Necmiye Alpay, "Bizim bu şiirlere ihtiyacımız vardı", Milliyet Kitap, Mart 2016
Birhan Keskin’in yeni kitabı Fakir Kene, sunuş makamındaki "Kargo"sundan itibaren hepimize ilaç gibi geldi. “Sağlıklı yas” şiiri zaten 2013’ten beri olmazsa olmazlarımız arasında yer tutmuştu. Şimdi onunla birlikte gelen “kargo”, aradaki mesafenin de hakkını verdi. Mesafe zamanla, zaman ise “Sağlıklı yas”taki o 'üç beş gün'lerle tıka basa dolu. Kitap bu uğrakta insanlığımıza destek olmaya geldi.
Keskin, “Sağlıklı yas”la Gezi’nin şairi olmakla kalmayıp, yasın ünlü düşünürü Elisabeth Kübler-Ross’un kuramına sözlükteki ilk anlamıyla haddini bildirerek yas düşüncesinde bir yer de açmaktadır. Tıpkı Afrika kahramanı oryantalist hekim Albert Schweitzer’e seslenen Boris Vian gibi Keskin de Ross’a seslenerek onun kabullendirme stratejisini bizim buraların ölümleri karşısında yerli yerine oturtmuştur: "Ross sen bunları yaşasaydın, üç beş günümüzü görseydin bizim / Koymuşum yasına derdin Ross. / Cinnet üstüne yapardın doktoranı aynı gün hiç uzatmadan. / Geç bunları Ross, geç bunları. / Nasıl olsun bizim öyle kompartıman kompartıman / “sağlıklı” süreçlerimiz / Biz Ross, al sana misal; / Ali öldürüldü dövülerek, / Kadın erkek hepimiz onun anasıyız. / Sağlıklı yas ne Ross?"
Umarım İngilizceye çevrilmiştir ya da çevrilecektir bu şiir. Ross’un yas reçetesi böylece çöplüğü boylamasa da, şiirin ortaya koyduğu ‘poetik bilgi’ler herhalde değme ruh çözümleme uzmanlarından saygı görecek türdendir. Boris Vian’ın şiiri nasıl Schweitzer’in Wikipedia’daki yaşamöyküsüne girdiyse, Birhan Keskin’in şiiri de Elisabeth Kübler-Ross’un yaşamöyküsüne eklenebilir, böylece Ross’a iyi bir diyaloji dolayımı kazandırmış olur.
Şiirin ana duygusu
Yukarıda ‘haddini bildirmek’ deyimini kullandım ama, bunu daha çok ‘sınırını göstermek’ diye anlamak gerekiyor. Şiirin ana duygusu ‘had bildirmek’ deyimindeki şiddet ya da sertlikten çok, keskin, yakıcı bir iç acıya dayanıyor. “Kadın erkek hepimiz onun anasıyız” diyen şair, “vaktimiz yok ölenlerin matemini tutmaya” diyen Nâzım’dan farklı bir yerde. Bu fark, dış dünyadan hareket edip yine dış dünyaya yönelen bir köktencilik ile, iç dünyadan hareket edip yine iç dünyaya yönelen bir köktencilik arasındadır. Keskin, egemen söylemde cinsiyetçi bir kategoriye dönüşmüş olan 'ana' kavramının yerleşik tanımına 'erkek' sözcüğü gibi bir kontrpuanı eklemek yoluyla tanımı bir hamlede yenilemeyi başarmıştır. 'Ana' kavramının içerdiği şefkat öğesi 'kadın'la sınırlı olmaktan çıkarılıp 'kadın erkek hepimiz'e özgülenmiştir böylece. Çarpıcı bir etkiyle kendi kendimizle barışmanın tıkalı yollarını açan eşine az rastlanır ölçülerde etkileyici bir şiirsöz bu. Bizde alabildiğine birikmiş olan sevecenlik gizilgücünü bir üst aşamada somutlaştırıp toplumsal hale getiriyor.
Bir Ross daha
“Kargo” şiiri de bir Ross’u çağrıştırıyor. Bu şiirdeki söylemin de bir önceli var, küçüklü büyüklü hepimize iyi gelmiş, dilimizde yer etmiş bir söylem: Televizyonun güzel bir armağanı olarak, Kanada’nın uzak ve soğuk coğrafyasını tuvaline resmederken bizi ısıtmış olan ressam Bob Ross’un söylemi. Birhan Keskin, 'Ross' soyadının gönlünü almak istercesine, en çarpıcı şiirlerinden birini ayan beyan bir Bob Ross çağrışımıyla kurmuş: "Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve / çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın."
“Kargo”dan sonra “Kardeş Payı” başlıklı bölüm geliyor. “Hıdırellez” adlı şiir anneye sesleniyor. “Firdevs teyze” ve “Zehra teyzem”, şiirden çok öyküye yakın, türlerarası metinlerden. Belli ki Keskin, ‘anlatımcı’ nitelemesini haklı çıkarırcasına kendisini biçim konusunda tam anlamıyla özgür hissetmektedir. Anlatımcılık temelinde, güncel bir serbestlik: Bu tutum onda akım mensupluğu değil, akımlarla gelen yordamlara başvurmakta ikircimsizlik anlamına geliyor. “Kardeş Payı” bölümüyle aynı adı taşıyan şiir, küreselleşmenin naturasını Türkçedeki yansımalarını da kullanarak gösteriyor. Beyitler halinde, gazel olmayı istemişçesine yazılmış, ancak İngilizce sözlerin de karıştığı bir şiirdir bu ve yeni tipografik olanakların kullanıldığı son beyitte eski şiire ait bir söyleyiş de başgöstermektedir: "Sana dünya yetmez sana gökyüzüne merdiven / Bana ter için bu ten, bana bu can haybeden / Diyeceğim; / Tüm bedesten senin / olsa ne fayda benim"
Deneyselcilik Keskin’de bir önceki kitabı “Soğuk Kazı”da yer alan ve kitapla aynı adı taşıyan şiirle başlamıştı, Fakir Kene'de “Zillet” adlı şiirle devam ediyor. Hemen söyleyeyim, kitapta bu şiirden bir önceki sayfa ile bir sonraki sayfanın bomboş olması, sayfa numarasının bile bulunmaması, baskı hatası sanılmasın. Emin olmak için editöre sordum ve bunun istemli bir düzenleme olduğunu, şiirin böyle kabak gibi bir başına kalması gerektiğini öğrendim ('kabak gibi' nitelemesi bana ait). Şiirde “İstanbul sana tepeden baktım” sözünün mekanik bir biçimde yinelenmesiyle oluşan Yahya Kemal naziresi, karşılaştırmalı bir bakış için son derece etkileyici. Yahya Kemal’in şiiri “Sana dün bir tepeden baktım aziz istanbul! / Görmedim gezmediğim sevmediğim hiç bir yer” diyebilirken, Keskin’in şiiri, bu iki eski ve ünlü dize zihinlerimizdeyken günümüz İstanbul’una bakarak ancak “Zillet”in yazılabileceğini gösteriyor. Güncellik ve kültürel zemin Birhan Keskin’in şiirinde esasın belirleyicilerinden. Deneysel, eleştirel ve geniş anlamda politik şiirlerden biri de Aslı Serin’le ortaklaşa yazdıkları “http://anitsayac.com” adlı şiir. Adındaki g harfini “Yanlış harfler varsa bu şiirde sakın taqmayın” dizesiyle daha iyi anladığımız “Dogmayaydın” şiiri ise, yine politik olmakla birlikte, 'ne güzel' sözünün mükemmel bir ironiyle yinelendiği daha geniş bir toplumsal eleştiri için, deneysel yordamlardan çok, Türkçe şiirin taşlama geleneğine başvuruyor. “Bırak bırak” da aynı geleneğe dahil, hayat-ölüm izlekli bir anlatı şiiri; humora dayalı bir özyaşamöyküsü.
Şefkat kitap
Veysi Erdoğan, “Birhan Keskin Şiirinin Topografyası” başlıklı sempozyum bildirisinde şairin her kitabını bir başka kavram etrafında düşünüyor ve sırasıyla “Parçalı Kitap, Hafıza Kitap, Girdap Kitap, Cinnet Kitap, İyilik Kitap, Araf Kitap, Adalet Kitap” kavramlarını başlık seçiyordu. Bildirideki gibi bir indirgeme yöntemini göze almak gerekirse, “Fakir kene” için ‘Şefkat Kitap’ kavramını uygun görebiliriz. Kavram kendini sözcük olarak da gösteriyor ayrıca (s. 17, 70 ve 77). Keskin’in aşk ve arkadaşlık şiirleri öteden beri bambaşkadır ama, şimdi bu başkalığın belirleyici bir içeriği olarak sevecenlik öne çıkıyor. Fakir Kene belki tam da savaş ve ölüm haberleri geldikçe her şeyin 'modernismo'dan da öteye geçip bizi sıkı durmaya, dayanıklı ve mücadeleci, güçlü bireyler olmaya çağırdığı bu uğrakta, tam da bu koşullar nedeniyle imdadımıza yetişiyor. Kitap bağlamında gerilim yaratan ise, ölümün öldürmek sonucu olanını ve doğal / eceliyle olanını, hatta kazayla olanını yakın planda şefkat, acı ya da ironiyle kavrayan şiirler içermesi oluyor.
Kitabın adıyla bitireyim. Fakir Kene'deki sıfat, kitabın ana duygusunu 'kene'den ayrı okusanız da destekliyor, bitişik okusanız da. Ancak aynı söz, “Küçük Şeyler”in II numaralı bölümündeki düzenlemede özgül çağrışımlarla karşımıza çıkıyor:
"Sevgilim sadece fakirlik / Her şeyi bir iken ayırmak."