Celal Üster, “Kadın dilinin gizli örgütü”, Radikal Kitap Eki, 16 Kasım 2001
"Bir toplumda geçerli genel dilden ayrı, ama ondan türemiş olan, yalnızca belirli çevrelerce kullanılan, toplumun her kesimince anlaşılmayan, kendine özgü sözcük, deyim ve deyişlerden oluşan özel dil." AnaBritannica Genel Kültür Ansiklopedisi, argoyu böyle tanımlıyor. Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi ise, "Kendi sosyal çevreleriyle sınırlı yaşayan ve toplumun geri kalan kesimlerinden ayrılmak ve / ya da korunmak isteyen bir grubun benimsediği özel sözcükler bütünü" diye tanımlamış argoyu. Ama lûgat paralamayı bir yana bırakır, Türkçenin Büyük Argo Sözlüğü'nün yazarı Hulki Aktunç'un alabildiğine özgür belirlemelerine sardırırsak: Argo, dilin gizli örgütüdür; yaratıcılıktır, anadilin sözcüklerine yeni anlamlar katar, kendi alanına girmeye çalışan sözcük ve deyimden ayakbastı parası alır ve onu bozuşturup dönüştürür...
Biliyorum, "Şimdi bu argo muhabbeti de nereden çıktı?" diye soracaksınız. Aktunç'un Büyük Argo Sözlüğü yayımlanalı on yıldan fazla bir zaman geçtiğini de biliyorum. Ama bu kez yayımlanan, bambaşka bir argo sözlüğü. Filiz Bingölçe, bu alana apayrı bir boyut getiriyor; genellikle erkek-egemen bir dil alanı olarak görülen argonun kadın cephesini araştırıyor. Araştırmaktan öte, bir Kadın Argosu Sözlüğü çıkarıyor ortaya.
Bingölçe'nin deyişiyle, bu sözlüğün öncelikli kaynakları, çevremizde gördüğümüz, karşılaştığımız, bildiğimiz; başta Ankara ve İstanbul olmak üzere büyük kent merkezlerinde ya da ilçelerinde yaşayan kadınlar. Onların anneleri, anneanneleri, babaanneleri de, "haminnemin meşhur lâfıydı" kaydıyla aktarılan yüzlerce söz ile bu sözlüğün "eski toprak" kaynakları olmuşlar. Sözlüğün içeriği derlenirken en basit yönteme başvurulmuş; yaklaşık yüzde doksanı canlı tanıklarla konuşularak oluşturulmuş.
Bu canlı tanıkların çoğu "temiz aile" kadınları: Hemşireler, hastabakıcılar, doktorlar, ev kadınları, öğrenciler, işçiler, gazeteciler, memureler, kuaförler, ağdacılar... Buna karşılık, Bingölçe'nin verdiği bilgiye göre, hapishanelerdeki kadınlarla hiç ilişkiye geçilmemiş, genelevlerdeki kadınlarla da istenen ölçüde bağ kurulamamış; kırsal alanın yerel söyleyişlerine pek girilememiş. Ama tıpkı hayatın bağrında durmadan gelişen argonun kendisi gibi, sürekli zenginleşebilecek bir sözlük bu: "Argo dediğiniz, sınırsız bir anonim oluşumdur; katkılarla yaşar, gelişir.
"Aktunç da, "Hiçbir argo sözlüğü, argoya yetişemez. Hiçbir yasanın yaşama yetişemediği gibi," demiyor mu zaten?
Aslında, Bingölçe'nin, sözlüğün başındaki soru/yanıtları, Kadın Argosu Sözlüğü'nün özünü anlamamızı sağlıyor: Bir dil oyunu mu bu? Evet... Kadınlar arası tanışıklığı mı güçlendiriyor? Tabii... Erkeklere kapalı bir üstünlüğü mü kanıtlıyor? Galiba... Bir dil bağıyla kopmaz bir doku mu oluşturuyor? Şüphesiz... Şifrelerle anlaşma çabası mı? Yer yer... Hayatı kendi dünyasıyla karşılama gayreti mi? Sanırım...
Büyük Argo Sözlüğü'nün ilk basımının yapıldığı İS 1990'dan bu yana Türkçenin "Argo azizi" sayılan Aktunç bir sunuş yazmış Bingölçe'nin çalışmasına: "Bingölçe, bize bir 'ilk iş' armağan ediyor. Bir 'ilk', çünkü büyük dillerin bellibaşlı sözlüklerinde yer alan 'kadın dili' kategorisi bizde hemen hemen hiç işlenmemiştir, incelenmemiştir... [Bingölçe'nin çalışmasında] yaşamın ve dilin içinde gizlenen büyük bir ada keşfediliyor. Çılgın, alaycı, dramatik, şen şakrak, melûl mahzun bir ada. Bir sürü aptal herifin ve kızın ve kadının derinliğine duyumsayamadığı ama yaşamakta olduğu bir ada..."
Filiz Bingölçe'nin Kadın Argosu Sözlüğü, salt kadın açısını yansıtan sözcük ve deyimlerden oluşmuyor. "Ara açı" da örneklenmiş; her iki cinsin cümle kalıbı olarak ortaklaşa kullandığı, ancak kimi yerde sözcük seçiminde farklı davrandığı laflara da yer verilmiş. Ama kadınların, erkeklerle nasıl alay ettiklerini örnekleyen söz ve deyimler alabildiğine renkli ve bereketli.
Sözgelimi, daha ilk sayfada bir "özdeyiş"e rastlıyoruz: Acemi adamın elinde am ağaca çıkar. Hemen ardından, cinsel konularda heyecanlı ve acemi erkeklere bir başka gönderme: Acemi ördek ya başından ya kıçından dalar. Evden işe, işten eve yaşayan, cinsel açıdan iştahsız erkeklere, Akşam ahıra sabah çayıra, arada bir iki sokarca deniyor; cinselliğe sıra geldiğinde bütün erkeklerin aynı olduğunu anlatmak için ise, Alayının adı bir karanlıkta tadı bir. Her lafa karışan erkek için, Am biti taşak sirkesi karşılığı uygun görülmüş; cinselliğe düşkün erkeği aşağılamak için de, Am suyunda boğul inşallah! bedduasında bulunuluyor.
Birine küfür edileceği zaman, erkeklerin o kişinin "ana"sını hedef seçmelerine karşılık, kadın argosunda -doğal olarak o kimsenin "baba"sına yöneliniyor. Sözgelimi, örtülü küfür etmek için, Babanı ninolay sözü kullanılıyor ya da Babasına selam sarkıtmak deyişine başvuruluyor! Birini şaka yollu aşağılarken, Babasını gıdıkladığımın çocuğu deniyor.
Erkeklik organına, daha doğrusu erkeklik organının küçüğüne Bamya dendiğini biliyordum, ama Bamya katliamı lafıyla ilk kez bu sözlükte karşılaştım; meğer "toplu sünnet düğünü" anlamında kullanılıyormuş. Örneğin: "Şu siyasî partilerin bamya katliamları da amma seyirlik oluyor." Erkeklik organı karşılığı kullanılan bir başka söz ise, zambakgillerden, yemeklere tat vermek için yumrusu ve yeşil yaprakları kullanılan ıtırlı bitki ile sürüngenlerin en ünlüsünü bir araya getiriyor: Başı soğan ortası yılan! Burada, kuşkusuz, uyak da biçimsel benzetme kadar önemli.
Ben, burada, yalnızca "a" ve "b" ile başlayanlardan birkaç örnek vermekle yetiniyorum. Türkiye kadınlar aleminin yeraltı dolambaçlarında şaşırtıcı bir gezintiye çıkacağınız Kadın Argosu Sözlüğü'ne, hiç kuşkum yok, siz de katkıda bulunmak, geliştirip zenginleştirmek isteyecek ve kadinargo@yahoo.com adresine başvuracaksınız.