Necmiye Alpay, “Soğuyan volkan”, Yasakmeyve, Ocak- Şubat 2011
Birhan Keskin'in yeni şiir kitabı Soğuk Kazı’yı Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'e okutsak, kitaptaki şiirlerden bazılarını hiç yadırgamazlar, diğerlerini hafiften yadırgarlar, bir başına üçüncü bölümü oluşturan ve kitaba adını veren "Soğuk Kazı"yı ise şiir olduğunu zor anlayacak kadar yadırgar, ama herhalde yine beğenirlerdi.
Yadırgamayacaklarını düşündüğüm şiirler: "Flamingo III", "Çöl", "Geçmiyor bu, sabit.", "Mıh I", "Mıh II", "Eyüp bu dünyada bir gurbet gibi durur.", "Darıdünyalılar".
İşte "Flamingo III" adlı şiirin tamamı:
Hayata değdiğim yer bir tuz zerresi
Kirpiklerimde kırılan ses tuzun sesi
Tuz bastım kalbime sakladım seni
Yürüdüğüm ömrüm değil
keskin bir tuz hikâyesi
Sesle ve ezeli duygulanımlarımız konusunda kaydedilen isabetle gelen bir tad buradaki; klasisizm belirtisi. Gerçekten de bir tür yeni klasisizmle karşı karşıyayız, nakaratlarıyla, izlek ve uyaklarıyla, sözcük seçimleriyle, yer yer seslenme kipiyle.
Klasisizm tehlikeli bir girişim, günümüz için tam bir meydan okuma. Ancak, V.B. Bayrıl olsun, Birhan Keskin olsun, Didem Madak olsun, bir tutturdunuz mu, şiirin ölmezliğine şaşmaz yeni kanıtlar getirmiş oluyorsunuz.
Keskin, Bayrıl'dan ve Madak'tan farklı olarak, meydan okumasına deneyselliği de katmış bu kitabında: Yeni klasisizm bir uçta, deneyselcilik diğer uçta. İlki Keskin için çok yeni değil, buradaki gibi bir dil zevkinin izlerini daha önce de görmüşüzdür onda. Deneysellik ise hem yeni, hem de şimdilik, kitaptaki tek şiirle sınırlı. Ancak, içerik düzleminde ana fikre dahil o da: volkan-püskürme-soğuma.
İlk şiir, volkana göndermeyle başlıyor: Pu'u Ö'ö. Dünyanın öbür ucuna ait bir ad bu: İnternet sağolsun, bunun büyük Hawaii adasında yer alan ve dünyanın en aktif volkanlarından biri olan Kilauea'nın belirli bir püskürmesine, dolayısıyla o püskürmeden olma kısmına verilen ad olduğunu öğreniyoruz. "Pu'u" sözcüğü, 'tepe' anlamına geliyor.
Kitabın klasisizmi de bu şiirle başlıyor. İşte şiirden üç dize:
Kimin eli değmişse bir ayrılığa
Tütecek sandığı ocak sönecek
Bir daha hiç görünmeyecek o rüya.
Şiirin üçüncü bölümünü oluşturan dört dizede, beklenmedik bir biçimde ilk dönemlerin Anadolu Türkçesi çıkıyor karşımıza. Kitapta bir daha karşılaşmadığımız bu dilin buradaki işlevi bir Yunus çağrışımıdır: "İçimdeki od'a hiç varamazam" vb. Esasen, yukarıdaki üç dize de aynı zamanda kitabın son şiirine dek öne çıkan özelliklerden biri olarak, bilgelik tonunun çerçevesini çizmektedir.
Kitap boyunca, "ben"in çift kişilikli olduğu şiirler de dikkat çekiyor. Beş ayrı şiirde çift kişiliklidir "ben": Biri bir insan, diğeri ise sırasıyla, volkan, flamingo, İstanbul, tinerci ve Gazze.
"Soğuk Kazı" adlı şiire kadar sürüyor bu genel özellikler. Bu son şiirle birlikte birden görsellik çıkıyor karşımıza ve biz de kip değiştiriyoruz, yer yer çok netleşmiş olan klasisizm duygusunun önü kesiliyor: Düzyazısal olmasının yanı sıra, birbirinden farklı yinelemeler, bilgisayarlardan alışkın olduğumuz kopyalama (ctrl v) komutu ve bazı koyuluklar içeren bir şiir bu.
Gözlerimizi kısarak bakıyoruz ve o koyulukların birer spiral çizdiğini fark ediyoruz. Bu görsellik bin bir imgeye yol açarken bizi klasisizmin dışına olmasa bile kıyılarına itiyor.
Kitaptaki ikinci şiirin adı olan "Tüf" de patlamaya işaretti; volkanların püskürttüklerine tüf deniyor. Metafor çok yönlü. "Tüf"te, "Kurduğu sözde göz göz boşluklar olacak" diyor şair. Çağrışım: soğumuş lavların gözenekliliği. Ve betimleme devam ediyor: "Dili soğumuş çoktan. Bedeni dikenli."
Aynı şiirde geçen "fümerol" ise volkanların patlama dışı zamanlarda yaydıklarıdır. Diğer şiirler biraz böyle: "Vicdan" adlı birinci sınıf bir toplumsal taşlamaya, nefis aşk ve kent şiirlerine rastlıyoruz. "Soğuk Kazı" şiiriyle birlikte, soğuma zamanındayız.
Soğuma zamanında olmak, kazıya elveriyor: Artık saçınız tutuşmadan, elleriniz yanmadan dokunabilirsiniz donmakta olana. Kazabilirsiniz: "Kat kat iç içe".