| ISBN13 978-605-316-043-4 | 13,5x21,5 cm, 240 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Mehmet Said Aydın, "Kaç yıl geçmiş aradan...", Radikal Kitap, 16 Aralık 2016 Terry Eagleton Şiir Nasıl Okunur (çev. Kaya Genç, Agora Kitaplığı, 2007) kitabında “Belli bir seviyede dil her zaman kendisiyle ilgilidir” der ve devamında “Şiir bize yapılan bir şeydir, yalnızca bize söylenen bir şey değildir” tespitini yapar. ‘Sezen’ diye imzalanmış Eksik Şiir – İkinci Kitap’ın önsözünde Sezen Aksu “Müziği çektiğinizde de kalan eksik bir şiir” diyor devamında okunacak şiirler için. Memleketin ‘the celebrity’sinin şiirlerinin muteber bir yayınevi tarafından yayımlanması, her halükârda haber değeri taşıyor. Ve kitap üzerine alınacak sözler, elbette bu durumun etkisini taşıyor. Şiir (eksik yahut değil) bize yapılan bir şeyse, Sezen Aksu’nun bu kitapta toplanan metinlerinin etkisi ölçebileceğimiz sınırların çok uzağında. Önsöz 2016 yılında, bir bölük insana göre hiç öyle görünmese de karmakarışık bir siyasi ortamın ve toplumu oluşturan her bir bireyin neredeyse şizofrenik hayata katlanma gayretiyle yaşadığı günlerde yazılmış haliyle: “Bu kitap, kendi hayatımla birlikte, ülkemizde ve dünyada olup bitenlere baktıkça, sahneye çıkıp şarkı söylemenin eski tadının kalmadığı zamanlara denk geldi. Bu da bir süreç haliyle. 40 yılın dönemecinde, yeni başlangıçların, başka duyguların arifesindeyim. Bakalım, yol bizi nereye götürür.” Şiirler tarih kronolojisine göre dizilmemiş; sondaki not kitabın yapılışına dair bilgi veriyor: “Bu kitap 2006’da yayımlanan Eksik Şiir’in devamı niteliğindedir. Sezen Aksu’nun belli bir döneme ait eserlerini değil, Eksik Şiir’de yer almayan yıllardaki eserlerini kapsamaktadır. Yayın tarihine yakında dönemde yazılanlar, yayın tarihi ile; ancak yayımlanmasından çok daha önce kaleme alınanlar ilk yazıldığı tarih dikkate alınarak belirtilmiştir.” Kabaca şunu anlıyoruz bu ‘son not’tan; 2016’ya yakın yazılanlar sözlerin şarkılaşmış hallerinin yayın tarihine göre, daha önce yazılanlar ise otantik tarihine göre alınmış. Şiirlerin sonuna tarih düşülmüş çünkü. 70’lerin sonundan 2016’ya aradan geçen yılların ‘Sezen Aksu dili’ne çok da ilginç bir müdahalede bulunmadığını görüyoruz. Olumlu yanı malum; tutarlı bir dil, tekrar eden bağlamlar ve sorun olarak görülen şeylerin altının çizilmesi. Olumsuz tarafı ise gözle görülebilir bir ‘gelişim’ takip edilememesi. 70’lerin sonunda yayımlanmış bir metin ile 2016’da yayımlanan bir metnin kelime tercihinin, sözdiziminin birbirini çokça andırmasına şerh düşmek gerekiyor. Öte yandan bunların çok bilinen şarkılar haline gelmesinin sınırlama sahasını da gözden kaçırmamak lazım. ‘Eksik şiir’lerin çok temel hadiseleri var: Aşk, ayrılık, ayrılığa meydan okuma, sızlanma evresi, bir daha meydan okuma, toplumsal cinsiyet normlarına çomak sokmak gayreti, heves, retorik sorular ve matem. Biçimsel olarak da heceye yaslanma, dörtlük kullanımı, abab/aaba kafiye düzeni, devrik cümleler ve iç ahenk tercihi göze çarpıyor. İlk beste ve ilk sözün 1972 yılında ‘Kır Çiçeği’ olduğunu da görüyoruz: “Hiç olmazsa bir kere gel/ Aşkımızın mezarına/ Ne gül ne zambak/ Kır çiçeği yeter de artar beni anmaya/ Bir dolu ümit bir dolu inanç/ Hepsi uçtu gitti havaya/ Ben yaşıyorum, içim öldü/ Çünkü onu gömdüm toprağa”. Metinlerin dipnotlarıyla gösterilen açık gönderimlerin yanı sıra (Cibran, Anday, Yaşar Kemal gibi), Cemal Süreya havası seziliyor şiirlerde: “İnsan tuhaf, ne hoyrat/ Ne şaheser ve nasıl ilkel, hayret” (‘Kibir’, 2007). Bir de vurgulanması gereken esas şey, kuşakları etkileyen, belirleyen bir ‘Sezen Aksu lirizmi’nin resmi geçidi olması bu kitabın. “Kaç yıl geçti aradan ayrı ayrı/ Bitsin artık bu hasret/ Buluşalım gayrı”yı duyduğunda içinden melodiyle söylemeyecek ve gençliğini hatırlamayacak kaş kişi varız? |