Emre Kuzuoğlu, "Şehrazat’ın son hikâyeleri", Picus, Nisan 2005, Sayı: 21
Yiğit Değer Bengi’nin yayına hazırladığı 1002. Gece Masalları, Nazlı Eray, Barış Müstecaplıoğlu, Kadir Aydemir, Altay Öktem, İhsan Oktay Anar, Levent Mete, Arzu Çur gibi fantastiğe gönül vermiş yazarlarımızın şehir insanlarının uykusuz geceleri için anlattıkları on dokuz öyküden oluşuyor.
Bir düşünecek olursak, ülkemizde fantastik edebiyata duyulan ilgi, tüm dünyada (yaklaşık elli sene önce!) olduğu gibi Yüzüklerin Efendisi serisinin giriş kitabı sayılabilecek Hobbit'in 1996'da Türkçe yayımlanmasıyla başladı, diyebiliriz.
Takip eden yıllarda yayımlanan Ejderha Mızrağı, Unutulmuş Diyarlar, Yerdeniz, Ravenloft, Elric gibi serilerle raflardaki fantastik kitaplar giderek çoğaldı. Piyasaya sürülen FRP (Fantasy Role Playing) senaryo kitapları, kart ve kutu oyunları sayesinde çocukların ve gençlerin, başka hiçbir şey düşünmeden komün hayatı yaşamasına neden olacak bir “fantastik” altkültürü ülkemizde de, en azından büyük şehirlerde oluştu.
Genellikle Batı kültürüyle yoğrulmuş; perilerin, şövalyelerin, ejderhaların, elflerin, vampirlerin, şatoların anlatıldığı fantastik edebiyat Türk okuyucusundan oldukça büyük ilgi gördü, görmeye de devam edeceğe benziyor.
Fakat birkaç isim dışında yazarlarımızdan bu türe göz kırpan pek olmadı. Ortaya çıkan eserlerden bazıları, yabancı yazarların tekrar ettikleri, aynı kısır temalar etrafında dönerken, bazıları da orijinal ve ilgi çekici konusunu bu topraklarda söylenen şekilde, kulağımızın alışık olduğu gibi anlattı ve başarılı oldu.
Yazılan hikâyeler ise kitap veya dergilerden çok, bu türe gönül vermiş kişiler ve gruplar tarafından açılan internet sitelerinde yayımlandı, hâlâ da yayımlanıyor.
Türk yazarların yazdıkları hikâyelerden oluşan bir derleme ise ilk kez bu yılın şubat ayında raflardaki yerini aldı: 1002. Gece Masalları.
Farklı kuşaklardan, değişik tarzlara sahip on dokuz yazarın kaleme aldığı hikâyelerden oluşan seçkiyi, yazar Yiğit Değer Bengi baskı aşamasına getirmiş. Kitapta Bengi’nin bir de hikâyesi var.
Genellikle kitapların önsözlerine pek ilgi gösterilmez. Yazarın ya da editörün teşekkür konuşması veya kitabı nasıl hazırladığına dair bir açıklama olarak düşünüldüğünden olsa gerek, çoğu zaman sadece şöyle bir göz gezdirilir. 1002. Gece Masalları için Bülent Somay’ın yazdığı önsöz ise, okurun hikâyeler üzerine düşünürken göz önünde tutacağı, yayınevinin fantezi ve fantastik edebiyat için kurduğu tanımları anlatan, özenle hazırlanmış bir açıklama. Bu derlemenin Türkiye’de bir ilk olduğu göz önüne alınırsa, Somay’ın önsözü de fantastik edebiyatın ülkemizde doğru, en azından daha iyi tanınması amacıyla hazırlanan bir çeşit temellendirme çalışması sayılabilir.
Kitapta, fantastik Türk edebiyatı deyince akla gelen yazarlarla beraber romanlarında fantastik öğelere yer veren yazarların kısa ve vurucu hikâyeleri bulunuyor. Bir-ikisi dışında bütün hikâyelerde son bölüme kadar, ucunda ne olduğunu kestiremediğiniz ipi merakla, ağır ağır karanlık bir kuyudan çekiyorsunuz. Sonunda bazen ölü bir sevgili kucaklıyor sizi, bazen kayıp bir muska kalıyor elinizde; ya da ölümcül bir sır...
Hikâyelerin bazıları, bilinen fantezi kalıpları içinde kendi dünyalarını yaratırken, bazıları da normal hayata getirdikleri farklı bakış açılarıyla aklınızın ücra köşelerinde, daha önce orada olduğunu bile bilmediğiniz havasız, küf kokulu, karanlık odaların kapılarını açıyor.
İlk hikâye olan “İksir Ustaları”nın yazarı, aynı zamanda Perg efsanelerinin de yaratıcısı olan Barış Müstecaplıoğlu. İki sihir ustasının entrika ve şüphe dolu hikâyesinde, oyun içinde oynanan oyunlarla iyi ve kötü, farklı giysiler içinde, farklı bir evrende –çünkü artık bizim dünyamızda böyle şeylerin pek yeri kalmadı, kim bilir belki de hiç olmadı– bir kez daha karşılaşıyorlar. Bu sürükleyici hikâyenin Hitchcockvari bir sonu var.
Bir diğer hikâyede yazar Altay Öktem, hikâyenin son satırına kadar, elinize tutuşturduğu küçük parçalarla size bir yapboz oynatıyor ve sonunda sizi ters köşeye yatırıyor.
Yaşadığımız devrin trajikomik bir eleştirisi olan “Çalışkan Ruhlar” hikâyesinde ise İzzet Yaşar, bir reklam ajansının yaratıcı bölümünde yapılan beyin fırtınalarının gerçek yüzünü gözler önüne seriyor.
Bir başka hikâyede Sadık Yemni, suikastlerin ve terör olaylarının artık sıradanlaştığı, televizyondan her şeyin canlı –ve belirli bir umursamazlıkla– izlendiği günümüzde bir şizofreni hikâyesi anlatıyor.
Korku, fantezi, bilimkurgu sineması ve edebiyatı üzerine yazdıkları ile bu konularda Türkiye’de akla gelen ilk isim olan Giovanni Scognamillo da derlemeye bir “efsane” ile renk katıyor.
Kitaptaki hikâyelerin çoğu, yüzünüzde değil ama aklınızda değişik “ifadeler” bırakıyor. Kimi sizi üzüyor, kimi içinizde soğuk bir nefes olarak kalıyor. Kısacası 1002. Gece Masalları sizi alışık olduğunuz günlük hayattan bir süreliğine de olsa çıkarıp farklı dünyalara sürüklüyor.