Sunu, s. 7-9.
12 Eylül 1980'de askeri faşist darbe, üzerimizden silindir gibi geçmişti. İnsani değerlerin ortadan kaldırıldığı, temel insan haklarının yok sayıldığı, her tür hak ve hukukun asker çizmesi altında çiğnendiği bir dönemdi. İşkence ve baskı günleriydi... Ülkem, dev bir cezaevine dönüştü... Darbenin dişlileri genç, yaşlı, çocuk demeden insan öğütüyordu. Yasaklar, birbiriyle yarışıyordu. Özgür düşünce, özgür konuşma, özgür yazma yasaktı. Yasaklara uymayanları göstermelik bir yargı bekliyordu. Gelin görün ki, yargı bağımsızlığı da yasaktı!
Reha İsvan'ı o günlerde, o göstermelik yargı sürecinde tanıdım.
12 Eylül'ün büyük duruşmalarından biri de içinde birçok arkadaşımın bulunduğu, Barış Derneği davasıydı. Yargılanan "sanıklar" arasında birçok tiyatrocu, ressam, yazar, gazeteci ve bilimadamı vardı. Elimden geldiğince duruşmaları izliyordum. Ben basın bölümünde, onlar sanıklar bölümünde otururken, konuşmasak bile göz göze gelebiliyorduk. Yürekleri ısıtmaya yetiyordu göz göze geldiğimiz o birkaç dakika...
Barış Derneği sanıkları arasında tek kadın Reha İsvan'dı. Dikkatimi çeken tek kadın olması değil, söz hakkı verildiğinde, söyledikleri ve söyleme biçimiydi. Başı hep dimdik!
Yalnız duruşmalar boyunca değil, Metris Askeri Cezaevi'nde tutuklu kaldığı 38 ay boyunca o dimdik duruşuyla direnişin ve umudun simgesi oldu Reha İsvan. 26 Şubat-23 Aralık 1982 ile 14 Kasım 1983-17 Şubat 1986 tarihleri arasında hükümsüz tutukluydu. Metris Cezaevi'nden çıktığı gün buluştuk. O anlattı ben dinledim. Reha İsvan'ın sesi bana ülkemin hapishaneler coğrafyasından binlerce ses getirdi. Direniş ve Umut: Reha İsvan kitabım o günlerden kaldı.
12 Eylül 1980'den bu yana çok yıllar geçti. Ama yarattığı tahribat geçmedi, bitmedi.
Faşist askeri darbe bu ülkeyi birkaç on yıl geriye götürdü. Ama ya şimdiki darbeler? Şimdilerde dillerden düşmeyen sorular şöyle:
Acaba sivil darbe ülkeyi kaç yıl geriye götürdü? Ya eğitim birliğinin bozulması? Ya kadın erkek eşitliği? Ya yargı bağımsızlığı? Ya sendikal haklar? Ya haberleşme özgürlüğü? Düşünce ve ifade özgürlüğü?
1980'de kitlesel mahkemeler için spor salonlarını, duruşma salonuna çevirmişlerdi... Bugün, daha da acımasızlar: Mahkeme salonunu getirip cezaevlerinin içine kurdular.
Günümüzde, 12 Eylül Anayasası hâlâ yürürlükte. Anti demokratik seçim ve parti yasaları hâlâ geçerli. Yapılan yasal düzenlemeler, çağdaş ve evrensel değerlerden çok uzak...
12 Eylül 1980'den bu yana çok yıllar geçti. Ama yarattığı tahribat geçmedi, bitmedi. Kimileri aksini iddia etse de demokratik gelişmeye hâlâ geçit yok!
Nereden mi biliyorum? Geçen mayıs sonundan beri yaşadıklarımdan, tanıklık ettiklerimden:
Bir avuç gençtiler, Taksim Gezi Parkı'nda ağaçların kesilmesine karşı çıktıklarında. İktidarın ve kolluk güçlerinin saldırganlığıyla, baskıcı şiddetiyle, orantısız gücüyle ve acımasız tutumuyla kitlesel eylemlere dönüşen bir hareket yarattılar. Yaşamıma karışma dediler. Bana saygı duy dediler.
Bir parka saygı duymakla insanlık onuruna saygı duymak arasında fark görmediklerinden, eylemleri ülkemin her yanına yayıldı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bu kesin. Şarkıyla, müzikle, kitapla, şiirle, çiçekle, mizahla, sanatla, yaratıcılıkla, akılla, düş gücüyle direndiler. Durarak direndiler, gülerek direndiler, yaralanarak, sakat kalarak, ölerek direndiler... Bugün ülkemin cezaevleri yine insanlık onurunu savunan genç direnişçilerle dolu...
Sevgili Reha İsvan, 8 Mayıs 2013'te aramızdan ayrıldı. Gezi direnişini göremedi.
İstedim ki, bugünün gençleri Reha İsvan'ı, o günlerdeki direnişin ve umudun sesini tanısın. Askeri darbelerde de, sivil darbelerde de işkencenin, baskının, yasakların, acının sesi değişmiyor. İstedim ki o sesi herkes yeniden duysun, daha önce duymuş olanlar hatırlasın... İstedim ki hiç ama hiçbir şeyin unutulmadığı bilinsin...
Daha önce Bir Ses adıyla yayımlanan kitabımın "Sunu"sunu Reha İsvan'a teşekkür ederek bitiriyordum. Teşekkürümü sonsuz sevgi ve saygıyla tekrarlıyorum:
Bana binlerce sesi ulaştırdığı için Reha İsvan'a teşekkür ediyorum.
Olur olmaz sorularımı yanıtladığı için, bana vakit ayırdığı için de...
Ona, insan onurunu korumakta gösterdiği yüreklilik için, çaba için, dikkat için, özen için, süreklilik için, inanç için teşekkür ediyorum.
Ona, gençlere dört elle sarıldığı için, onları sevdiği için, anladığı ya da anlamaya çalıştığı için teşekkür ediyorum. Günümüzde toplumdan, yaşamdan, yakınlarından, güzelliklerden, sıcaklıklardan ve gençliklerinden kopartılmış birtakım gençlere sevgiyle ve anlayışla yaklaştığı için...
Ona, yaşama böylesine sağlıklı bir biçimde yürekten bağlı kalabildiği için teşekkür ediyorum. Acılara, kin ve öfke tohumlarına karşı geleceğin daha güzel, daha mutlu, daha insanca bir yaşam olacağına inancını yitirmediği için...
Teşekkür ederim Reha İsvan. Sizin adınızı kullanarak, içeride ya da dışarıda, insan onurunu, gençliği (yani geleceği) ve yaşamı savunanlara teşekkür ediyorum.
Zeynep Oral
1 Eylül 2013