Sunuş, s. 13-15
Önce devletin başındakiler "Benim memurum işini bilir" ve "Verdimse ben verdim," diye yolu açtılar. Yukarıdakiler "Minareyi çalıp kılıfını hazırlar" iken toplum, "Devletin malı deniz, yemeyen domuz," diye arkasından gitti. Balık baştan kokar," deyip rahatlamaya çalışanlar, "Kısa yoldan köşe dönmeyi" umarken, çürümenin aşağılara kadar indiğini fark edemediler.
Ama artık koku her yanı sardı.
Yiye yiye bitirilemez zannedilen Türkiye, artık duvara dayandı. Banka özelleştirmelerini babasının malı gibi istediği kişiye yönlendiren siyasetçi, buna aracılık eden işadamı, işadamı kimlikli milletvekilleri, tepedeki kirlenmenin vardığı noktayı gösterdi. Bu arada ülkenin tepesindeki kişi ile "aile fotoğrafı" çektirenlerin banka içini boşaltmak ve hayali ihracat gibi "ulvi" işlerle uğraştığını gören halka da yoksulluğu bir kader olarak kabullenmek kalıyordu.
Ancak artık işler değişti.
1989 yılında Berlin Duvarı yıkılmadan önce iki kutuplu dünyada, Doğu Bloku'na karşı çarpık da olsa, ahbap-çavuş ilişkisine dayanıyor da olsa kapitalizmin her türlüsüne göz yuman dünyanın gelişmiş ülkeleri, artık kendilerine de zararı dokunan bu virüsü yok etmeye çalışıyor. Dünya genelinde yılda 80 milyar dolara varan rüşvet ödemeleri ile mücadele etmek için yasal düzenlemeler yapılırken, yatırım yapılacak ülkelerde yolsuzluğa zemin hazırlayan şeffaflıktan uzak noktaların da yok edilmesi isteniyor.
Türkiye de bu gelişmeden payını alıyor. Yıllarca bir milyar doların üzerine çıkamayan sabit sermaye yatırımlarını yolsuzluklardan dolayı artırmayan yabancılar, Türkiye'nin yüksek enflasyon ve sağlıksız büyüme sarmalından çıkıp, Avrupa Birliği üyeliğine aday haline gelmesi için düğmeye basmış durumdalar. Onların baskısı ile harekete geçen iç dinamikler bazı kişileri kahraman bile yaptı. Yeni dönem şu cümleyle özetlenir oldu: "Türkiye bağırsaklarını temizliyor". Bağırsak temizleme, ya ilaçla ya da lavman, yani zorlamayla yapılacaktı. İşin zor kısmı siyasetçilerdi. Yolsuzluğun ucu kendisine dokununca, yargıyı siyasallaşmakla suçlamaktan, "Yargı bağımsız," diye diye yolsuzluğa karşı savaşan savcılar hakkında soruşturma açmaktan çekinmediler. Zorlu bir yolda bunlar zaten beklenen gelişmelerdi. Ama Türkiye bu kâbustan uyanacak ve çocuklarımız daha temiz bir ülkede yaşayacak.
İşte bu kitap buna olan inancın ürünüdür.
Biz bu kitapta yolsuzluğun evrensel bir hastalık özelliği taşıdığını ve tedavisinin de mümkün olduğunu göstermeye çalıştık. Türkiye'nin dünya kirlilik liginin ortalarındaki yerini hak etmediğini düşünüyoruz. İşte kitabımızda Türkiye'nin daha temiz hale gelmesi için neler yapılması gerektiğini anlatmaya çalıştık. Tarihsel süreç içinde adım adım kirliliğe giden yolun nasıl oluştuğunu belirli örneklerle göstermeye uğraştık. Son dönem yolsuzluk operasyonlarını anlatmaya, iyileri ve kötüleri ayırt etmeye çalıştık. Türkiye'de yolsuzlukla savaşta çok önemli bir aşama olduğuna inandığımız "Beyaz Enerji" davasının çoktan tarihi bir belge hüviyetine bürünen iddianamesini, ek olarak vermeyi uygun gördük. Kuşkusuz aslında ciltleri dolduracak kadar yolsuzluk olayının yaşandığı Türkiye'de konuyu daha da derinleştirmek için sadece bir adımdır bu kitabım…