Şirin Tekeli, "Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi", s. 120-128
Kütüphanenin tanıtımını yapma görevi bana verildi. Ancak ben meslekten kütüphaneci değilim. Dolayısıyla kütüphanecilikle ilgili soruların yanıtlanmasında, ilgili arkadaşlarımın yardımını isteyeceğim.
Bu konuşmanın konusunu oluşturan kütüphane, iki gündür dinlediğimiz uzun ve köklü bir geçmişleri olan kütüphanelerden farklı; çok genç, henüz bir yaşında olan bir kütüphane.
Bu konuşmada dört konuyu ele alacağım. Kadın Kütüphaneleri, diğer kütüphanelerin öyküsünde de gördüğümüz gibi, kadın hareketinin tarihiyle yakından ilişkilidir. İlk bölümde, bizim kütüphanemizi belirlediği ölçüde, kısaca Türkiye'de kadın hareketinin tarihine değineceğim. İkinci bölümde, kütüphanenin kuruluş sürecini anlatacağım. Üçüncü bölümde doğrudan kütüphanenin kendisiyle ilgili bilgiler sunacağım; son bölümde de kütüphanemizin, daha önce ele alınan kütüphanelere göre özgün bir yanını oluşturan kültür etkinliklerine değineceğim.
Kadın Hareketi ve Kadın Kütüphanesi
Batılı kadınlar için Türkiye'de 1980'li yıllardan beri, feminist kadınların başlattıkları ve bugün, o hareketi de içermekle birlikte onun boyutlarını aşan, oldukça çeşitlenmiş ve boyutlarının küçüklüğüne rağmen toplum yaşamında oldukça etkili olan bir kadın hareketinin varlığını duymak zaman zaman şaşırtıcı oluyor. Batıdan bakıldığında Türkiye, ataerkil kurumların kadınları yoğun şekilde ezdiği ve buna karşı herhangi bir tepki geliştiremeyen bir toplum olarak görünüyor. Oysa bu doğru değil. Özellikle son yıllarda kadınların hayatlarının her yönünü ciddi şekilde sorguladıkları ve tepkilerini değişik yollarla ifade ettikleri açık. Batılılar kadar Türkiye'de yaşayan birçok kadın için şaşırtıcı olan bir başka konu da Türkiye'deki kadın hareketinin hiç de sanıldığı kadar yeni olmadığı ve köklerinin neredeyse yüzyıl kadar önceye, Osmanlı dönemine uzandığıdır.
Gerçekten, 19. yüzyılın sonunda Osmanlı büyük şehirlerinde, başta mizah basınında olmak üzere feminizm tartışmaları başlamıştı (bkz. Nora Şeni, 1980). Tanzimat sonrasında Batı etkilerinin daha fazla girdiği ve yönetici elitlerin reformlar için gözlerini Batı'ya çevirdikleri bir dönemde, kadınların statüsü tartışmasının gündeme önemli bir yer tutmaması olanaksızdı. Reformculara göre, Osmanlı'nın geri kalmışlığında, kadınların cehalete mahkûm edilmeleri önemli bir etken olarak görülürken, kadınların statüsünde yapılacak herhangi bir değişikliği, devletin meşruiyet temelini sağlayan Şeriat'tan bir sapma olarak gören muhafazakârlar da, toplum düzeninin korunmasını, kadının yaşamını geleneklere uygun olarak sürdürmesine bağlıyorlardı. İslamiyet odaklı reformcu-gerici çatışmaları kadınların kıyafetinden, günlük yaşamına kadar her şeyi tartışmanın merkezine taşıdı. Bu arada, kadınlar için ortaokul, lise, öğretmen ve ebe okulu gibi meslek okulları açıldı; özellikle Osmanlı reformcu-yönetici sınıflarına mensup kadınlar, zaman zaman özel derslerle ve yabancı dille desteklenen modern bir eğitim görmeye başladılar.
II. Meşrutiyet'le birlikte kadın hakları hareketini başlatanlar da bu kadınlar oldu. Yakın zamana kadar kadınların tarihini, eski Türkçe kaynakları okuyabilen tarihçiler tarafından yazılmış birkaç klasik kitaptan öğrenebiliyorduk. Oysa son bir iki yıldır, muhtemelen yeni kadın hareketinin yarattığı ilgi nedeniyle bu konuda araştırmalar yapan bir genç kadın tarihçiler kuşağı yetişti. Bu tarihçilerin birinci elden kaynaklara eğilerek, II. Meşrutiyet'te yayınlanan kadın dergileri üzerine yaptıkları incelemelerden öğreniyoruz ki, bu dönemde kadınlar, gerek kendi hakları gerekse bunalım içindeki devletin kaderi konusunda pek çok fikir üretmişler, dernekler kurarak örgütlenmişler, kendi aralarında yoğun tartışmalara girişmişler, toplumda etkili olmaya çalışmışlar, uluslararası platformlara katılmak istemişler. Bu dönemde Batı'da ilk dalga feminizmin dorukta olduğu, sufrajet hareketin birden çok ülkeyi etkilediği ve Osmanlı kadın hareketindeki yabancı dil bilen kadınların dünyada olup biteni dikkatle izledikleri göz önünde bulundurulursa bunlar hiç de şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan, kadınların gündeminin neredeyse bugünkü kadar yoğun olması. Gerçekten, kadınlar başta poligami, tek taraflı boşama, kadının eve kapalı yaşatılmasını öngören aile düzeni olmak üzere pek çok kurumu sorgulamışlar, eğitim hakkını, çalışma hakkını, toplum hayatına ve siyasete katılma hakkını talep etmişler, kadınların yetenek ve beceri olarak erkeklerden geri kalmadıklarını kanıtlamak için "uçağa binme" eylemi gibi gösteriler, devlet memuriyetine kabul edilmek için protesto eylemleri düzenlemişler, okullar kurmuşlar, işyeri açmışlar (Serpil Çakır, basılacak). Bundan ancak 70 yıl sonra yeniden gündeme getirilebilen aile içi şiddetin daha o dönemde tartışılmış olduğunu öğrenmek bizler için özellikle öğretici. Nihayet, kütüphane bakımından ilginç bir olay da, ilk "kadın kütüphanesini" kurma girişiminin yine bu dönemde yapılmış olması. Kadınların sosyal yaşamdan dışlanmaları sonucu kütüphanelere kabul edilmemelerini protesto etmek ve bu soruna bir çözüm bulmak amacıyla Cazibe Hakkı Hanım'ın kadınlara açık bir kütüphane kurma girişiminde bulunduğunu öğreniyoruz (Serpil Çakır, 1989). Bu kütüphane kuruldu mu bilmiyoruz. Bugüne kadar kimse bu konunun peşine düşmemiş. Belki de yakın bir gelecekte bu konu gün ışığına çıkarılacaktır.
Türkiye'de kadın hareketinin sonraki dönemleri daha da az incelenmiştir. Bildiğimiz, İstanbul'un işgali sırasında yapılan büyük mitingler sırasında kadınların kürsüye çıkıp işgali kınadıkları, Milli Mücadele başladığında, pek çok kadının Anadolu'ya geçip mücadeleye katıldığı, Anadolu Müdafaa-i Hukuk derneklerine paralel olarak kadın derneklerinin kurulduğu, kadınların savaşta cephe ve cephe gerisi hizmetler verdikleridir. 1923'te Kadınlar Cumhuriyet Halk Fırkası adıyla bir siyasi parti kurma girişiminde bulunduklarını da biliyoruz. Ancak henüz vatandaş bile sayılmadıklarından onlara bu izin verilmemiş, bunun yerine kadınlar Türk Kadınlar Birliği'ni kurmuşlardır. Kurtuluş Savaşı sonrasında, Osmanlı Devleti'ni ve hilafeti ilga ederek laik cumhuriyet rejimini kuran yöneticiler, muhtemelen on, on beş yıllık bir mücadeleyle olgunlaşmış olan kadın taleplerini göz ardı edemezlerdi. Nitekim Atatürk'ün kadın reformu bağlamında, Medeni Kanun'un kabulü (1926) ve 1931 ve 1934'te iki aşamalı olarak seçme-seçilme haklarının tanınması gibi önemli reformlar cumhuriyetin ilk yıllarında yapıldı. Ancak, bu sürece kadın örgütlerinin katılmaları pek istenmediği gibi, tek parti rejiminin yerleşmesinden sonra, diğer bütün parti dışı taban hareketleri gibi kadın hareketi de bastırıldı. 1935'te, Türkiye'deki kadın haklarının dünyaya tanıtılması amacıyla, İstanbul'da toplanması kararlaştırılan Dünya Feminist Kongresi'nin gündemi, dünya konjonktürü nedeniyle barış konusuna kaymış, toplantıyı düzenleyen Türk Kadınlar Birliği de bu gündeme itiraz etmemişti. Ne var ki, tek parti yönetimi kadınların Ankara'nın direktifleri dışına çıkmalarını sakıncalı gördü ve kongrenin bitmesinden on beş gün sonra Türk Kadınlar Birliği'ne yapılan bir tebligatla, "Türkiye'de kadın erkek eşitliğinin sağlandığı, dolayısıyla böyle bir derneğe artık gerek kalmadığı için kapatıldığı" bildirildi. Kemalizmin henüz tartışılamaz bir ideoloji, bir tabu olması nedeniyle bu dönem ve sonrasındaki gelişmeleri tam bilemiyoruz. Bilebildiğimiz bu açık baskıya rağmen, daha önceki dönemin önde gelen militan kadınlarından bazılarının, tek parti döneminde meclise temsilci olarak girmeyi kabul ettikleri (Nakiye Elgün) ve feminizmi Kemalizmle özdeşleştirdikleridir. Tek parti döneminde sağlanan bu ideolojik hegemonya, sonraki, demokrasiye geçilen dönemlerde de etkisini sürdürdü ve kadınların Türkiye'de erkeklerle eşit olmaktan uzak olduklarını, cinsiyetleri nedeniyle çok çeşitli ayırımlara uğradıklarını, yerleşik ataerkilliğe, cinsiyetçiliğe karşı, kadın dayanışması temelinde yepyeni bir mücadele verilmesi gerektiğini kavramaları için, çok yakın bir zamana, 1980'li yıllara kadar beklemek gerekti. Kuşkusuz, Kemalist reformlarla (ve daha öncesinden beri) eğitimde, mesleklerde önü açılan pek çok seçkin kadın okumuş, çalışma hayatına girmişti. Ama bu kadınların sorunlarının çözüldüğü anlamına gelmiyordu. Erken seçimler nedeniyle güncel bir alandan örnek vermek gerekirse, kadınların siyasal yaşamdaki yeri bakımından Türkiye'nin bugün Avrupa'nın, küçük Malta ve Kıbrıs adalarıyla birlikte en geri ülkesi durumunda olduğunu söylemek belki de yeterlidir. Türkiye'de çok partili demokrasiye geçilen 1950'den günümüze parlamentoya seçilmeyi başaran kadınların oranı hiçbir zaman %1,7'yi aşamadı. Önümüzdeki erken seçimde de aşacağa benzemiyor. Medeni Kanun, 1926'larda taşıdığı "ilerici" niteliği çoktan yitirdi. Bugün Batı dünyasında artık aile yasalarının hemen hepsinde kadın erkek eşitliğini sağlayan reformlar yapıldığı halde, Türkiye'de ailenin reisi erkektir (m. 152). Ataerkil düzen, yasal meşruluğunu bu temel hukuk metninde bulmaktadır. Ataerkil düzen, kadınların eğitim, çalışma haklarından gerektiği gibi yararlanmalarını önlemekte, çok yaygın olduğunu bildiğimiz aile içi şiddet cezasız kalabilmekte, cinsiyete dayalı işbölümü, evişi ve çocuk bakımının tek başına kadının sorumluluğu olarak kalmasına izin vermekte, değer yargılarında, kalıp-yargılarda hüküm süren "kadın düşmanlığı", kadınların günlük yaşamlarında, sosyal hayatta önlerine pek çok yasağın dikilmesine neden olmaktadır.
İşte bu saydığım ve saymadığım pek çok olgu, 1980'lerde, önce İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde gelişmeye başlayan yeni kadın hareketinin gündemini oluşturdu. Hareket, orta sınıftan, iyi eğitilmiş, meslek sahibi, çoğu akademik kariyerden ve ideolojik olarak sol dünya görüşünden gelen bir grup kadının 1981'de oluşturdukları bilinç yükseltme gruplarıyla başladı. Somut dergisinde çıkarılan bir feminist sayfa ile topluma seslenme adımını attı. Kendi içinde kütüp bir kitaplık da bulunan –bu kitapların büyük bölümü Kadın Eserleri Kütüphanesi'ne devredilmiş bulunuyor– Kadın Çevresi girişimiyle örgütlenmeyi denedi. 1986'da ilk "kitle eylemini", Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin hayata geçirilmesi talebiyle meclise verilen 7.000 imzalı dilekçe kampanyası ile gerçekleştirdi. 1987'de "Dayağa Karşı Dayanışma" yürüyüşüyle aile içi şiddet gündeme getirildi ve bir kampanyaya dönüştürülerek kadın sığınakları açılması için baskı grubu oluşturuldu. Kampanyada faal olan kadınlar kendi sığınaklarını kurmak için 1990'da Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nı kurdular. 1989 ve 1990'da sarkıntılığa karşı "mor iğne" kampanyası, 1990'da Ceza Yasası'nda, fahişeye tecavüzde 2/3 ceza indirimi öngören 438. maddeye karşı yürüyüş ve çeşitli protesto eylemleri, devlet bünyesinde bir aile kurumu kurularak kadınlar üzerindeki aile denetiminin artırılması girişimini protesto etmek için girişilen "boşanma" kampanyası, 8 Mart kutlamaları, sayısız toplantı, panel, konferans gibi etkinlik yapıldı. Somut kazanımların başlıcaları, 438. maddenin iptali, Medeni Kanun'da, kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan 159. maddenin Anayasa Mahkemesi tarafından anayasanın eşitlik hükmüne aykırı bulunarak iptali (Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararı beklendiği için bu karar, ancak 2 Temmuz 1992'de yürürlüğe girdi), iki sığınağın kurulması; 1990'da Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi ile yine aynı yıl, İstanbul Üniversitesi bünyesinde bir Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin kurulmasıdır. Daha gidilecek çok yol vardır; ama artık Türkiye'de, kendi hakları için bağımsız bir mücadele veren bir kadın hareketinin varlığından kuşku duyulamaz.
Kütüphanenin Kuruluşu
Kadın hareketi kendisi zaten bilgi, belge üreten zengin bir kaynaktır. Bunun yanı sıra kadın hareketi, kadınların tarihleri ya da tarihteki "görünmezlikleri" konusunda özel bir bilinç yaratır. Hareketin varlığı kadınlarla ilgili pek çok araştırma yapılmasını teşvik eder. Ama bu aynı zamanda, klasik kütüphanelerin ve arşivlerin, kadınlarla ilgili kaynakların toplanması, derlenmesi, araştırmacıya sunulması bakımından zaaflarını da ortaya çıkarır. Birçok araştırmacı, kaynak bulma zorluklarıyla yıllar kaybetmiştir. Nitekim, Osmanlı dönemi dergilerinin hiçbirisinin, hiçbir genel kütüphanede tam koleksiyonu bulunmamaktadır. İşte birkaçına değindiğim bu acil gereksinimler, 1988 sonbaharında, altı kadını özel bir kadın kütüphanesi kurma projesi etrafında bir araya getirdi.
Kuruculardan ikisi ve avukatımız (Ruhsar Erten), feminist kadın hareketinden geliyorlardı; ikisi de yine kadın hareketi içinde yer alan bir başka derneğin üyesiydi. Bu anlamda kütüphane hareketle organik ilişki içindedir. Kuruculardan birisi Prof. Dr. Jale Baysal, kütüphanecilik dalının bilimini yapan bir uzman; bir başkası Aslı Mardin, kütüphaneci; üçüncüsü Doç. Dr. Şirin Tekeli, kadın araştırmaları dalında uzman; dördüncüsü Dr. Füsun Akatlı, edebiyatçı ve edebiyat eleştirmeni; sonuncusu Füsun Yaraş-Ertuğ da arkeolog ve fotoğrafçıdır. Böylece bir kadın eserleri kütüphanesi için gerekli uzman bilgiler bir araya getirilmek istenmiştir.
Konusu özel olan kütüphane, sivil toplumdan gelen bir kadın girişimiyle kurulma anlamında da "özel", ancak kamuya hizmet veren bir kuruluştur. Varolan hukuk düzeninde böyle bir girişime en uygun yapı vakıf olduğundan, 1989 boyunca vakfın hukuki statüsünü hazırlama, vakfı kurabilmek için gereken mali kaynağı yaratma ve kütüphaneye uygun bina bulma çalışmaları yapılmıştır. Burada vurgulanması gereken iki nokta vardır. Birincisi, kurucuların hiçbirisi varlıklı kadınlar olmadığından, kuruluş için gereken fonun kadın hareketinden, projeye ilgi duyan çoğunluğu kadın destekçilerden, ayni ya da parasal (100.000 TL) katkılar toplanarak yaratılmasıdır. Bu tam bir dayanışma örneğidir. Kuruluş aşamasında 130 kişi ve kuruluş kütüphaneye destek olmuş, 10 kadın sanatçı resim koleksiyonumuzun ilk eserlerini vererek katkıda bulunmuştur.
İkinci nokta bina ile ilgilidir. Burada belki zaman yitirmemize yol açan ama kütüphanenin kalıcılığına katkıda bulunacağını umduğumuz bir seçim yaptık. Kütüphaneyi ışık, rutubet, büyüklük, ulaşılabilirlik gibi yönlerden elverişli herhangi bir apartman katında kurmak yerine, tarihi bir yapıyı değerlendirmek istedik. Bir yıl boyunca Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün elindeki çeşitli binaları inceledikten sonra, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait, restorasyonu yeni bitmiş bu binaya talip olduk. Belediyenin Kültür İşleri Başkanı Hilmi Yavuz ve Başkan Prof. Dr. Nurettin Sözen projemizi anlamlı bularak binayı bize tahsis ettiler. Böylece, Türkiye tarihinde pek fazla örneği bulunmayan, "katılımcı belediyecilik", yerel yönetim-vatandaş girişimi işbirliğinin ilk, öncü örneklerinden biri gerçekleşti.
Kütüphane 14 Nisan 1990'da yapılan törenle resmen açıldı ve asıl kuruluş çalışması o tarihten sonra başladı. Açılışta raflarımız neredeyse boştu. Açılıştan önce birkaç destekçi yayınevinden gelen ilk kitapları serpiştirebilmiştik bir iki rafa. Kütüphanenin "0" noktasındaydık, her şeye yeni başlıyorduk ve kuruluş aşamasında toplanmış olan tüm nakit kaynaklarımızı, masa, raf gibi zorunlu araç gerecin satın alınmasına harcayıp tüketmiştik. Paramız sergi salonumuzun ışıklandırmasına bile yetmemişti. Yeniden sponsor aramaya başladık.
Koleksiyonlar ve Kütüphanenin Çalışma Biçimi
Kütüphanenin amacı, Osmanlı'dan günümüze Türkiye'de kadınlar tarafından veya kadınlar üzerine yazılmış tüm yayınlanmış ve yayınlanmamış eserlerle, belge niteliğindeki görsel ve işitsel tüm materyalin bir merkezde toplanmasını, ayrıca, kadınların tarihini tam olarak kurmamıza yardım edecek, sözel tarih çalışmalarıyla yeni malzeme yaratılmasını sağlamaktır.
İlk yılda bütün bu çalışmalara başlandı; fakat ancak bazıları tamamlanabildi.
Kitapların toplanmasında, yazarların, yayınevlerinin ve özel kişilerin eser bağışlamaları için çağrılar yaptık. Esas olarak bu yollardan bugün kütüphanede toplanmış olan kitap sayısı 3000'dir. Eserlerin, özellikle yeni yayınların en az iki adet bulundurulmasına çalışılmaktadır. Çift nüsha olan eserler ödünç verilebilmektedir. Özel konulu bir kitaplık olduğumuz için, altı aya yakın süren titiz bir çalışma sonucunda, 19 ana başlıklı ve yatay v edikey olarak genişletilmeye açık, esnek bir sınıflandırma sistemi geliştirdik. DBASE'e dayalı kendi yazılım programımızı oluşturduk ve varolan kitaplarımızın sınıflandırmasını tamamladık.
Kaynaklarımızın kıtlığı satın alma yoluna gerektiği ölçüde başvurmamızı önlediyse de, yayınevlerinde mevcudu bulunmayan kitaplar için zorunlu olduğundan sahaflardan ve müzayedelerden de alım yapmaktayız.
Kütüphanenin asıl amacı Türkiye kadınları konusunda yoğunlaşmakla birlikte, İngilizce, Fransızca ve Almanca'da yayınlanmış referans kitabı niteliğinde eserleri bulundurmak da amaçlarımız arasındadır.
Geçmişin ve günümüzün kadın dergilerini tam koleksiyon olarak bulundurmayı amaçlıyoruz. Bugün tamamlanmış çalışmalardan birisi, Osmanlı döneminde yayınlanmış kadın dergilerinin değişik kütüphanelerde bulunan nüshalarından çekilen fotokopilerle tam koleksiyonlarının oluşturulmasıdır. Yakın dönemde yayınlanan Elele, Kadınca, Mektup ve Kadın ve Aile dergilerinin tam koleksiyonlarını da sağlamış bulunuyoruz. Nihayet, uluslararası kadın hareketindeki gelişmelerin izlenebilmesi için çok gerekli kaynaklar olan süreli yayınları da olanaklar elverdiğince topluyoruz. Bugün kütüphanede bulunan bu süreli yayınlardan bazıları, Avrupa Konseyi, Avrupa Topluluğu yayınları, Signs, Gender and Society, Cronique Féministe (Belçika), Inédite (İsviçre), Women's Book Review dergileridir. Ancak bu alanda yapılacak daha çok iş vardır.
Arşive gelince, 1968'den bugüne Cumhuriyet, Milliyet, Tercüman gazeteleri ile 1990'dan bu yana hemen hemen tüm günlük gazeteler taranarak kadınlarla ilgili, haber, yorum, röportaj ve inceleme gibi yazılar kesilmekte, kütüphane sınıflandırma sisteminin çok detaylandırılmış bir biçimi olan bir sınıflandırma sistemine göre dosyalanmaktadır. Yayınlanmamış bildiriler (gri yayınlar), tarihi rolü olan kadınların bize bağışladıkları özgün belgeler (örneğin Hasene Ilgaz belgeleri), istatistikler, vb. de yine arşivde dosyalanmaktadır.
Görsel-işitsel malzeme arşivimiz, fotoğraf (dia ve baskı fotoğraf), kaset ve videodan oluşuyor. Fotoğraf arşivimizde yaklaşık 1.000 kadar dia ve kadın fotoğrafçıların 200'e yakın baskı fotoğrafı bulunuyor. Dia arşivimizi kişilerin dia bağışları ve kendi bünyemizde çekerek oluşturmaktayız. Geçen yıl düzenlediğimiz "Kadın Gözüyle Kadın" fotoğraf yarışmasına gönderilen baskı fotoğraflar arşivin zenginleştirilmesinde bir adım oldu. Kütüphane kültür etkinlikleri olarak gerçekleştirdiğimiz konferans, panel ve atölye çalışmalarının hepsinin ses bant, bazılarının da video kayıtları arşivimizde yer almaktadır.
Kütüphanenin işleyiş tarzı, bütün bu işlerin nasıl yapıldığı ve karşılaştığımız zorluklarla ilgili olarak şunları söylemek isterim:
Kütüphanenin kurucu üyeleri gönüllülük temelinde, kendi meslek ve özel hayatlarının izin verdiği ölçüde zaman ayırarak kütüphane çalışmalarını yürütmektedirler. Çarşamba günleri hariç kütüphane her gün açıktır ve her gün bir arkadaşımız nöbetçidir. Bu küçük kadronun sadece buna bile yetmesi olanaksız olduğundan, kütüphane çalışmasının şu veya bu yanına ilgi duyan bütün kadınlara gönüllü destek çağrısında bulunduk. Halen, tarihçi Dr. Serpil Çakır, kütüphaneci Can Kurultay, fotoğrafçı Laleper Aytek haftanın ikişer gününde sürekli katkılarda bulundukları gibi, adlarını sayamayacağım kadar çok sayıda genç ve daha az genç kadın, boş zamanlarında buraya gelerek çalışmaları yürütmekte, yaz aylarında kütüphanecilik öğrencilerinden staj yapanlar olmaktadır. Yine de, kütüphanemizin en büyük tıkanıklıklarından birisi burada ortaya çıkıyor: Kütüphanede tam zamanlı çalışacak bir kütüphaneciye büyük bir ihtiyaç vardır. Ancak bugüne kadar böyle bir kütüphaneci istihdam etmek için kaynak bulamadık.
Kütüphane işlerinde kesin bir işbölümüne gidilmemiştir ve işlerin birikmemesi için yapılacak her işe herkes katılmaktadır. Örneğin Prof. Jale Baysal da zaman zaman genç gönüllülerle birlikte gazete kesme günlerine katılıyor. Bununla birlikte herkes, kendi uzmanlık alanına göre bazı işlerin yürütülmesinde birinci derecede sorumluluk almakta, ilgili komisyonlara katılmaktadır. Kütüphanenin çok çeşitli işleri için ilgililerin ve uzmanların katıldıkları komisyonlar oluşturulmuştur. Bugün işler durumda olan komisyonlar şunlardır: Yayın izleme ve sipariş, güzel sanatlar ve sergiler, fotoğraf, tarih ve bibliyografya (Osmanlı Dergileri), mali işler ve yayın komisyonları. Bunlara gereksinimler doğrultusunda yenilerinin eklenmesi söz konusudur. Ayda bir kez, ilgili herkesin katılımıyla olağan toplantılar yapılmakta, kararlar konsensüsle alınmaktadır.
Kütüphanenin uzun dönemde varlığını sürdürebilmesinin birinci koşulu sağlam bir mali kaynağa sahip olabilmesidir. Vakıf statümüz bağış almaya uygundur, ancak bir yıl içerisinde mal varlığımızı %100'ün çok üzerinde artırmamıza rağmen henüz, bağış almayı kolaylaştıran "kamu yararına çalışan vergiden bağışık vakıf" statüsüne geçebilmiş değiliz. Ayni ya da parasal bağış, sponsorluk ve üyelik desteği (şu anda doğal üyeler dışında 150 kadar üyemiz vardır) dışında, olağan harcamalarımızı karşılamak için kaynak yaratmak durumundayız. Bunun için geçen yıl "Kadın Ressamlardan Bir Kesit" ajandasını yayınlayarak satışa sunduk. Bu ajantanın yarı maliyeti sponsorlukla karşılandı ve 20.000 liradan satıldı. Bu yıl, "Kadın Fotoğrafçılardan Bir Kesit" ajandasını hazırladık ve satışa sunuyoruz. Bunun yanı sıra, geçen yılın ajanda resimlerinden bir kart paketi ve bir çanta hazırlayarak satışa sunduk. Bazı yayınevleriyle yaptığımız anlaşmaya göre kadın konusundaki kitapların satışından gelir bekliyoruz. Zaman zaman kadın sanatçıların katkılarıyla gelir getiren kültür olayları düzenlememiz de söz konusu. Örneğin 16 Ocak 1992 tarihinde kemancı Suna Kan piyanist Gülay Uğurata eşliğinde Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda bir konser verecek. Umudumuz, yoğun emek, koşuşturma, kadın hareketlerinin yakından bildiği militanca çalışma çabalarıyla mali açıdan daha güvenli bir noktaya gelebilmek...
Kültür Etkinlikleri
Klasik bir kütüphaneden beklenmeyen bir hizmet olmakla birlikte, gerek kuramsal gerek mekânsal gerekçelerle, bir dizi kültür etkinliği gerçekleştirmeye de çalışıyoruz. Kuramsal gerekçelerimiz şunlardır: İlk olarak, bir kütüphane, hele bizim gibi özel konulu ve kadın hareketinin gelişmesinde kritik rolü olan bir kütüphane, yalnız eser toplama ve koruma işleviyle yetinemez. Bu kaynakların değerlendirilmesi, yorumlanması, anlaşılması için etkili olmalı, buna ivme vermelidir. İkinci olarak, ileride yine eser olarak kütüphaneye dönecek kimi yeni düşüncenin, görüşün ortaya atılmasına, ifade edilmesine, tartışılmasına zemin hazırlamalıdır. Mekânsal gerekçe ise çok açıktır: Bu binanın, herhangi bir apartman katından farklı olarak, çeşitli etkinlikler için değerlendirilmesi gereken bir potansiyeli vardır. Bugüne kadar yeterince kullanamadığımız (örneğin küçük antifiyatromuzu geçtiğimiz yıl kullanamadık...) zengin bir potansiyel bu. Zaman zaman özgün bir yaratıcılığa da kaynaklık edebiliyor. Bu mekândan yola çıkarak, ressam Figen Aydıntaşbaş'ın tasarladığı, tiyatrocu Füsun Demirel'in gerçekleştirdiği 20 dakikalık, çarpıcı, "Fenerde Bir Kadın Öyküsü" adlı performans gibi. Geçen yüzyılda Fener'de yaşamış bir Rum kadın yazarın, Aleksandra Papadopulu'nun Herkül Millas tarafından tercüme edilen bir küçük öyküsünden yola çıkılarak tasarlanan performans, ancak bu binada sunulursa anlamlı olabilirdi... Böylesi avant-garde denemelerin yanı sıra, geçtiğimiz yıl sergi salonumuzda birbirinden ilginç 11 sergi açıldı: Ya sanatçılar ya da serginin ana teması kadındı. Tüm sanatçıları kadın olan ilginç bir Klasik Türk Müziği topluluğu olan "Lale Topluluğu"nun konseri gibi konserler gerçekleştirildi, kadın yazarlarımızdan 7'si "okuma günü" yaptı, kadın konusunda sözü olan birçok kadın konferans verdi, yakın dönemdeki çalışmalarını tanıttı, bizlerle anılarını paylaştı (Mübeccel Kıray, Hasene Ilgaz), ya da kadın hareketinin bugünü ve yarını konusunda görüşlerini dile getirdi. Ayrıca 17 kadın uzmanın katıldığı, 2 gün süren "Kadınların Sağlık Sorunları" paneli yapıldı. Kadın fotoğrafçıları kendi gözleriyle kadınlara bakmaya davet eden "Kadın Gözüyle Kadın" fotoğraf yarışması sonuçlandı, sergilendi ve bu sergi yazın, Foça Festivali'ne götürülerek orada da izleyicilere sunuldu.
Bu yıl ve bundan sonra da bu tür etkinlikleri sürdürmek istiyoruz. Her yıl kadınları eser vermeye teşvik etmek üzere açlıması istenen yarışmanın bu yılki konusu "tiyatro oyunu" ve teması "anne-kız ilişkileri". Bütün bunlardan gördüğünüz gibi, kadınların yalnız geçmişte verdikleri eserleri bir araya getirmekle yetinmiyor, onları kendileri, yazgıları, o yazgıyı değiştirme yolları üzerinde düşünmeye, tartışmaya ve üretmeye davet ediyoruz.
Son olarak değinmek istediğim konu da 1992'de başlatacağımız yayın çalışmaları. Kütüphane gerek kültür etkinlikleri gerekse doğrudan bir araya getirdiği kaynaklarla araştırmayı ve yayını teşvik eden dinamik bir olgu. Örneğin tarih komisyonumuz, ilk kez bir yerde toplanmış bulunan Osmanlı Kadın Dergileri koleksiyonunu, bibliyografik amaçlarla taradı ve bu çalışmadan bir eser çıktı. Bibliyografyaların yanı sıra, yeni tamamlanmış ve sürmekte olan Kadın Araştırmaları ve çeviri ya da yerli çağdaş feminist metinlerin yayınlanmasında, Kütüphaneye belli bir sorumluluk düştüğüne inanıyoruz. Ayrıca kütüphanenin bu çok çeşitli etkinliklerinin duyurulabilmesi, kamuoyunun az çok düzenli biçimde bilgilendirilmesi için başka bir yayın türüne, hiç değilse üç aylık bir bültene gerek olduğunu düşünüyoruz. Ama henüz kaynağını bulabilmiş değiliz.(1)
Sonuç olarak bütün bunların yapılabilmesi, kütüphanemizin gelişebilmesi için, bize vermiş olduğunuz desteğin, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sürmesi gerekiyor.
İlginize teşekkür ederim.
(1) Kütüphaneden Haberler adlı bülten 1991 Aralık ayından başlayarak yılda dört sayı olarak yayınlanmaya başladı. Yukarı
Kaynakça
Çakır, Serpil (1989), "Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-u Nisvan Cemiyeti", Tarih ve Toplum, No. 66, Haziran 1989, s. 340.
Çakır, Serpil (basılacak), II. Meşrutiyet'te Osmanlı Kadın Hareketi ve Kadınlar Dünyası Dergisi, tez, İstanbul, 1991.
Şeni, Nora (1990), "19. Yüzyıl Sonunda İstanbul Mizah Basınında Moda ve Kadın Kıyafetleri", Şirin Tekeli (der.), Kadın Bakış Açısından 1980'ler Türkiyesi'nde Kadınlar, İletişim, İstanbul.