Sunuş, s. 7-9
Zonguldak maden işçisinin grev ve yürüyüşü sırasında Güneş gazetesinde çalışma hayatı muhabirliği yapıyordum. Bu nedenle, olayları daha yakından izlemek, çoğu kez de bizzat yaşamak şansına sahip oldum. Başından sonuna dek içinde olduğum Ankara yürüyüşü sırasında aklımdan hep, "Bu olayın kitabı yazılmalı," diye geçirdim. Uzun süre de böyle bir kitabın çıkmasını bekledim. Ancak Genel Maden-İş Yayınları dışında hiç kimsenin konuyla ilgili bir çalışması ortaya çıkmayınca, süreç boyunca titizlikle oluşturduğum arşivimden, bazı noktalarda Cumhuriyet ve Güneş gazetelerinden ve gözlemlerimden de yararlanarak bir kitap çalışması içine girdim. Yazmaya başladıktan kısa süre sonra, yazacaklarımın "ders çıkarma" ve "geleceğe ışık tutma" anlamındaki yetersizliğini fark ettim. Bu noktadan itibaren de bu eksikliği telafi etmek amacıyla, konuyla ilgili ulaşabildiğim herkesle söyleşiler yapmaya başladım.
Böyle bir çalışmaya girmekteki amacım, Türkiye İşçi Sınıfı tarihinde ilk kez yaşanan böylesine büyük ve muhteşem bir olayı irdelemek, oluşum şartlarını, hatalarını ve doğrularını ortaya çıkarabilmekti. Çünkü bu büyüklükte ve ilk kez yaşanan bir olayın, tümüyle dört dörtlük ya da hatasız olabileceğini düşünemiyor ve işçi sınıfının benzeri eylemlilikler içine girdiğinde "neler yapmaması" gerektiğinin bilinmesini istiyordum.
Kitabın amacına ulaşıp ulaşmadığına sizler karar vereceksiniz. İlk kez kitap yazmanın zorluğu ve deneyimsizliği içinde, çalışmanın şimdilik benim göremediğim ya da gördüğüm halde tamamlayamadığım eksik yanları olabilir. Ancak amaçlarımdan birinin de "Büyük Yürüyüş" ve onun etrafında yaşanan olayları tartıştırmak olduğu düşünülürse, bu çalışma en azından buna bir başlangıç sayılabilir diye düşünüyorum.
Kitabın söyleşilere kadar olan bölümlerinde, grev öncesi dönemde Genel Maden-İş Sendikası'nın Türk-İş ile ilişkileri, grevi doğuran nedenler, grev, Ankara yürüyüşü ve sözleşmenin imzalanmasına kadar geçen süre, kendisini ilgilendiren diğer boyutlar ile birlikte irdeleniyor. Sendika içi iç çelişkilerin arttığı, özellikle Genel Başkanı Şemsi Denizer için ciddi suçlamaların yapıldığı ve sendika prestijinin giderek azaldığı sonraki döneme ise bu çalışmada sadece ana hatları ile yer verildi. Çünkü bu dönemde gelişen olayları araştırmak, hem kitabın amacını aşıyor hem de özellikle mali konulardaki suçlamaların aydınlığa çıkabilmesi için yargı yoluyla bir araştırma gerekiyordu.
Söyleşiler bölümünde, zamanın Başbakanı Yıldırım Akbulut'un, olayın içine bizzat girmiş ya da girmemiş sendika başkanlarının, Genel Maden-İş Sendikası yöneticilerinin ve maden işçilerinin, eylemin üzerinden bir yıl geçtikten sonra arkalarına dönüp bakmaları ve o eylemliliği bugünün duyguları ile değerlendirmeleri sağlanmaya çalışıldı. Zaten, yürüyüş sonrası dönemle ilgili kısa bölüm de bu söyleşilerin bir zorunluluğu oldu. Çünkü konuştuğumuz bazı insanlar, yürüyüşten daha çok bugünü konuşma ihtiyacı içindeydi ve gelinen noktanın sıkıntıları ile yürüyüş arasında direkt bir bağ kurmasalar bile, sıkıntıları, o büyük olayın sendika yöneticileri üzerindeki etkilerine bağlıyorlardı.
Zonguldak bugün, Genel Maden-İş Sendikası'nı hiç konuşmadığı kadar konuşuyor. Geçmişin, sendikasından kopuk işçisinin yerinde, sendikasına sahip çıkan ve onun hatalarını sıkıntı yapan bir işçi var. Geçmişten bu güne değişen ne? Evet, Sendika Yönetim Kurulu 1989 Genel Kurulu'nda değişti, ama bu değişiklik daha önceki yönetimde Genel Başkan Vekili olan Şemsi Denizer'i Genel Başkan yaptı. Şu anda Genel Maden-İş yönetiminde bulunanların çoğu geçmiş yönetimde de yer alan insanlar. Ama bu yönetim "hakları alsın" şartıyla seçilmiş, seçilirken de "hakları alacağına" söz vermişti. Yıllarca sendikanın genel başkanlığını yapan Mehmet Tezer'in yerini Denizer'e "bırakması" bile taban tarafından olağanüstü bir değişiklik olarak algılanmıştı. Ve yönetim de bu değişikliğin hakkını vermeliydi.
Verdi de. Zaten sadece ve sadece grev kararı alması o közün alevlenmesi için yeterliydi. Gerisini işçiler getirirdi. İşçiler grev adımına öyle bir sahip çıktılar ki, oluşan tablo sendikayı bile şaşırttı.
Eylemlilik, Zonguldak işçisi için Mengen'de bitmemiş. O, şimdi, büyük yürüyüşü gerçekleştirmelerini sağlayan yöneticilerinin o ruha uygun davranmasını ve o eylemliliğin kendisine neler kazandırdığının herkesten daha çok sendika yöneticileri tarafından anlaşılmasını istiyor. Belki de bu amaçla, bir işaretiyle peşinden Ankara'ya yürüdüğü Genel Başkanı'na milletvekili seçimlerinde oy vermeyebiliyor. Sendikanın erken genel kurul yapmasını isteyebiliyor, hatta Denizer'in yeniden genel başkanlığa seçilip seçilmemesi tartışma konusu olabiliyor.
Zonguldak bugün sendikasını tartışıyor. O büyük eylemliliğin verdikleriyle de bundan böyle hep tartışacak. Hep en iyisine, en hatasızına ve kendine layık olana ulaşmaya çalışarak...