Önsöz, s. 15-18
Bu kitap şu anda içinde yaşadığımız son derece ilgi uyandırıcı ama aşırı dikkat dağıtıcı ileri teknoloji dünyasında karşılaştığımız gündelik sorunları bir psikolog ile bir sinirbilimcinin ayrı ayrı bakış açılarıyla ele alan ve kendi türünün ilk örneği olan bir kitaptır. Burada, zihin dağınıklığı yaşayan ve bu soruna eğilen insanlara dair hem gerçek hayattan örnekler verecek hem de meselenin bilimsel temellerini ortaya koyacağız. Maruz kaldığımız bilgi/ enformasyon miktarının giderek artmasının (internette dolaşırken sürekli açılıp duran ileti pencereleri, akıllı telefonlar, mesajlar, e-postalar, sosyal medya ve video oyunları) ve herkesin her gün her saat erişilir olup ânında cevap vermesi yönündeki beklentilerin beyinlerimize nasıl aşırı yük bindirdiğini benzersiz bir bakış açısından değerlendirerek sizlerle paylaşacağız. Dağınık Zihin sizleri hem iç hem de dış dünyamızdan kaynaklanan dikkat dağılması ve bölünme (yapılan işin yarıda kesilmesi) gibi durumlarla nasıl ve neden mücadele ettiğimizi gösteren bir yolculuğa çıkaracak. Bununla da kalmayıp, davranışlarınızı değiştirmeye ve beyin işlevlerinizi artırmaya yönelik pratik stratejilerle dikkat dağıtıcı etkileri hafifletmenizi ve hedeflerinize daha kolay ulaşmanızı sağlayacak. Bir iş yaparken sürekli bölünmemize yol açan teknolojilerimizin, dikkatimizi hayatımızın önemli veçhelerinden uzaklaştırma konusunda gitgide daha da etkili olacağı açık. O halde bu tür bozucu etkilere (interference*) neden bu kadar açık olduğumuzu ve yüksek teknolojinin hâkim olduğu dünyamızda “parazitler arasındaki sinyali” nasıl bulacağımızı acilen anlamamız gerekiyor.
Dağınık Zihin, konuyu daha inandırıcı kılmak maksadıyla renkli beyin taramalarından ve sinirbiliminin tartışmaya açık noktalarından faydalanan bir sözde-bilim kitabı değil. Biz bu kitapta, birbirini tamamlayan bilimsel merceklerimizle güncel ve pratik tespitler sunuyoruz. Dr. Adam Gazzaley bilişsel sinirbilimcidir ve beynin dikkat dağınıklıklarını ve bölünmeleri nasıl yönettiğini inceleyen çalışmaların öncülerinden biridir. Dr. Larry Rosen ise “teknolojinin psikolojisi” üzerine yürüttüğü çalışmalarla otuz yılı aşkın bir zamandır bu alana öncülük yapan bir psikologdur. Birbirini tamamlayan bakış açılarımızla, modern teknoloji ekosistemimizde neden başarılı bir şekilde dümen tutamadığımıza ve bu durumun güvenliğimize, bilişsel becerilerimize, eğitimimize, işlerimize, aile ve arkadaşlarımızla ilişkilerimize nasıl zarar verdiğine odaklanıyoruz. Bu konuyu kendi araştırmalarımız ve bilimsel hipotezlerimizin yanı sıra bu alanda çalışan diğer araştırmacıların görüşleriyle zenginleştiriyor, beyinlerimizin iletişim ve bilgi talepleriyle başa çıkmakta neden zorlandığını açıklamaya çalışıyoruz.
Bakış açılarımızı üç kısımda sunuyoruz. Birinci Kısım’da, her şeyden önce neden “bozucu etki ikilemi” (interference dilemma) diye bir şey olduğuna ve bunun neden şu anda bizim için önemli olduğuna dair yeni tespitler ortaya koyacağız. Beynimizin en ileri noktaya evrilerek bizi insan yapan esasının yani kendimize üst düzey hedefler belirleme becerimizin, yine aynı beynin temel bilişsel kontrol (dikkat, çalışma belleği ve hedef yönetimi) kısıtlamalarıyla nasıl kafa kafaya çarpıştığını anlatacağız. Bu çarpışma hem ilgisiz bilgiler yüzünden dikkatimizin dağılması hem de çoklu göreve kalkışarak bölünmemiz yüzünden hedefimizden sapmaya fazlasıyla yatkın olmamızla sonuçlanıyor. Maruz kaldığımız bu gürültü algılarımızı zayıflatıyor, dilimizi etkiliyor, etkin kararlar almamızı önlüyor, yaşamımızdaki olaylarla ilgili detaylı anıları koruma ve hatırlama becerimizi baltalıyor. Bu olumsuz etkiler, çocuk ve ergenlerinki gibi henüz tam gelişmemiş beyinlere ve bilişsel kontrolü bozulmuş insanlara, yaşlı yetişkinlere ve geniş bir hasta kitlesine daha da büyük zarar veriyor. Bu kısımda ayrıca, bozucu etkileri teşvik eden davranışları neden sergilediğimiz konusunu evrimsel bir bakış açısından ele alacak, bilgi arayışı içindeki canlılar olarak doğuştan gelen güdülerimizi tatmin etmek için aslında en uygun şekilde davranmaktan başka bir şey yapmadığımıza değineceğiz.
İkinci Kısım’da, gerçek hayattaki davranışlarımıza yönelik titiz bir değerlendirme yapacak ve modern bilişim teknolojisinin sunduğu zengin ortamla sürekli içli dışlı olmamız yüzünden Birinci Kısım’da anlatılan çatışmanın nasıl şiddetlendiğini göstereceğiz. İnsanlar arkadaşları ve aileleriyle sofraya oturduklarında sürekli telefonlarını kontrol etmekten o yemeğin keyfini çıkaramaz hale geldiler. Artık kuyruklarda beklerken öylece durmuyor, düşüncelere dalmıyor ya da yanımızdaki diğer insanlarla etkileşime geçmiyoruz. Bunların yerine başımızı eğip bizi çağıran akıllı telefonlarımızdan sanal dünyalara bakıyoruz. Sınırlı miktardaki dikkatimizi, genelde her biri ayrı ayrı ve uzun süreli bir odaklanmayı ve derin düşünmeyi gerektiren karmaşık talepler arasında bölüştürüyoruz. Zararlı etkilerinin farkında olmamıza rağmen neden böyle davrandığımıza dair görüşlerimizi paylaşacağız. Optimal arama teorisinden esinlenerek yeni bir model inşa etmek suretiyle, ileri teknoloji dünyamızın hem bilgi bulma odaklı içgüdüsel dürtümüzü besleyecek hem de can sıkıntısı, kaygı gibi güçlü dahili faktörleri etkileyerek bu davranışı nasıl sürdürdüğünü açıklayacağız. Bizler hiç şüphesiz yüksek teknoloji dünyasındaki kadim beyinleriz.
Son olarak Üçüncü Kısım’da ise beyinlerimizin daha esnek ve dayanıklı olması için neler yapabileceğimize, hayatımızın tüm alanlarında verimimizi artırmamızı sağlayacak stratejilerle davranışlarımızı nasıl değiştirebileceğimize dair görüşlerimizi sunacağız. İlk önce, beynimizin plastisitesini yani uyum geliştirme yetisini kullanarak Dağınık Zihnimizi güçlendirecek mevcut ve potansiyel yaklaşımları (düşük teknolojiden yüksek teknolojiye) inceleyeceğiz. Bu derinlemesine inceleme geleneksel eğitimi, bilişsel dersleri, video oyunlarını, tıbbi ürünleri, fiziksel alıştırmaları, meditasyonu, doğaya çıkmayı, sinirsel geribildirimleri, beyin uyaranlarını içeriyor ve Dağınık Zihnin durumunu daha da kötüleştiren teknolojilerin ta kendilerinin, bu büyüleyici zamanlarda tersyüz edilerek nasıl bu soruna çare olabileceğini gösteriyor. Daha sonra ise stratejik bir bakış açısıyla, Dağınık Zihinli olmanın olumsuz sonuçlarını modern teknolojiyi terk etmeden asgariye indirmek üzere davranışlarımızı değiştirmek için neler yapılabileceğine dair tavsiyeler paylaşacağız. Davranış değişikliğine daha önce anlatılan optimal arama modelini temel alarak yaklaşacağız ve önerdiğimiz stratejilerin hepsi hem pratik hem de bilimsel olacak.
Dağınık Zihin, sürekli araya girerek aklımızı çelen ve odağımızı kaydıran sayısız şeyle dolu bir dünyada beynimizin, durmaksızın akın eden bilgi dalgalarını yönetmekte nasıl ve neden zorlandığı konusunda sizleri aydınlatacak. Bakış açımızı genişleterek bu aşırı yükün özel yaşamlarımızda, yollarda, okullarda ve işyerlerimizde başarılı bir şekilde faaliyet gösterme becerimiz üzerindeki etkilerini inceleyecek ve neden böyle davrandığımızı ele alacağız. Daha da önemlisi, bilgi çağında hayatta kalmak ve başarılı olmak için neler yapmamız gerektiğine dair net ve somut tavsiyelerde bulunacağız.
* Genel kullanımda “araya girme”, “karışma” ve “müdahale”, teknik kullanımdaysa “girişim” ve “parazit” gibi karşılıkları olan interference kavramı psikoloji ve psikiyatri bağlamında çoğunlukla “bozucu etki” olarak Türkçeleştirildiği için biz de bu karşılığı kulanmayı uygun gördük. –y.n.