Bülent Usta, “Çağın örtüsünü kaldıran denemeler”, Milliyet Kitap Eki, 9 Nisan 2008
Hepimiz, içinde bulunduğumuz sosyal sınıfın, sahip olduğumuz cinsiyetin, aldığımız eğitimin, çocukluğumuzdan itibaren bize kültür aracılığıyla aşılanmaya çalışılan irili ufaklı önyargıların, tutkularımızın ve acılarımızın zihnimizi örttüğü bir pencereden bakarız hayata. O pencerenin ne kadar açık ya da kapalı olduğu, elbette kişilere göre farklılıklar gösterir.
Ama bazılarımızda, zihinlerinde olması gereken o örtünün yerinde yeller esiyordur nedense. Karşılaştıkları bir insan, okudukları bir kitap, duydukları bir melodi, o insanların zihninden o örtüyü çekip almıştır sanki. Ya da tam tersi, bilinçli bir çabayla çeşitli acılar ve zorluklar göğüslenerek açılmıştır tüm o pencereler. Belki de sanatın ve edebiyatın sahip olduğu sır budur: Ya sahip olduğumuz örtüyü çekip alır ya da daha süslü ve sağlam bir örtüyle kaplar zihnimizi.
Bülent Kale’nin çevirip hazırladığı Uruguaylı gazeteci-yazar Eduardo Galeano’nun denemelerinden oluşan Biz Hayır Diyoruz adlı seçki, dünyaya çıplak gözlerle bakan bir yazarın kaleminden, dünyaya çıplak gözlerle bakma fırsatı veriyor bize. Ama bu bakış, güzellikleri daha güzel, çirkinlikleri daha çirkin göstereceği için bazı riskleri de barındırıyor içinde.
Daha önce fark etmediğimiz, fark etsek bile umursamadığımız oyunlar, yalanlar, haksızlıklar, biz onlara açık bir zihinle bakınca, bir uğursuzluk gibi peşimize takılabilir örneğin. Bu uğursuzluktan kurtulmak için ya onunla hesaplaşmamız ya da yeni bir örtü edinmemiz gerekir kendimize.
Galeano, hesaplaşmayı seçmiş bir aydın ve yazar… Bunu yaptığı için de, cezaevi ve sürgün hayatıyla tanışmış, sevdiklerini kaybetmiş, kendi deyişiyle pek çok kere ölüp yeniden doğmak zorunda bırakılmıştır. Ama ne kadar ölse ve yeniden doğsa da, güzellikler karşısında hayrete düşme ve alçaklıklar karşısında öfkelenme yeteneği'ni koruyabilmeyi ve onu güldürmeyen hiçbir şeyi ciddiye almaması gerektiğini de unutmaz hiçbir zaman.
Galeano kitapta yer alan denemelerinde, hesaplaşmaya önce “Bir Otoportre İçin Notlar” başlığı altında kendisinden başlıyor. Ardından Irak savaşından Zidane’ın Dünya Kupası’nda attığı kafaya kadar pek çok siyasi ve sosyal meseleyle hesaplaşmasına tanık oluyoruz.
Ama bu hesaplaşmalar, kısa ve yoğun metinler aracılığıyla çoklu bir bakış içinde gerçekleşiyor. Bir Uruguaylı olarak, futbolcu olamadığı için yazar olduğunu söyleyen Galeano, adeta usta bir golcünün soğukkanlılığı ile cümlelerini sıralıyor, olaylara ve düşüncelere çalımlar atarak.
Gazeteciliği, edebiyatın şiir ve öykü gibi bir türü olarak gören, hatta türler arası bir üslupla sade ve sahici bir dil kullanarak yazılarını etkili kılan Galeano, herkesin ilgisini çekebilecek meseleler üzerinden insanlığın temel sorunlarını tartışıyor. Üstelik bunu, kitapta yer alan “Küba Ağrısı” adlı denemesinde olduğu gibi, hem ABD’nin hem de Küba’nın insan hakları ihlallerine aynı sertlikte karşı çıkarak, olabildiğince tarafsız ve yalın bir biçimde yapıyor.
Sebastiao Salgado’nun fotoğraflarından yola çıkarak yazdığı “Işık Çöplüğün Sırrıdır” adlı denemesinde olduğu gibi, Galeano deneme türünün sınırlarını alabildiğine genişleten, yarattığı imgesel zenginlikle toplumsal meseleleri yoğurduğu bu çarpıcı metinlerle, çağımızın bir ermişi olarak değerlendirilmeyi belki de en çok hak eden isimlerden birisi.
Laf kalabalığını sevmeyen, sessizlikten daha değerli olduğuna inanmadığı hiçbir sözü asla söylemeyen Galeano’ya kulak vermekte fayda var. Bir şeylere “Hayır” diyebilmenin erdemini yaşamak için…