yorup çözüm üretme çabası içinde yer alması.
Bir editoryal çalışma olarak bu kitabın omurgasını, Konrad Adenauer Vakfı, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Alman-Türk Vakfı'nın 17-18 Mayıs 2001'de, Antalya'da ortaklaşa düzenlediği "15. Alman-Türk Gazetecilik Semineri"ne sunulan bildiriler oluşturdu. "İnternet Çağında Gazetelerin Geleceği" başlığını taşıyan iki günlük seminerde, mesleğin profesyonelleri, sundukları bildirilerle, gazeteleri ve gazeteciliği ilgilendiren çeşitli sorunları dile getirdi, internet olanaklarından yararlanma üzerine yaşadıkları deneyimleri aktardı. Seminerin, çağrılı profesyoneller açısından son derece verimli ve doyurucu olduğu açıktır. Ancak konu internet ve gazetecilik olunca bu alanın, belki basın kurumlarından bile daha fazla, tek tek gazetecilerin ilgisini çektiği açıktır. Özellikle 2001 yılı başından itibaren Türk basınına damgasını vuran gelişmeler sonucu internette sayıları hızla çoğalan haber siteleri bu görüşü doğruluyor. Dahası teknolojinin kendisi de bu ilginin giderek profesyonel olmayan kanallara doğru yayılmasına önayak oluyor.
Seminerde sunulan bildirilerde dile getirildiği gibi internet, bir bilgisayar ve ağ bağlantısına sahip olan herkese, gazeteciliğin yeniden tanımlanmasını gerektirecek kadar haber yayma olanağı sunuyor.
Başlı başına bu tablo bile, seminerle ortaya çıkan sonucun, düzenleyicilerinin isteklerinin ötesinde bir işlevsellik içerdiğini gösteriyor. Bu yüzden de adı geçen seminerin yapıldığı gibi kalması, amaçlananın çok küçük bir ölçekte gerçekleşmesi anlamına gelebilirdi.
Oysa biliyoruz ki, internet gazeteciliği, Türkiye için son derece yeni bir olgu ve ufku açık. Bununla birlikte, bu alanda var olan bilgiler son derece dağınık ve dolayısıyla ulaşılması güç. Bir başka deyişle kısa zamanda eskime tehlikesi içerse de üretilen herhangi bir bilgiye ulaşmak, neredeyse samanlıkta iğne aramaya eşdeğer.
Bu kitabın temel amacı, sözü edilen güçlükleri bir nebze olsun gidermeyi amaçlıyor. O nedenle de adı geçen seminer bildirileri, başta iletişim fakültesi öğrencileri olmak üzere, el yordamıyla internette yön bulmaya çalışan internet gazetecilerine, gazetelerinin internet versiyonunda arayış içinde olan editörlere ve meraklılara kaynak oluşturacak biçimde yeniden kurgulandı ve başka yazılarla desteklendi.
Kitabın editoryal hazırlığı süresince, seminerde dile getirilen bazı gelişmelerin (örneğin GPRS) hayata geçtiği gözlendi. RTÜK Yasası yeniden Meclis'te görüşülmeye başlandı. Yine muhtemeldir ki bazı web sitelerine ilişkin bilgiler de eskidi. Ancak burada önemli olan, internet gazeteciliği üzerine yaşanan deneyimler ve bunların kayda geçip dolaşıma girmesi. Bir de bu alanda, kaynak sayılabilecek ilk kitabın yayımlanmış olması.