Eray Ak, "Gerçekçiliği 'görme biçimleri'", Cumhuriyet Kitap, Ocak 2018
Gerçekçiliğin Çelişkileri, Fredric Jameson'ın, anlayışın doğuş ve yok oluş zemini üzerinden yürüyerek on dokuzuncu yüzyıl gerçekçi romanının iki uç arasındaki geliş gidişlerini, kendi içindeki çatışmalarını dönemin gerçekçilik akımının öne çıkmış yazarları ile birlikte yeniden okuma girişimi.
Yazının başlığı John Berger'ın zihin açan kitabı Görme Biçimleri'nden emanet alındı. Berger bu özel kitabında, etrafımızı sarmalayan dünyaya bakışın çok çeşitli iletişim kanalları yaratarak görmeyi belirlediğini ve kelimelerden önce insanda var olan bu yetinin, aslında ilk ifade ediş biçimi olup bin türlü ifade ediş şeklini de kendinden nasıl doğurduğunun hikâyesini anlatıyor bize. Buna bakarak Berger'ın Görme Biçimleri'nin, önümüzde duran gerçeği nasıl yorumlayabileceğimize dair geniş bir perspektif sunduğunu söylemek mümkün.
Uzamları aynı olmamakla birlikte Fredric Jameson da Türkçede yeni yayımlanan kitabı Gerçekçiliğin Çelişkileri'nde aynı şeyi yapıyor. Edebiyatın var oluşundan bu yana varlığını sürdüren "gerçekçilik" tartışmasına, yine edebiyat yollu açtığı pek çok kanalla anlam ve zemin arama çabasına girişiyor. Fakat Jameson'ın bu anlam ve zemin arayışı mesele üzerine sorulan soruları bir bir cevaplamaktan çok mesele üzerine yeni sorular yönelterek arayışı derin sulara çekmek üzerine kurulu. "Gerçekçilik: ondan yana mısınız, yoksa karşı mı? Ama neye oranla yandaş veya karşıt? Bu noktada liste en azından görece sonlanmaz hale gelir: gerçeklik mi, yoksa romans mı; gerçekçilik mi, epik mi; gerçekçilik mi, melodram mı; gerçekçilik mi, idealizm mi; gerçekçilik mi, doğalcılık mı; (burjuva veya eleştirel) gerçekçilik mi, sosyalist gerçekçilik mi; gerçekçilik mi, Şark masalı mı; ve tabii, en sık sahneleneni, gerçekçilik mi yoksa modernizm mi?"
Bu bağlamda sorulara yanıt aramaktansa yeni sorular yaratarak meseleyi deşmek olduğunu söyleyebiliriz Jameson'ın amacının Gerçekçiliğin Çelişkileri’nde.
"Modern" ve "Gerçekçi"
Daha kitabın başında meselenin kendisinin pek çok muğlaklık taşıdığını, dolayısıyla kendisinin de bu muğlaklığı takip ederek bir zemin bulmaya çalışacağının nüvelerini veriyor Jameson. "Dikkatimizi gerçekçilik olgusu üzerinde yoğunlaştırmaya kalkıştığımızda tuhaf bir gelişmeyle karşılaştığımızı sık sık fark etmişimdir," diyerek başlıyor söze. "Baktığımız nesne sanki titreşmeye ve bulanmaya başlamış gibi olur ve o noktada toplamaya çalıştığımız dikkat de fark edilmez biçimde bölünüp iki uca doğru kayar: gerçeklik hakkında değil de, gerçekliğin doğuşu hakkında düşünürken buluruz kendimizi; nesnenin kendisi değil de çözülüşü veya sona erişi hakkında..."
Gerçekçiliğin Çelişkileri, Jameson'un hemen yukarıda işaret ettiği işte bu doğuş ve yok oluş zemini üzerinden yürüyerek on dokuzuncu yüzyıl gerçekçi romanının iki uç arasındaki geliş gidişlerini, kendi içindeki çatışmalarını dönemin gerçekçilik akımının öne çıkmış yazarları ile birlikte bir yeniden okuma girişimi. Flaubert, Zola, Tolstoy, Balzac ve Eliot gibi gerçekçilik denince akla gelen isimler Jameson’ın bu yolunda kendisine ön açanlar, yol göstericiler, gerçekçilik haritasının sık sık ziyaret edilen başkentleri olarak karşımıza çıkıyor.
Kitabın temelleri “modern” ve “gerçekçilik” kavramlarının birbirleri arasındaki sıkı ilişkiye oturuyor. Sıkı ilişkiden kasıt birbirlerini besledikleri değil, beslemeden de birbirlerinin dümenine su taşıyabilmeleri. Özellikle modern kavramının bir biçim olarak romanla özdeşleştiği bir zaman diliminde "iki kavramla ilgili tartışmalar birbirinden ayırt edilemez" diyor Jameson da bu doğrultuda... Esas vurgulamak istediği ise her ne kadar bir biçim olarak romanla özdeşleşmişse de modern kavramı, romanın tarihinin "kaçınılmaz bir biçimde" gerçekçi romanın tarihi olduğu. Bu bağlamda "fantastik roman ya da epizodik roman gibi farklı, 'çizgi dışı' tarzların ya ona karşı ya da yine onun altında toplanması da pek bir itirazla karşılaşmaz" Jameson'a göre.
Yine Jameson’a göre bu gerçekçilik kervanından yürüyen romanların ve romancıların ağırlığı edebi olarak farklı yönelişleri eş zamanlarda bünyelerinde barındırabilmeleri yaratıyor. Bunlardan ilki genlerinde çok güçlü bir biçimde var olan tahliye kültürü, diğeri ise gerçekçilik denince ilk akla gelenlerden tasvir yönelimi...
Gerçekçiliğin Çözülmesi
Balzac, Flaubert, Zola...
Bu isimleri eşsiz ve özgün kılan da işte bu iki yazın güdüsünü içlerinde var edebilmeleri. Fakat aynı zamanda en zayıf yanları da bu kusursuzlukları çünkü bir sonsuzluk vaat etmez hiçbir ustalık. Jameson da Gerçekçiliğin Çelişkileri’nde işte bu ironisi kendinden menkul durumun bir portresini çıkarma çabasına girişiyor. Onları güçlü kılan yanların her ikisini de aynı andan barındırabildikleri sürece ne sorun olabilir? Jameson’ın ilgisini de az önce dile getirilmeye çalışılan mükemellikten çok çözülme hâli çekiyor. Bu çözülmeyle birlikte ortaya çıkan yeni anlatım biçimleri ve olanakları da konu bağlamında Jameson’ın radarına giriyor. Gerçekçilik temelli yükselen yazar ve metinlerden sonra doğan “modern” yazar ve metinler, Gerçekçiliğin Çelişkileri’nde yine Jameson’ın gündemini meydan getiren konular arasında yer alıyor.
Ne ki "(...) gerçekçilikle modernizm arasındaki karşıtlığın içinde başından beri bir tarihsel tahkiye vardır ve bunun da yapısal veya üslupla ilgili bir değişme öyküsüne indirgenmesi çok kolay değildir. (...) Meselenin herhangi bir nihai çözüme erdirilmesini imkânsız kılan da her şeyden önce budur."
Evet, kitapta Jameson’ın yapmaya çalıştığı kendisinin de değindiği gibi hiç de kolay değil ancak önümüze rotası belli bir harita koyabilmesi açısından Gerçekçiliğin Çelişkileri önemli bir yerde duruyor. Öte yandan Fredric Jameson’ın konuyu sadece on dokuzuncu yüzyılla sınırlamayıp güne kadar taşıması da kitabın ilgi çeken yanlarından biri. Gelişen teknoloji ve yeni dünya algısı ile birlikte yükselen farklı anlatım olanakları, bununla birlikte gelişen ve öncesinde kendisinin de “çizgi dışı” diye nitelediği romanları ele alması Gerçekçiliğin Çelişkileri’ni iki büyük asrı kucaklama arayışına girmiş bir kitap hâline getiriyor.