Nazlı Doğan, “Bu bir ağıttır, okuduğum!”, Birgün Kitap Eki, 1 Aralık 2012
Birgül Oğuz’un ikinci kitabı olan Hah, alıştığımız metinlerin tümünün dışında. Yazar, alışılmış öykü biçimlerinin dallarına basa basa yükselmiş sanki. Okuyucuyu bir keşfe çıkartıyor. Seyirciyi mi demeli… Acayip bir seyir halindeyiz çünkü kitap boyu. Ölümü defalarca tadıp, mutluluğa öykünmüyoruz. Şefkatten çok uzaktayız. Hüznün dibine çökmüş, soluklanıyoruz.
Kitapta bölümlerin her birinde başka bir tat başka bir dil başka bir üslup ve başka bir akasya ağacı… Karşılaşıyor, tanık oluyoruz. Artık sessiz kalmak zor.
Bu bir şiirdir, okuduğum!
Çünkü diyor ki yazar: “Bilmezler ki gölge, ağacın yere düşen düşüncesidir. Bir dudağın rüzgârı yeter onu dağıtmaya. İşte o zaman karışır Akasya. İki sallanır, üç hışıldar. Nasıl hışıldadıysa bir zaman anamın rüzgârıyla.” (s.16)
Kitabın tüm bölümleri aynı paydada buluşuyor, yas. Bölümler arasında ilerlemeye devam ediyorum ayaklarım çıplak. Bir ağaç görüyorum. Meyvelerini toplamak için çomakla dallarına vurduğumda içinden yas akıyor, kum gibi üzerime yığılıyor, ölüm kokusu karışıyor kine, sevda var oluyor kanadında kuşun, parıldıyor.
Bu bir tiyatro oyunudur, okuduğum!
“İnsanın canı ezelden beri toprakla tıkalı, doğrudur. Ama illa aklıyla mı bilmeli insan? İşte göğsüyle de bilmeyi bilen bilir: Fecrin kirpiklerini görmek güzeldir.” (s.17)
Derken iki cümle beliriyor işte zihnimde. ‘Avuçlarındaki yaşam çizgileri kesik insanların öyküsü’ ve ‘ O kadar yüksekte olsam ben de görürdüm nereye gideceğimi’. İkinci cümle kuşların göçüne söylenmiş cümledir, düşünüyorum, buluyorum. Cümlelerin kime ait olduğunu düşünüyorum, zorluyorum zihnimi. Bana mı yoksa başka bir yazara mı? Cümleleri tekrar tekrar söylüyorum seslice. Ve zihnim beni yazdığım bir eleştiriye götürüyor. Mahir Günşıray’ın yönettiği Beklerken oyunu üzerine yazdığım metne bakıyorum, o zaman neden bu ismi aklıma kazımadığıma üzülüyorum. Yazar: Birgül Oğuz. Aklım bana güzel bir oyun oynamış. ‘Avuçlarındaki yaşam çizgileri kesik insanların öyküsü’ diye bahsetmişim oyundan, Birgül Oğuz’un cümlesi üzerine: ‘O kadar yüksekte olsam ben de görürdüm nereye gideceğimi’. Birbiriyle elbette çok bağlantılı ama aslında ayrı disiplinler olan öykü ve oyun yazarlığının, bir yazar üzerinde böylesine buluşması çok heyecan verici.
Bu bir saygı duruşudur, okuduğum!
Bir eserin üretkenliğe ve okumaya itmesi önemlidir benim için. Kitaptaki göndermeler, değinmeler, bahsi geçenler kitabı tamamlıyor. T. S. Eliot, Leylâ Erbil, Roland Barthes’tan yaptığı alıntılar bölümlerin özetleri gibi. Bunun yanı sıra onlarca yazara selâm edip küllü sesi ve kırçıl diliyle ölüm oruçlarının önünde saygı duruşu yapan bir yazar. Özellikle ‘Devr’ bölümü dediğime tam da karşılık gelen bir bölüm. Aynı zamanda bu bölüm, sanıyorum hiçbir zaman aklımdan çıkmayacak sahneler yarattı zihnimde. Görselliği böylesine güçlü kurması birçok şeyi güçlendiriyor aslında. Bu yüzden de kitabı okurken insanın birkaç sayfa da Roland Barthes okuyası geliyor ya da birkaç sayfa bir şey karalamak istiyor hemen...
Bu bir tespitler kitabıdır, okuduğum!
“...Ölmüyoruz işte, hiç öldük mü, kalakaldık burada. Acı insanları bir araya getirir ama bir arada tutmaz. Beni kavmimle bir tutmayın. Çaycıyım ben, ağlayıcı, tedarikçi, refakatçi.” (s. 23)
Bu bir betimleme kılavuzudur, okuduğum!
“...Ama sesler vardı, sesler bir ânı bir âna ustalıkla ilikleyen: Bardakların içinde dönen kaşıkların şıkırtısı, çaya uzanan dudakların höpürtüsü, çekilen bir tespih, çat çat, bir iç geçirme, tik tak ve Gül’ün odasından canhıraş fırlayıp evin duvarlarına çarpa çarpa pelte olduktan sonra ayak uçlarımıza yığılan bir hece:ba”
Bu bir sesler sözlüğüdür, okuduğum!
Birgül Oğuz, sesleri ve yansımaları kullanış biçimiyle gözünüzde canlandıramadığınızı seslerle yaptırıyor. Bir öykü okurken kafamızda bir ya da bir sürü görüntü oluşur mutlaka. Ama bu kitapta gözümüzde canlanmayanlar kulaklarımızda uğulduyor. Bu ki Zeki Demirkubuz ve/veya Reha Erdem filmlerinin tadıyla buluşturuyor. Üçünün de ses kullanımındaki titizliği ve buna verdiği değer aynı tadı yaratıyor. Bir öykü okurken ses hayal etmek/ettirmek olağanüstü bir etki yaratıyor.
Bu bir güzellemedir, okuduğunuz!
Kitabı okurken mümkünse İbrahim Maalouf dinleyiniz. Sizi soktuğu haller karşısında savunmasız kalmamak için bu kitabı evinizde okuyunuz. Sokaklara dağıttığı yası saklayınız. Seslice söylediğiniz düşüncelerinizi sansürlemeyiniz. Kusurlarınızı heceleyiniz. Yaptırdığı hesapla bir sınır çiziniz tam önünüze. Tüm imgeleri karşısında çıplak kalınız...