| ISBN13 978-975-342-322-9 | 13x19,5 cm, 260 s. |
|
Yerdeniz, 6 Kitap Takım, 0 | Mülksüzler, 1990 | Yerdeniz Büyücüsü, 1994 | Rocannon'un Dünyası, 1995 | Dünyaya Orman Denir, 1996 | Balıkçıl Gözü, 1997 | En Uzak Sahil, 1999 | Kadınlar Rüyalar Ejderhalar, 1999 | Atuan Mezarları, 1999 | Tehanu, 2000 | Yerdeniz Öyküleri, 2001 | Öteki Rüzgâr, 2004 | Uçuştan Uçuşa, 2004 | Dünyanın Doğum Günü, 2005 | Marifetler, 2006 | İçdeniz Balıkçısı, 2007 | Sesler, 2008 | Güçler, 2009 | Lavinia, 2009 | Rüyanın Öte Yakası, 2011 | Aya Tırmanmak, 2012 | Yerdeniz (6 Kitap Tek Cilt), 2012 | Malafrena, 2013 | Zihinde Bir Dalga, 2017 | Lao Tzu: Tao Te Ching, 2018 | Şimdilik Her Şey Yolunda, 2019 | Yazma Üzerine Sohbetler, 2020 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Behçet Çelik, "Kimse barıştan söz etmiyor", Virgül, Sayı 44, Ekim 2001 Nasıl bir dünya olurdu bu dünya, savaşsız bir dünya? Gerçek dünya olurdu. Barış gerçek yaşamdı; çalışmaları ve öğrenmeleri için çocukların yetiştirildiği, çalışılan, öğrenilen bir yaşam. Çalışmayı, öğrenmeyi ve çocukları yutan savaş, gerçeğin inkârıydı. Ama benim halkım, diye düşündü kadın, sadece inkâr etmesini biliyor. Yanlış kullanılmış olan gücün kara gölgesinde doğan bizler, barışı kendi dünyamızın dışına yerleştirmişiz: Rehber olan, ulaşılamayan nur. Bizim bütün bildiğimiz dövüşmek. İçimizden birinin yaşamı boyunca becerebildiği tek barış, savaşın devam ettiğini inkâr etmek sadece; gölgenin gölgesi, çifte inançsızlık. Bağışlanmanın Dört Yolu adlı kitabındaki "İhanetler" adlı hikâyesinin kahramanına bunları söyletir Ursula K. Le Guin. Dünya Ticaret Merkezine ve Pentagon'a yapılan saldırının ardından bütün dünyayı kaplayan, savaşın kaçınılmaz (dolayısıyla da barışın imkânsız) olduğu biçimindeki görüşün yaygınlaşması, LeGuin'in kahramanını ne kadar da haklı çıkarıyor. Belki de bugünlerde "barış" yalnızca saldırılarda ölenlerin ruhları için isteniyor. Savaşın yaratacakları, "çalışmayı, öğrenmeyi ve çocukları yutacağı" gerçeği büyük bir yanılsamayla örtülüyor. Aksine, barış, sanal olan bir şey olarak algılanıyor ve "Realpolitik" adına savaşın tek gerçeklik olduğu söyleniyor, yazılıyor. (Beklenen savaşın çıkması durumunda Türkiye'nin jeopolitik öneminin artacağı tezi, saldırıdan birkaç saat sonra emekli bir generalin ağzından söylendi ve neredeyse bütün stratejistlerimiz tarafından tekrar edildi.) Oysa "gerçek yaşam barış". Savaş, hangi biçimde yaşanırsa yaşansın ölümle eşanlamlı. New York ve Washington'a yapılan saldırıların ancak birer intihar saldırısı olarak gerçekleşebilmiş olması, pek çok şey söylüyor bize. Ancak ölerek öldürebileceğimiz bir noktada dünya. Bu, ABD ve müttefikleri için de geçerli. "Sıfır ölüm" teorisi, ancak barış halinde mümkün. ABD'nin temsil ettiği değerler manzumesinin on seneden bu yana muzaffer olduğu söyleniyordu. Bu değerler manzumesinin kökleri, insanın doğal yaşam halinin "savaş" olduğu ve insanların ancak, öldürme ve savaşma yetkisini devlet adlı "Leviathan"a (Hobbes) devretmek anlamına gelen "toplumsal mutabakat" aracılığıyla "sözde" barışı sağlayabilecekleri düşüncesine dayanıyordu. "Gemisini kurtaran kaptan", "beni sokmayan yılan bin yaşasın" sözleriyle kolektif bilinçdışımızda da yer edinen bu düşüncenin, ölümü ve savaşı ortadan kaldırmayıp bir örtünün altına gizlediği, son olaylarla açık seçik bir hal aldı. Kökeninde savaşın yer aldığı toplumsal düzenin örtüsü sıyrıldı ve örtünün altından "toplumsal uzlaşma" öncesinin korkuları ve kaos belirdi. Silahlanma yarışının yarattığı dengeye dayanan "iki kutuplu dünya", insanlık tarihinin en büyük ironisiydi belki de – silahlanarak ve korkutup korkarak barışın var olabileceği inancı. Bu kara mizahı yaratan koşulların ardından, o ironik denge halinin iki tarafından birinin galebe çaldığı yanılsaması ise kötü bir şakaydı. Bu şaka "muzaffer" tarafa dilediğini yapma imkânı vermişti, öyle sanılıyordu ve bugün de dünyayı sarsacak yeni bir savaşın çığırtkanlığını yapanlar, benzer bir biçimde, yeni bir yanılsamanın sanallığını üretiyorlar. 11 Eylül’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Ne çok duyuyoruz bu sözü. Bu değişimin gerçekten "yeni" bir şey olması, ancak barışı yerleştirdiğimiz "sanal" dünyadan alıp yeryüzüne indirmemizle mümkün. Bunun dışında "yeni" bir yol yok. Eski bir filmin renklendirilmesi kadar sahte ve acınası bir şey olur, yeryüzüne barışın ancak savaş yoluyla indirilebileceğini iddia etmek. Realpolitik'i savunanlar, barışın bir "hayal" olduğunu savunmaya devam edecekler. Belki de haklılar, ama barışı bilinçdışımızdan, onu attığımız yerden çıkarmamız, bunu "hayal" ederek, barış rüyaları görerek mümkün ancak; savaş çığlıkları atıp savaş stratejileri çizerek değil. Ulus Baker'in "Ignoramus = Bilmiyoruz: Biliçdışının Bir Eleştirisine Doğru" başlıklı yazısında sorduğu ve yanıtladığı gibi: "Rüya görmenin" bireysel bir mitolojik hikâyenin dışavurumu (...) olduğu, hele hele üretilmemiş bir bilinçdışının tedirginlik verici dışavurumları olduğu düşüncesinin karşısına, "gerçeklik ilkesi" türünden bir mefhumun belirsizliğine başvurmak yerine (gerçekliğin ilkesi filan olmaz!), rüyayı bir "zorunluluk", bir üretim ve toplumsal-siyasal, estetik, sanatsal bir "yatırım" veya girişim olarak görmeye davet ederek çıkabilir miyiz? Rüyalar "üretilmeli" ve toplumsal siyasal dünyanın düzeneklerinin içine dahil edilmelidirler. (...) Sorun acildir, çünkü rüyaların kişisel olmaktan çok toplumsal düşlemlere dayandığı türünden bir düşünce (...) bizi zorunlu olarak, Deleuze'ün söylediklerinin de ötesinde, "başkalarının rüyalarına yakalanmak" felaketinden kurtulabilmek için "kendi rüyalarımızı üretmeye" davet ediyor. (Aşındırma Denemeleri, Birikim Yayınları, 2000) John Lennon da "Imagine" ("Düşle") dememiş miydi, Vietnam Savaşının karanlık yıllarında? 11 Eylül'den bu yana kitapçı vitrinleri de değişti. Başköşelere terörle, savaşla, savaşın bir başka biçimi olan diplomasiyle ilgili kitaplar yerleştirildi. Dergiler ve gazeteler de bu kitapları tanıtıyor; internet üzerinden kitap satışı yapan siteler, en çok bu kitapların siparişini aldıklarını ilan ediyorlar. Bulutsuzluk Özlemi'nin eski şarkısındaki gibi: "Kimse Barıştan Söz Etmiyor". Biz yine de, barışın, evrensel bir barışın rüyasını görenlerin yazdıkları kitapları okuyalım, başkalarının (silah tüccarlarının, sahte bir barış görüntüsü altında iktidarlarını ve savaşı kalıcılaştırmaya çalışanların) rüyalarına "yakalanmak" yerine, kendi bilinçdışımıza ve gezegenin bilinçdışına barış çağrıları gönderelim. İyi rüyalar! |