| ISBN13 978-975-342-821-7 | 13x19,5 cm, 592 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Süreyya Su, "Kapitalizmin sonu yaklaşırken", Zaman Kitap Eki, 3 Ekim 2011 Sloven felsefeci Slavoj Zizek, kuşku yok ki, günümüzün en ilgi çeken düşünürlerinden biri. Marksizm’den psikanalize, kapitalizmden ideolojiye, siyasetten popüler kültüre kadar farklı konuları Lacan’dan miras aldığı hayli zor bir terminoloji ve Hegel’e göndermeler üzerinden ele alan Zizek’in 50’nin üzerinde kitabı bulunuyor ve bunlar yirmiden fazla dile çevrilmiş durumda. Türkiye’de de yaklaşık on yıldır kitapları yayımlanan Zizek’in dilimizde 10’u aşkın kitabı mevcut. Bunların sonuncusu, İngilizce olarak daha geçen yıl yayımlanan Ahir Zamanlarda Yaşarken. Zizek bu kitapta da geniş bir konu yelpazesinde bugünün siyasal ve kültürel fenomenleriyle ilgili kendine özgü kışkırtıcı üslubuyla radikal teoriler üretiyor. Kitabın adından da anlaşılabileceği gibi, apokaliptik ve distopik bir dünya manzarası sunuyor bize düşünür. İçeriksiz siyasete itiraz Zizek’in diğer metinlerinde olduğu gibi, burada da, karşımıza çıkan temel sorunsallardan biri, siyasal olanın hakiki anlamını ortaya koymaya yönelik bir çaba ve siyasal olanın içeriğinin boşaltılmasına yönelik güçlü bir itirazdır. Zizek’e göre hakiki siyaset, özgürlük imkânlarını mündemiç bir mücadele alanıdır. Oysa günümüzde adına siyaset dediğimiz şey güçlü bir biçimde içeriksizleşmiştir. Çünkü siyaset salt teknik bir alana dönüştürülmüştür. Modern siyaset biçimlerinin bizi getirdiği nokta siyaset-sonrası siyasettir ve burada sadece siyasetin alanının daraltılması değil, bizatihi askıya alınması söz konusudur. Bu durum, ahir zamanlara dair bir işaret olarak anlaşılabilir. Bugün, iktidar için yarışan çeşitli partilerde vücut bulan farklı modern ideolojik anlayışlar arasında süregiden mücadele, siyaset-sonrası siyasetle beraber yerini aydın-teknokratların (ekonomistler, sosyologlar vs.) işletme tarzı yönetimine ve bunu maskeleyen liberal çokkültürcülüğe bırakmıştır. Bunun sonucu olarak emek sorununun yerini kimlik sorunları almıştır. Liberalizm ekonomiyi siyasetten özgürleştirmeye çalışırken, bugün neo-liberalizm siyaseti ekonomiye tâbi hale getirmiştir. Dahası, tüm hayatı, insanın insanla ve tabiatla ilişkisini etik kurallara göre değil, ekonomik kurallara göre yeniden örgütlemeye çalışmaktadır. Bu yüzden Zizek, liberalizmi ve günümüzdeki haliyle neo-liberalizmi ağırlıklı bir biçimde bir yaşam tarzı olarak sorunsallaştırır. Aslında bu onun yöntemsel tercihlerine de uygun bir tavırdır. Gündelik hayat pratikleri, popüler kültür öğeleri ve sinema başta olmak üzere tüketilen kültürel ürünler, Zizek metinlerinin zengin malzemeleri arasında yer alır. Zira Zizek için kitle kültürünü tahlil etmek son derece hayatidir. Çünkü temel ideolojik tutumlar, büyük felsefi ifadelerde değil, önemli ölçüde kitle kültürü içinde oluşturulan hayat pratiklerinde saklıdır. Zizek’e göre, küreselleşmenin nihai sonucu bütünleşme değil, bölünmedir. Bu bölünmenin somutlaşması ise hayat tarzları üzerinden gerçekleşir. Bugün büyük kentlerde çeperden merkeze doğru yayılan sitelerin duvarları bunun yerel bir yansımasıdır. Zizek, küreselleşmenin temel sonuçlarından biri olarak her yerde duvarların ortaya çıkmasını gösterir (ABD’nin Meksika sınırına ördüğü duvar ya da İsrail’in Filistin sınırına ördüğü duvar gibi). Sosyal bölünmeler, küreselleşmeye dâhil edilenler ile ondan dışlananlar arasında vuku bulmaktadır ki, bu sorun da bize ahir zamanlarda yaşadığımızı düşündürmektedir. Zizek’in liberalizmi bir hayat tarzı olarak konumlandırması, onun günümüz meselelerini ele alış tarzındaki karakteristik bir unsurun, günümüz kapitalizminin kültürel eleştirisinin bir uzantısı olarak değerlendirilebilir. Liberal bakışın kapitalist dinamikler üzerinden gündelik hayat pratikleriyle iç içeliği hem yeni hayat tarzlarının ve tüketim kalıplarının belirlenmesinde kendisini gösterir hem de Zizek’in günümüz kapitalist toplumunda yakaladığı bir özellik olan “zararsızlaştırılmış” hazlarda cisimleşir. Burada paradoksal bir durum ortaya çıkar. Kapitalist sistem, insanlara hayatın zevkini istedikleri gibi çıkarabileceklerini vaat eder ama bazı şartlarla: Tatlı ye ama şekersizse, kahve iç ama kafeinsizse, yemek ye ama yağsızsa gibi. Başka bir kitabında Zizek, tüketim toplumunda bir malın ihtiyaç giderici olmaktan çok ihtiyacı artırıcı bir nitelik taşıdığına vurgu yapar ve buna kola örneğini verir: Kola, su ihtiyacımızı tatmin etmez; bilakis susuzluğumuzu daha da doyumsuz hale getirir. Özellikle diyet kolanın ne besin değeri vardır, ne susuzluğu giderir, ne de orijinal tat içerir. O saf bir imajdır, bir maddenin hiçbir zaman gerçekleştirilemez olan sahte vaadidir. Zizek bu örnekten hareketle, ne kadar çok kola içersen o kadar susarsın ile ne kadar çok kâr edersen daha fazlasını istersin arasındaki ilişkiye dikkati çeker. Tüm bu özelliğiyle kola, kapitalizmin dayattığı hayat tarzının maddede tecellisidir. Özgürleşmek acı verir Kapitalist sistem insanlara hiçbir şeyden, özellikle haz nesnelerinden tamamen vazgeçmeyi öğütlemez. Bilakis sapkın bir haz ve zevk ifratı sunarak insanları devamlı meşgul eder ve elinde tutar. Çünkü haz veren bir şeyden kurtulmak, dolayısıyla özgürleşmek acı verir. Sistemin size sunduğu sapkın hazlardan vazgeçmek acı verir ve ancak zararsız hale getirilmiş olduğunu varsaydığınız nesneleri tüketerek acıdan korunmaya çalışırsınız. Tüketmenin bir iptila haline geldiği yerde müptelalara önerilen, vazgeçmek değil, diyettir. Söz konusu olan, hazzın siyasal olarak düzenlenmesidir. Zizek, eklemleyici bir pratik olarak liberalizmin en radikal siyasal söylemleri bile bünyesine katarak erittiğine dikkati çeker. Geçen yüzyılın devrimci hareketlerinin özünü oluşturan tüm o siyasal radikalizmden geriye etnik, dinsel, cinsel kimlik siyasetleri ve hazcı bir özgürlük söylemi kalmıştır. Tüm o modern sol devrimci hareketlerin bize sunduğu perspektiften bakıldığında durduğumuz yer anlam ve hedeften yoksun ve hazcı konumlarca işaretlenmiş bir düzlemi işgal etmektedir. Başka bir deyişle, devrimci hareketlerin toplumsal düzeyde kurmaya ve işletmeye çalıştığı idealler bütünü liberal-kapitalist mantık tarafından bir haz kültürüne indirgenmiştir. Bunun üstüne siyasal olanın ekonomiye tâbi hale gelip salt usul boyutuna indirgenmesi, insanları anlamdan arınmış bir dünyada nihilist bir tavra ve şiddet pratiğine taşımıştır. Zizek, bize Fransız banliyölerinden Josef Fritzl vakasına, Filistin sorunundan Balkanlar’daki sorunlara kadar bir dizi olay üzerinden ahir zamanlara dair bir tartışma sunuyor. |