Meral Akkent, "Bir Arayış Süreci", s. 9-11
Kadın Hareketinin Kurumlaşması - Fırsatlar ve Rizikolar kitabı, Frauen-Anstiftung kadın vakfının, 1-4 Kasım 1991 tarihleri arasında Bonn'da aynı başlık altında düzenlediği uluslararası bir kadın kongresinin belgeleridir. Federal Almanya Anayasası'nın 21. maddesine göre, parlamentoya seçilmiş her partiye "halkın politik bilinçlendirilmesi" amacıyla kullanılmak için ayrılmış bütçeden, Yeşiller Partisi'ne verilen kaynakları kullanmak amacıyla oluşturulmuş "Regenbogen" vakfının çatısı altında yer alan ve bu vakfı oluşturmakla birlikte karar ve etkinliklerinde özerk olarak çalışan üç vakıftan biri olan Frauen-Anstiftung, feminist bir kadın vakfı olarak 1988 yılında kuruldu. Kendi bünyesinde yaptığı çalışmalardaki veya Almanya içi ve dışında desteklediği kadın projelerindeki hedefini cinsiyetçilik, ırkçılık, ayrımcılık ve şiddete karşı alternatifler geliştirme, feminist politika için bir altyapı oluşturma olarak belirlemiştir ve kuruluşunu uluslararası feminist bilgi ağı içinde bir parça olarak görmektedir.
Kadın hareketinin kurumlaşması ve kurumlaşmanın kadın hareketi açısından hem olumlu yönlerinin, hem de kurumlaşma süreç ve olgusunun içerdiği rizikoların, farklı ülkelerde yapılmış deneyimler ışığında tartışıldığı "Kadın Hareketinin Kurumlaşması - Fırsatlar ve Rizikolar" kongresi ile, kurumlaşma olgusu Batı Almanya'da ilk kez uluslararası düzeyde gündeme gelmiş oldu. Adı geçen konunun, kongre konusu olarak seçilmesindeki etkenler ise çeşitliydi.
Yetmişli yılların Batı Alman kadın hareketindeki, kurumlaşmayı tümden reddeden tavır, yerini yetmişli yılların sonunda giderek kurumlaşılsın mı, kurumlaşılmasın mı tartışmalarına bırakacak ve seksenli yıllarda ise kurumlaşma olgusu, çeşitli düzeylerde somut olarak ortaya çıkacaktı. 1978 yılında Berlin'de ilk üniversite dışı bir araştırma kurumu olan "Kadın Araştırmaları, Kadın Eğitimi ve Kadın Bilgi Merkezi" (Frauenforschungs-, bildungs-, und informationszentrum), 1979 yılında Alman Sosyoloji Kurumu'nda (Deutsche Gesellschaft für Soziologie) "Kadın Araştırmaları Bölümü", 1980'de Batı Berlin'de personel dahil tüm giderleri Berlin Senatosu tarafından karşılanan ilk kadın sığınağı, 1981 yılında, Niedersachsen eyalet hükümetinin Hıristiyan Demokrat Birliği Partisi'nin yönetimde olduğu bir dönemde kurulması nedeniyle tartışmalara yol açan "Kadın ve Toplum Araştırma Enstitüsü" (Forschungsinstitut Frau und Gesellschaft), 1983'te üniversite dışı araştırma kuruluşları olan "Disiplinlerarası Feminist Araştırma Enstitüsü" (Feministische Interdiziplinäre Forschungsinstitut, Frankfurt) ve "Berlin Sosyal Araştırmalar ve Sosyal Bilimler Pratiği Enstitüsü" (Berliner Institut für Sozialforschung und Sozialwissenschaftliche Praxis), 1984'te Münih Kadın Akademisi (Frauenakademie München) gibi kuruluşlar oluşacak ve militan feminist kadınlar maaşlı eleman olarak bu kurumlarda çalışma olanağı bulacaklardı. 1960'lar-dan sonra oluşan yeni kadın hareketinin ilk kuşağını oluşturan bu kadınlar için, kurumlaşmak ya da kurumlaşmamak tartışma konusu olmaktan çıkarak yerini kurumlaşmanın olumlu ve olumsuz etkilerini analiz ederek, feminist hareketin sağlıklı kurumlaşması tartışmalarına bırakacaktı.
Dolayısıyla özerk kadın hareketinde çeşitli projeler geliştirdikten sonra, "Frauen-Anstiftung" kadın vakfını kurmakla, kurumlaşma yolunda oldukça büyük adımlar atmış bir grup Batı Almanyalı kadının, kurumlaşma konusu ile ilgilenmesi doğaldı. Fakat, kurumlaşma konusu aynı zamanda eski sosyalist blok ülkelerinde ve Batı Avrupa ülkelerinde farklı nedenlerle, farklı şekillerde yaşanmıştı ve kadın hareketinin kurumlaşmasıyla ilgili deneyimleri duymak ve tartışmak, genelde Batı Alman kadın hareketi için bir gereksinim olarak belirginleşmekteydi. Ayrıca kurumlaşma konusunda kurumlaşmayı yaşayan kadınlarla uluslararası düzeyde yapılacak tartışmalar, hem kurumlaşmayı yaşamış kadınlarda karşılaştırmalı bir geriye bakış olanağını sağlayacak, hem de bir özeleştiriye yol açabilecekti.
Kongre konusunun seçilmesinde, Batı Alman kadın hareketinin içinde bulunduğu psikolojik durumun da etkisi büyük olmuştu. Batı Almanya'daki feminist hareketin ivmesini kaybettiği varsayımının getirdiği karamsarlık, 1980'li yılların sonunda birçok Batı Alman feminist grup için geçerli bir tavır olmaya başlayacaktı. Süreç içinde bu duruma iki Almanya'nın birleşmesinin, feminist tartışmalara katılmak isteyen Doğu Alman kadınları ile Batı Alman kadın hareketi içindeki kadınlar arasında ortaya çıkan gergin durum eklendi. İki Almanya birleştikten sonra, devlet bütçesinden oldukça büyük miktarlarda paralar, Doğu Almanya'da yapılacak politik bilgilendirme çalışmalarında kullanılmak üzere partiler, sendikalar, halk eğitim kurumları gibi kurumlara ve doğal olarak kökü kadın hareketine dayanan kadın kurumlarına da aktarıldı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra farklı yaşam şartları, farklı tartışmalar, farklı sorunlarla yaşamış Doğu ve Batı Almanyalı kadınlar "politik eğitim çalışmaları" gibi nedenlerle bir araya geldiklerinde, birbirlerinin yaşam ve eylem gerçeklerini yansıtmayan yüzeysel bilgilere sahiptiler. Kısa bir süre sonra ise Doğu Almanyalı kadınlar, Batı Alman kadın hareketi içindeki kadınların "paternalist" tavırlarını protesto etmeye başlayacaklar ve bu tutumu bırakmaları yolunda yaptıkları ciddi uyarılar, Batı Alman feminist kadın gruplarında kısmen de olsa özeleştiriye yol açacaktı.
Böylece özelde Doğu Almanyalı kadınlarla, ama genelde ise eski sosyalist blok ülkeleri kadınlarıyla, ilişkilerin hangi birleştirici konular çerçevesinde eşit düzeyde sürdürülebileceği tartışmaları gündeme geldi. Bu tartışmalarda belirginleşecek yeni konuların aynı zamanda, heyecanını kaybetmiş Batı Alman kadın hareketine de yeni bir ivme getirebileceği umulmaktaydı. 1991 başında "Bir Dünyanın Kadınları. Kadın Günlük Yaşamını Kültürlerarası Araştırma Merkezi"ni (Frauen in der Einen Welt. Zentrum für interkulturelle Frauenalltagsforschung) temsilen üyesi olduğum, "Frauen-Anstiftung" bünyesindeki Avrupa Çalışma Grubu'nun olağan toplantılarından birinde, Osmanlı kadınlarının feminist tartışmaları ile Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşanmış olan "devlet feminizmi" olgusunu gündeme getirdiğimde Avrupa Çalışma Grubu'nda, "kurumlaşan" ya da çeşitli etkenlerle "kurumlaştırılan" kadın hareketinin, aranan birleştirici konu olabileceği düşünüldü, giderek bu düşünce ortak görüşe dönüştü ve sonuçta adı geçen kongre gerçekleştirildi.
Doğu Avrupa ülkeleri kadınlarının sosyalizm öncesindeki, sosyalizm sürecindeki ve günümüzdeki deneyimlerinin ve Batı Avrupa ülkelerindeki kadın hareketlerinin birbirinden farklı ağırlık noktalarının oluşturduğu değişik düzeylerdeki güncel tartışmalar için ortak bir konuşma forumu yaratılması, feminist hareket içindeki iletişim açısından verimli olabilecek bir adımdır. "Kadın Hareketinin Kurumlaşması - Fırsatlar ve Rizikolar" uluslararası kongresinin belgelerinin, kısıtlı bir çerçevede de olsa, karşılaştırmalı bilgi edinme olanağı sağladığı için, Türkiye'deki tartışmalara da katkıda bulunacağı umudundayım.