Semih Gümüş, “Daha fazla siyaset”, Radikal Kitap Eki, 22 Ağustos 2008
Bir siyaset arayışı olmadan yaşaması olanaksız toplumların her zaman ve her yerde kendini çürüttüğü kuşkusuzken, siyasetten arınmış bir toplum ne yazık ki hâlâ ütopya. Hele bizimki gibi kocaman bir toplumun her kıpırtısının siyasete dönüşmesi, o kıpırtıyı kendisi de yaşayanlar için ayrıca düpedüz eğlenceli. Üstelik yaşanan heyecanın gösterildiği televizyon da var, yığınsal bir izlerçevre edinmiş, irili ufaklı yüzlerce kanaldan oluşuyor; günlük gazetelerse, kendilerinden bir şeyler bulabilecekler için ele alıp saklanabilir somutlukta. Bazen İslamcı siyasetin bıçak sırtında yürüme tutkusu, bazen darbe heveslilerinin çeteler kurup ünlü şahsiyetlere dönüşmesi, bazen de popüler müzik ya da spor dünyasından ünlülerin onlarla ilişkisi, bizimki gibi toplumların başlıca gıdası sayılır ki, bunlar olmazsa yaşanmaz; kaldı ki olmama olasılığı sıfırdır, yaratılır. Olmazsa, hiç bitmeyecek bir savaş var içeride, onun sonuçları siyasetin dar kalıbını sevenlerin yan cebinde durur. Bütün bunlardan apayrı yaşayıp apayrı düşünmeye çalışan mı var, kıyıya yerleşmiş, sözgelimi edebiyat, sanat dünyasından, orada da siyaset bireylerin vitaminleri arasında görülür.
Edebiyatı siyasetin gölgesinden çıkaralım, diyenin ağzının payı verilir; Siyasetten ayrı edebiyat mı olur, diyen merciler, hayatın her ânını siyasetin içinde yaşamayla gönül indirmiş asker gibiyken de yazabiliyor demek ki. Bunlar yoksa, yalan vardır; herkes bir sanı ve kanı izinden giderken doğruya gereksinim duymaz, çünkü oyun bozulur; sözgelimi sevdiği ağbi yazar hakkında tek bir olumsuz cümlenizi okumadan (çünkü yazılmamıştır) sizi haklamaya kalkışan şair, sonradan siyaset görme eksiğini bu marifetleriyle yaşar ve davranışından belli ki artık “solcu ve daha ötesi” siyasetin de erbabı olmuştur. Beri yanda, toplam yedi dakika galip oynamış ve kimilerine göre şampiyonanın en kötü futbol oynayan milli takımını sokaklarda karşılayanlar, hiç değilse bir anlığına ortak milli duygu ve milliyetçi coşku için her şeylerini verecekmiş gibi göründükleri akşamın sabahında hiçbir şeyin apaydınlık olmadığını işe ya da okula giderken gördüklerinde, üstelik dünden daha kötü durumdadır. Milli heyecanın körüklenmesi, topluma iyi gelmek bir yana, moral düzeyini hiç hesapta yokken santim santim aşağı çeker. Zygmunt Bauman’ın parlak sözleri bu sonuncu çöküntü içindir: “Birlikteliğin gözkamaştırıcı parıltısı söndüğünde, yalnız insanlar tıpkı eskisi gibi yalnız uyanırlar; biraz önce öyle parlak ışıklar saçan ortak dünya şimdi daha da karanlık görünür. Patlamanın getirdiği boşalmanın ardından, sahne ışıklarını tekrar yakmak için fazla enerji kalmamıştır.”
Bu upuzun paragrafın sonunda sözü Zygmunt Bauman’ın Siyaset Arayışı kitabına getirmeye çalışıyordum. Bauman’ın kitabı siyaseti içeriden tartışıyor, çünkü kuramsal gerekleri onun içinde kalarak oluşturmayı amaçlıyor, ama aynı zamanda yaratıcı düşünceyi örnekleyen çalışmalardan. Onun bu tutumunda bir eksiklik olduğunu da düşünürken, asıl çözümün siyasetin dışında bulunduğuna, siyasetsizleşmiş toplumun yığınsal hareketinin demokratik dönüşümlerin itici gücü olacağına inanıyorum.
Ardı kaostur krizin
Hem de çok ciddi belirsizlik ve güvensizlik içinde bulunan bütün çağdaş toplumlar, kısırdöngülerini de yaratıyor: demokratik siyaset için kolektif çareler ve bunun için kendilerini biraz daha özgürleştirmenin yollarını aramak, dolayısıyla siyasal örgütlenmenin demokratik biçimlerini bulmak.
Çağdaş toplumlar yalnızca kötücül nedenlerle yalan üretmiyor, iyicil nedenlerle de yalana sığınıyor. Çünkü antidemokratik siyasete karşı demokratik siyaset içinde örgütlenme, bataklığa adım adım yürümektir, ama aynı zamanda önlenmesi zor, yığınsal bir tutkudur.
Siyasetin yarattığı totoloji, krizleri çözmek için kendini tanımlarken kriz yaratmaktan başka bir işe yaramamak biçiminde kendini gösterir. Sonunda tamamıyla yenilenme ya da devrimci dönüşümler için bile çıksa, her kriz toplumun bir kesiminden yana bükülürken öbüründen uzaklaşacak, aradaki açıklığa gene güvensizlik, belirsizlik dolacaktır. Ardı kaostur krizin.
Düşüncede yaratılan krizle toplumsal krizi kesinkes karıştırmamak gerekir elbette. Bir tek bireye bile zarar vermeyen düşüncede kriz çıkarmak nasıl olumlu müdahaleyse, toplumsal kriz çıkarmak da o denli tartışmalıdır. Belki bütün bütüne olumsuz olmayabilir; sözgelimi askeri darbelerin eline geçirdiği rejim koşullarına benzer duvarları yıkıcı etkisiyle krizden yarar umulabilir, ama diktatörlük koşullarının dışında, gerilimin çoğalmasına neden olacak krizlerin olumluluğundan yarar ummak eski bir düşüncedir.
Toplumun normal durumu olarak yaşanan kriz durumundan söz etmiyorum, ama çağdaş toplumların tümü için krizi normal durum saymak, gerilim stratejisince üretilir. Bauman’ın, kendi kendini kurmak, kendini yeniden üretmek ve yenilemek için düşünülebilecek tek olağan yol olarak gördüğü kriz, ancak düşüncenin içinde doğdukça yararlı, anlamlı, verimli olabilir; yok değilse, toplum hayatını her an elektrik tellerine bağlı tutmaktır, dolayısıyla eskil siyasetin uzantısıdır.
Geçmiş, bulunduğu yerden gelecekle bağlarını zayıf tutmuşsa, kendini korumak içindir. Atalarımızın yaşadıkları dönemleri yüceltme nedenleri neyse, eski kuşaklardan yazarların genç yazarlardan uzak durma nedenleri de aynıdır. Edebiyatta siyasetin diliyle konuşmanın biçimlerinden biri budur: Gençler geçmişi bilmiyor, yazdıkları da toplumdan kopuk gibi... Nasıl ki her yazara toplumsal sorumluluklar yüklemekten hoşlanan bir toplumun bireyleriyiz, bu ülkede bunca sıcak olay yaşanırken yazarlar sanki hiç yaşanmıyormuş gibi davranıyor söylemi de, mazlumu bulmuşken sıkıştırma tutumudur ki, siyasetin kendisidir. Karşıtlarını, beğenmediklerini, “Sayın bilmemkim...” diye başlayarak hizaya getirmekten hoşlanan kuşaklar, siyasetin bu dilini daha çok kullanırdı, neyse ki bugünün kuşakları edebiyatı daha çok edebiyat olarak yaşamaktan yana.
Batı neyi tartışıyor?
Siyaset Arayışı’nda devlete bazı alanlarda verdiği roller denetlenmesi zor bir kuruma çekidüzen verme kaygısının ürünü de olsa, günümüzde devletin oynayabileceği rolün hiçbir zaman demokratik olamayacağını atlayan Bauman, bu arada, nasıl uygulanırsa uygulansın, demokrasinin can alıcı önemdeki koşulları koruma konusunda gitgide güçten düştüğü saptamasını yapıyor ki, günümüzün önemli sorunlarından biridir bu. Bugün Avrupa’da demokrasinin varlığını tartışmak durumundayız; çünkü şimdiki biçimiyle bile en geniş demokrasiye sahip olmakla övünen Avrupa, aslında ehvenişerden başka bir şeye sahip değil; kendi demokrasisi de kısıtlanan özgürlükler, artan ırkçılık, yükselen milliyetçilikle adamakıllı yaralanmış durumda.
Batı şunu tartışıyor mu: Küreselleşmenin olumlu, kültürel yanları büyük ölçüde atlanırken, ekonomik yanları baştacı ediliyor, siyasal olanı da kendi küreselliğiyle sınırlı. Bu yüzden küreselleşme üstüne atılmış olumlu ya da olumsuz sloganlar aşınmaya başladı. Demokrasinin tek umudu görünen küreselleşme karşıtı antikapitalist hareketlerin de asıl özü antikapitalist olmak, küreselleşme karşıtlığı bu arada belirsizleşiyor... Kaldı ki gezegenimiz küresel ısınmanın yakın tehdidi karşısındayken demokrasinin günümüzde alması gereken biçimler de değişmek zorunda kalabilir.
Siyaset Arayışı’ndan çıkardığım bazı sorular çevresinde yazılmış bir yazı bu. Geride Bauman’ın bir dizi önemli ve çözüm bekleyen sorunlar çevresinde yürüttüğü siyasal sorgulama başlıkları var. Siyaset Arayışı’nın, siyaset alanında yaratıcı çalışmalar için örnek çalışma olduğu da kuşkusuz.