| ISBN13 978-605-316-043-4 | 13,5x21,5 cm, 240 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Önsöz, s. 4-5 Eksik Şiir kitabının ilkinde önsöz yazmamı istediklerinde o âna dek şarkılarla da olsa, yeteri kadar söz söylemiş olduğumu düşünüp, “üstüne daha ne denir ki” diye oflayıp, puflamıştım. Önsöze benzeyip benzemediğini bile bilmediğim şekilde aklıma, kalemime ne geldiyse döküldüydüm. Şimdi de öyle yapacağım.... Zaten içini dökmenin muazzam bir yolunu bahşetti bana hayat: Müziği ve sözleri... Kelimelerin, kendini ifade ihtiyacının karşılanmasında çok az yer tuttuğu, insanın beden dili ve ses tonunun sözcüklerden çok daha önemli olduğu söylenir. Doğrudur, katılıyorum. Ama bu önem sırası içinde, dil kurmanın değerini teslim ederek... Şiirden, şarkıdan, romandan geçirilen duygular, ne kadar can yakarsa yaksın, kıyıcı değil kollayıcı bir üslupla vücut bulur; iyileşmeden yanadır ve yüzü yenilenmeye dönüktür. Şahsi olarak da, asıl niyeti çözüm olmayan kavgadan, çelişkiden ve bir de acı söz söylemekten hoşlanmıyorsanız, meşrebinize aykırıysa, sonrasında açtığınız dil yaresi size pişmanlık, vicdan azabı ve suçluluk duygusu olarak geri dönüyorsa, dil kurmanın hakkını daha da teslim ediyorum. Buna erken yaşlarda uyandım. Derler ya acısını veren Allah sabrını da verir; gerçekten de bizim mesleğimizi yapan gelgit akıllı çocuk insanlar için en tesirli pembe hap, bu. Üstelik canımın istediğini ve ağzıma geleni de söyledim yıllar içinde... Kelimelerimin müzikten geçmesi, sözlerime kulak verilme ayrıcalığını tanıdı. Hepimizin derdi bu değil mi? Duyun beni, görün beni, sevin beni. Bilinçli ya da bilinçsiz... Müzik benim, “bu dünyada ben de varım” diye çırpınan fanilerden biri olarak en büyük şükrüm. Müziği çektiğinizde de kalan eksik bir şiir. Bana fazlasıyla yetti... Umarım iyi günde, kötü günde size de el veriyordur. Bu dil artık sadece benim değil, bizim. 40 yıldır karşılıklı sınavlardan ve dahi türlü çatışmalardan geçerek olgunlaşan bir dil. Çocuksu bir hayal ama düşünün: Konuşabilen, dinleyebilen, anlayabilen insanlardan oluşan, doğanın kendisi gibi uyumlu bir dünya nasıl bir yer olurdu? Böyle çok çiğnenmiş cümleleri kurarken, biraz mahçup olmuyor değilim ama herkesin aklına benzer şeyler düşüyordur zaman zaman eminim. Öyle ya da böyle, bu dünyayla hepimizin bir zoru var sonuçta... Bu kitap, kendi hayatımla birlikte, ülkemizde ve dünyada olup bitenlere baktıkça, sahneye çıkıp şarkı söylemenin eski tadının kalmadığı zamanlara denk geldi. Bu da bir süreç herhalde. 40 yılın dönemecinde, yeni başlangıçların, başka duyguların arifesindeyim. Bakalım, yol bizi nereye götürür. Sağlıcakla kalın; anneciğimin deyişiyle, “Hadi öpmüşüüüm...” SEZEN 2016, İstanbul |