Gürsel Göncü:
"İstedim ki, 'yaşarken yazılan tarih' mantığında, o sayı yayınlansın"
Murat Hocaoğlu, okuryazar.tv, Aralık 2013
Metis Yayınları, Gürsel Göncü’nün yayın yönetmenliğinde 4,5 yıllık bir yayın yaşamı olan NTV Tarih dergisinin yayınlanmayan sayısını kitap olarak okurlara ulaştırdı. Hakkında çok konuşulan o son sayı, yayıncının deyimiyle “hem bu direnişi hem de Türkiye’de iktidar ile sermaye medyası arasındaki ilişkileri belgeleyen ve dileriz, günü geldiğinde çocuklarınıza, torunlarınıza bırakacağınız” bir kitap artık. Gürsel Göncü ile derginin kapatıldığı süreci, ardından yaşananları ve projenin yeniden yayın yaşamına devam etmesi için gösterdiği çabayı konuştuk…
NTV Tarih dergisi 54 aylık bir serüvenin ardından, Gezi Direnişi temalı son sayısı, yayıncı kuruluş tarafından yayınlanmadı ve ardından dergi kapatıldı. Sizin hazırladığınız içerik de sokaktaki jargonu taşıyan bir içerik değildi, normalde bu dergi her ay ne yapıyorduysa o ay da onu yapmıştınız.


Tam da böyle düşündük. Bu ölçekte, Türkiye’yi sarsmış bir hadiseyi zaten görmezden gelemezdik.

Format bu idi değil mi, gündemde ne varsa, onu tarihle anlamak…

Evet, bu çok önde tuttuğumuz bir anlayıştı. Dört buçuk yıllık yayın ömrüne baktığımızda, bu derginin karakteristiğiydi diyebiliriz. Hadiseler genişleyince, bir kapak konusu yapmak üzere çalışmaya başladık. İşin tarihsel bağlamını ortaya koyan, tarihsel bağlantılarını biraraya getiren bir kapak konusu yapmaya giriştik. Bu kararı vermiştik ama her zamanki gibi başka konularda vardı dergide, önceden tasarlanmış… Ama ayın ortasında olayların iyice yayılması ve başka bazı fikirlerin ortaya çıkması ile derginin tamamını buna ayırmaya karar verdik. Bu ‘Özel Sayı’ya, ‘Fevkalade Nüsha’ dedik eski tabirle. Teknik anlamda kolay bir iş değildi, çünkü derginin sabit bölümlerini de bu temada hazırlamak gerekiyordu ve tabii bunun ‘zorlama’ bir şekilde olmaması gerekiyordu. Ciddi bir mesai harcandı, özellikle yazıişlerindeki genç arkadaşlar Ceyla Altındiş, Berkan Özyer ve Candan İşcan sadece iki haftalık bir sürede olağanüstü bir iş başardılar. Yayın Kurulumuz, hocalarımız ve katkıda bulunan yazarlarımız büyük bir heyecanla çalıştılar. Sonuçta ortaya, kapak ilüstrasyonundan resimaltı yazısına ince ince işlenmiş çok kaliteli bir ürün çıktı.
Bu arada başka gelişmeler de oluyor, insanlar NTV binasının önüne geliyor, protestolar yapılıyordu… Bazı tatsız gelişmeler oldu. Yayın Grubu başkanı Cem Aydın’ın görevden alınması ciddi bir işaretti aslında. NTV markasını ve itibarını yaratan en önemli insan anında feda edildi.
Benim de dergi için endişelerim yok değildi elbette, hele böyle bir kapak konusu, hatta bir özel sayı hazırlanıyorken. Ama derginin içeriğine, duruşuna ve 4.5 yıllık çizgisine güveniyordum. Bu dörtbuçuk sene içinde birçok kritik kapak konusu yaptık. Bunda da siyasi bir hedef gözetmedik, camiler de kapak konusu oldu, İstiklal Mahkemeleri de, Dersim de… Tüm bu süreçte yönetimde en ufak bir müdahale olmadı bize. Derginin grup içinde de, okur nezdinde de büyük bir itibarı vardı. Siyasi pozisyon alan bir dergi değildi. Bunlara güveniyordum Baskıya gireceğimiz gün çağırdılar ve rahatsızlıklarını belirttiler. Yarım ağız bir pazarlık yapar gibi olundu. “Kapak çok şey…” gibi konuşmalar… Ben de bunun sözkonusu olamayacağını belirttim. Derginin tavır alan, tutum alan bir içerikte olmadığını ekledim, hazırlanan sayfaları kendilerine ilettim. Ertesi gün bu sayının yayınlanmayacağı söylendi, 24 saat sonrada dergiyi tümüyle kapattıklarını açıkladılar.

Derginin yüksek tirajlara ulaştığı, ancak reklam konusunda yayıncıyı tatmin etmediği için kapatılacağı dedikoduları çok yoğundu. Böyle bir risk var mıydı o günlerde?

Hayır… Dört senedir böyle şeyleri hep konuşanlar oldu evet, ama hesaplar ortada, dağıtım raporları ortada.

Evet, otuz beş bin civarında sattığı biliniyordu… Bu kadar iyi satan bir dergi için neden böyle bir tartışma vardı?Bir derginin bugünün şartlarında, ‘çok satması’ onu yayında tutmaya yetmiyor mu?

Bu seviyede satılan bir dergi zarar edemez; ancak zararda gösterilebilir. Reklam pastasından pay alma üzerine kurulu bir dergi piyasası var Türkiye’de. Dergilerin çoğu, yurtdışından alınan lisanslarla çıkıyor. Bunların reklam alamayınca yaşamaları imkânsız. NTV Tarih, malum yerli bir markaydı, lisans bedeli ödemiyordu. Bununla birlikte piyasadaki en yüksek telifleri ödüyorduk. Aylık 35-40 bin TL tutarında telif ödemesi yapılıyordu.Tabii dergi piyasasında bu seviyede bir ödeme yok. Yurtdışı edisyonlardan gelen hazır malzemeyi çevirip koyuyorsun. Bu da dikkati çekiyordu.

Çok yazı olduğu için mi dergide...

Hayır, telifleri baştan beri hep yüksek tuttum dergide, çünkü kaliteli iş yapıyorsanız kaliteli insanlara yazı yazdırmalısınız. Bunun bedeli de ona göre olmalı. Ayrıca Türkiye’de yazarlara, fotoğrafçılara, araştırmacılara maalesef ciddi haksızlık edilir yıllardır. Paraları ödenmez, fotoğrafları çalınır, kullanılır.

Derginiz kapatıldıktan sonraki dönemde, ana akım medyada bir parça hava döndü, ekler, özel sayılar yapılmaya başlandı. Moda dergileri bile ‘Gezi’ temalı sayılar yayınlamaya başladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Onlar da kendi yayın anlayışları içinde yapmaları gerekeni yaptılar. Kimi fotoğraf albümü yaptı, kimisi başka bir kompozisyon kurdu. Bizim durumumuzda, rahatsız edici bir içerikten ziyade, NTV Tarih dergisinin bir pozisyon sunacağını düşündü grup ve benim basın hayatımda gördüğüm en büyük oto sansürü uyguladı. Doğuş açısından trajikomik olan durum, bu karardan sonra hükümetin ve yürütmenin kimi önemli yöneticilerinin beni bizzat arayıp veya dolaylı şekilde üzüntülerini bildirmeleri veya “kararın kendileriyle en ufak bir ilgisinin bulunmadığını, hatta bu anlamda kullanıldıklarını” söylemeleriydi.

Derginin yayınlanmayan son sayısını önce ‘tıpkıbasım’ mantığında bir internet adresinde yayınladınız. Bunun dışında, aktif bir twitter hesabı ve facebook sayfası da yayına girdi. Bu hareketliliğin amacı ne idi, dergiyi internet ortamında ve sosyal medyada yaşatmak mı istiyordunuz? Mesela telif sorunlarını nasıl aştınız?

Bir sorun yoktu, çünkü bu sonuçta yayıncısı tarafından yayınlanmamasına karar verilen bir üründü. Her ne kadar hak edişleri ödenmiş olsa da, eser sahibi yayınlanmadığı için bunu başka mecralarda yayınlama hakkına sahipti. Bu içeriğin okura ulaşmasını çok istiyordum vebir hafta içinde de dergiyi internet ortamında yayınladık. Ve çok fazla sayıda insana ulaştı. Normalde ulaştığı insan sayısının belki de yüz katına ulaştı.

Peki, markasını korumaya çalışan bir yönetici davranışı mı bu? Yoksa kişisel, politik nedenlerle mi hareket ettiniz?

Açıkçası politik bir neden hissetmedim bu kararı alırken.

Şöyle bir şey soruyorum, Gezi Direnişi atmosferinin bir parçası mıydı sizdeki bu his, bu metinlerin insanlara ulaşmasını istemek?

Böyle düşünmedim. Gezi meselesinin elektronik medyada ortaya koyduğu durum, bambaşka bir boyut… Ona zaten biz erişemezdik. Sadece başka bir yolu yok diyerek yaptım. ‘Yaşarken yazılan tarih’ durumunu, olaylar yaşanırken insanlara yansıtmak istedim. Çünkü zaten yaptığımız buydu dergide.

‘Yayını durdurulacak kadar ne yazmış olabilirler.’ diye de bir merak ateşlenmişti doğrusu. Bunu da karşılamış oldunuz.

Evet, Gezi ile ilgili bir pozisyon almak gibi bir derdimiz olmadığını da göstermek istedik doğrusu. Bu içerik yayınlanır yayınlanmaz, mütedeyyin kesimden okurlarımız -ki bu anlamda çok ciddi bir çevre tarafından okunuyorduk- bize ulaştılar, ‘biz Gezi’ye karşıyız ama bu dergiyi kapatmak da nasıl bir şeydir kardeşim’ gibi tepkilerini dile getirdiler

Tarih dergiciliği, ya muhafazakâr okurun milliyetçilik hislerine yönelik yayın yapar, ya da akademik çalışmaların toplamı olagelmiştir. Siz NTV Tarih’i oluştururken nasıl bir dergi hedeflemiştiniz?

Tarih algısı dünyada da Türkiye’de değişiyor. Her yeni belge, her yeni araştırma ile birlikte tarihe olan yaklaşımımızı revize ediyoruz. O bakımdan bu tarih dergisini çıkartırken, bu dergiyi içinde makalelerin olduğu, kimi görüşlerin savunulduğu, ‘bu işin doğrusu budur’ diyen bir şey yapmak istemedik. Ben tarihi hep keyifli ve heyecanlı buldum öteden beri. Bunu da paylaşmak istedim. Bir mekânın eski fotoğrafının yanına bugünkü fotoğrafını koymak gibi, basit, keyifli ama hafızamızı canlı tutacak, geniş bir kesim tarafından algılanabilecek, keyifli işler yapmak istedim. Bir tür iz sürmek gibiydi benim için tarih.

Bu köşeler çok keyifliydi gerçekten, yazı toplamını dergi yapan şeyler...

Evet. Yeni bakış açıları geliştirmeye çalıştık bu kategorilerle.

NTV Tarih; “solcu” bir tarih dergisi miydi?

Değildi. İdeolojileri sorgulayan bir dergiydi. Çünkü mesela, Bolşevik Devrimi solculara ait bir mesele değildir, camilerin tarihi İslamcılardan, Orhun yazıtları Türkçülerden sorulamaz, anlatabiliyor muyum? Bu tür klişeler vardır bizde hep...

Solcu muydu derken şunu kastetmedim; Solcular bir tarih dergisi yapıp, geçmişi kendi gözlüğüyle okumak isteyebilir, ne bileyim, ‘kimi yalanları deşifre etmek’ niyetiyle de yayıncılık yapabilir. Siz zaten ana akımda, popüler bir iş yapıyordunuz ama bu zamana kadar yapılan dergilerden de farklıydı. Resmi tarihin dışında olduğu kesindi.

Doğru. Ben ayrıca resmi tarih karşısında pozisyon almayı da anlamamışımdır, hatta sinirlenmişimdir bu vurguya. Resmi tarih, adı üstünde ‘resmi’dir. Bunu bu anlamda eleştirmemek gerekir. Biz ona bakarak, oradan çeşitli ‘datalar’ çıkarabiliriz. Yani resmi tarihte nelerin olmadığına bakarak, o tarihin yazmadığı alanlara, konulara eğilebiliriz.

Bu son sayının Metis Yayınları tarafından basılması nasıl gerçekleşti?

Dergi kapatılır kapatılmaz beni aradılar, ilgilendiklerini söylediler. Dergi olarak yeniden hemen yayınlanmaya başlanması teknik olarak mümkün değildi zaten. Bilmeyenler olabilir, bir dergi hazırlamak, dağıtmak bunlar ciddi maliyet ve zaman gerektirir. Hâlbuki bunu bir kitap formatında basmak, malzeme hazır olduğu için daha hızlı gerçekleşebilirdi. Birtakım revizyonlar yaptık ki bu bile dört ay sürdü. Bu arada birçok gelişme oldu ama ben dergiyi o anlamda güncellemedim. İstedim ki, ‘yaşarken yazılan tarih’ mantığında, o ilk ayın sıcaklığında yayınlansın o sayı..

Evet, herkes için keyifli olan, bu durumun içinde olmak isteği olmalı… Sonuçta internette bedava olarak yayınlanmakta olan bir içerikten bahsediyoruz.

Aynen öyle. Arşiv değeri olduğu bilinerek, okurlar basılı olarak ellerinde tutsunlar da istedim. Bugün yirmi binler civarına gelmiş durumda kitabın satışı. Bu arada Doğuş Grubu bu sayının hakedişlerini bize ödemişti ve kitabın gelirlerini almamız mevzuu bahis olamazdı. Kitabın gelirleri Gezi direnişinde ölen, öldürülen insanların ailelerine aktarılıyor.

Geçmiş külliyatın seçilecek yazılarla, renkli, eğlenceli tematik kitaplar yapılabilir mi? Om Yayınevinden çıkan, Gökhan Akçura’nın kitaplarını hatırlıyorum mesela, tam duruma uygun bir örnek olmasa da...

Kesinlikle yapılabilir, çok da güzel olur ama öncelikli olarak dergiyi yeniden yaşatmak gibi bir yol haritamız var.

Kitabın sunuşunda da, ‘Bu daha başlangıç, yeniden buluşacağız.’ demişsiniz. Bu dergiyi yaratan ekip olarak önümüzdeki dönemde neler planlıyor? Aylık dergi formatında yeniden yayınlanabilecek mi?

Finansman bulmaya çalışıyoruz. Okurların sahibi olacağı bir yapı üstünde çalışıyoruz.
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X