| ISBN13 978-975-342-581-0 | 13x19,5 cm, 208 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Giriş, s. 11-12 Başlangıcından bu yana modern sosyal bilimlerin bir numaralı sorunu modernliğin ta kendisi olagelmiştir. Modernlik; yani yeni uygulamaların ve kurumsal biçimlerin (bilim, teknoloji, sınai üretim, şehirleşme), yeni yaşam tarzlarının (bireycilik, sekülerleştirme, araçsal akılcılık) ve yeni sıkıntıların (yabancılaşma, anlamsızlık, toplumsal çözülmenin yaklaştığı hissi) tarihte eşi benzeri görülmedik bir karışımı. Bugün artık bu sorunu yeni bir açıdan ortaya koymamız gerekiyor: Söz konusu olan tek bir fenomen midir, yoksa bir "modernlikler çoğulluğundan" mı söz etmeliyiz? Burada modernlikten çoğul olarak bahsedilmesi, Batılı olmayan kültürlerin kendi bildikleri yoldan modernleştiklerini ve onları kafamızdaki Batı örneğiyle oluşturulmuş bir genel kuramla kavramaya çalışırsak bunda pek de başarılı olamayacağımızı yansıtıyor. Bu kitap, modernliğin esasını oluşturan kendini anlama tarzlarını daha açık bir şekilde tanımlayabilirsek, modernliğe dair hem başlangıçtaki hem de günümüzdeki meselelere ışık tutabileceğimiz varsayımını inceliyor. Bu varsayımın merceğinden bakıldığında Batı modernliği belli bir toplumsal tahayyül biçiminden ayrı düşünülemez ve günümüz modernlikleri arasındaki farklılıkların, bu modernliklerin içerdiği farklı toplumsal tahayyüller dikkate alınarak kavranması gerekir. Bu yaklaşım modernliğin "kurumları" yerine "fikirleri"ne odaklanmak anlamına gelmiyor. Toplumsal tahayyül bir fikirler dizisi değildir; tersine, bir toplumun uygulamalarını anlamlandırarak mümkün kılan şeydir. Bu can alıcı nokta üçüncü bölümde enine boyuna ele alınmıştır. Benim buradaki amacım gayet mütevazı. Batı modernliğinin yükselişinin ardında yatan toplumsal tahayyül biçimlerinin bir taslağını çıkarmak istiyorum. Evet, Batı modernliğine odaklanmakla günümüzün diğer alternatif modernlik biçimlerini dışarıda bırakmış oluyorum. Ama Batı'ya özgü olanı daha yakından tanımlamanın bugün farklı modernleşme biçimlerinin ortak yönlerini açık bir biçimde görmemize yardımcı olacağını umuyorum. Bunları yazarken, Benedict Anderson'ın Hayali Cemaatler(1) adlı öncü çalışmasının yanı sıra Jürgen Habermas ve Michael Warner'ın, Pierre Rosanvallon'un ve konu ilerledikçe adlarını anacağım başka yazarların eserlerinden esinlendiğim açık. Temel varsayımım şu: Batı modernliğinin çekirdeği toplumda yeni bir ahlak düzeni kavrayışının egemen olmasıdır. Başta bu kavrayış sadece kimi itibarlı düşünürlerin zihinlerinde yer alan bir fikirdi, ama sonrasında daha geniş bir tabakanın ve nihayetinde toplumların tamamının toplumsal tahayyüllerini şekillendirir hale geldi. Şimdi bizler için öyle aşikâr bir hal almış durumda ki onu sadece olası ahlak düzeni kavrayışlarından biri olarak görmekte zorlanıyoruz. Nihayetinde bu ahlak düzeni kavrayışı mutasyon geçirip toplumsal tahayyülümüze dönüşmüş ve böylece başka şeylerin yanında pazar ekonomisi, kamusal alan ve kendi kendini yöneten halk gibi Batı modernliğinin temel özelliği olan belli toplumsal biçimleri ortaya çıkarmıştır. Notlar (1) Benedict Anderson, Hayali Cemaatler, çev. İskender Savaşır, İstanbul: Metis, 1993. Yukarı
|