| ISBN13 978-975-342-827-9 | 13x19,5 cm, 144 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Metin Celâl, “Okuduğum Kitaplar”, Cumhuriyet Kitap Eki, 24 Kasım 2011 “12 Eylül’ün romanı yazılmadı” diye yargı var. Bu yargı pek de sorgulanmadan kabul gördü. Sanırım bundan sonra ne yapsanız bunu değiştirmek pek mümkün olmayacak. Oysa son yıllarda ard arda 12 Eylül Darbesi sırasında yaşananların işlendiği romanlar yayımlanıyor. Üstelik bu romanları artık sadece o dönemi yaşamış, 57’liler diye tanımlanan kuşak değil daha genç kuşaklardan yazarlar da kaleme almaya başladı. Yani artık bu dönemin tanıklığı ile yetinilmiyor, bir edebiyat eserinde işlenecek önemde ve tabii trajiklikte kabul ediliyor. Aslı Biçen’in Tehdit Mektupları da son örneklerden. 12 Eylül darbesinin hemen ertesinde, 1981’de işlenen bir cinayetle ilgili bir mahkeme kararı ile başlıyor Tehdit Mektupları. İstanbul’da Beykoz’da nalburluk yapan Bahattin Perver zehirlenerek öldürülmüştür. Sanık, Ankara’da yaşayan bir kadın savcı olan Ülkü Öncü’dür. İlk bakışta Ülkü Öncü’nün bu yaşlı nalburu öldürmesi için bir sebep yoktur. Zaten, Ülkü Öncü de suçsuz olduğunda israrlıdır. Ama celseler ilerledikçe, mahkemeye sunulan tehdit mektupları, gönderilmiş ya da postalanmamış mektuplar, günlükler ve mahkeme tutanakları okundukça maktülle sanık arasındaki ilişki açığa çıkar ve romanın sonunda savcı Ülkü Öncü’nün bu yaşlı nalburu öldürmesi için birçok sebep olduğunu anlarız. Aslı Biçen, bu cinayeti ve yargılama sürecini eksene alarak 12 Eylül darbesini hazırlayan günlere ve darbe sonrasında yaşananlara bakıyor. Savcı, “Ülkü”, adında da simgeleştiği gibi aşırı milliyetçi bir üvey babanın yetiştirdiği bir genç kadın. Üvey babası ile aralarında güçlü bir sevgi ve saygı bağı var. Hayatını onun istediği biçimde kurmuş. Milliyetçi fikirleri benimsemiş, devleti korumakla görevli olduğuna, komünistlerin en büyük tehlike olduğuna inanmış. Girdiği davalarda da sanık olarak karşısına getirilen üniversite öğrencilerinin hepsini azılı komünistler olarak görüyor, en ağır cezalarla cezalandırılmalarını talep ediyor. Aralarında nalbur Bahattin’in oğlu Cihan’ın yer aldığı gençlere tavrı da aynı biçimde. Cihan, üniversitedeki arkadaş çevresinin etkisiyle devrimci görüşlere sempati duymuş ama herhangi bir eylemin içinde yer almamış bir genç. Eski ev arkadaşları silahlı örgüt kurmak suçlamasıyla yakalanınca o da “yardım ve yataklık etmek” suçlamasıyla tutuklanıyor. Aleyhinde herhangi bir delil ve ifade olmadığı için Ülkü Öncü gibi önyargılı bir savcı bile ya beraatini ister ya da küçük bir ceza ile kurtulur diye düşünülürken ağır ceza talebi ile yargılanıyor. Ülkü Öncü’yü bu talebe yönelten Cihan’ın babası Bahattin’in oğlunun beraatinde faydalı olur umuduyla savcıya verdiği ailevi bir sır. Olumlu sonuçlanması beklenen bu sır paylaşımı Ülkü Öncü’nün ters tepki vermesine neden oluyor. Sonunda olaylar Ülkü Öncü’nün Bahattin’i zehirleyerek öldürdüğü suçlamasıyla yargılanmasına kadar varıyor. Tehdit Mektupları, mahkeme tutanakları, mektuplar ve günlüklerden oluşuyor. Biçimsel açıdan ilginç ama özellikle düz anlatıma alışmış okuru zorlayacak bir biçim. Aslı Biçen, romanın ana kahramanı savcı Ülkü Öncü’nün cinayete varan ruh halini anlamamız açısından bu handikapı avantaja dönüştürmüş. Ama Ülkü Öncü, adından başlayarak, ruh hali, anlatımı, bakış açısıyla bir karakter değil “tip” olmuş. 12 Eylül öncesinin aşırı milliyetçi, “ülkücü” devlet memurlarını, hukukçularını kendinde simgeleştiren klişe bir “tip”. Soldan bakıldığında dönemin birçok savcısı, hakimi, avukatı bu tipte görülüyordu. Üstelik bu “tip” öğrendiği ailevi sırla tüm kişiliğini, hayatını değiştirecek öyle bir travma yaşıyor ki sanığa tavrını bu travmanın sonucu olarak görebiliyorsunuz. Ülkü Öncü’nün tipikliği ve yaşadığı travma romanın vermek istediği her şeyi aksi yönde etkiliyor. Oysa Tehdit Mektupları, anlatımı ve kurgusu ile iyi bir roman. |