 | ISBN13 978-975-342-054-9 | 13x19,5 cm, 160 s. |
Liste fiyatı: 196.00 TL İndirimli fiyatı: 156.80 TL İndirim oranı: %20 {"value":196.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"690","item_name":"Factotum","discount":39.20,"price":196.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| Factotum Özgün adı: Factotum Çeviri: Avi Pardo Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Mart 1994 | 12. Basım: Temmuz 2023 |
Zengin olmayı düşleyen yoksul ve despot bir babanın cehenneme çevirdiği ergenlik döneminden sonra iki yıl Los Angeles Üniversitesi'nde gazetecilik bölümüne devam eden Charles Bukowski (Henry Chinaski) kararını verir. Babası gibi biri zengin olmak istediğine göre, o tersini isteyecektir. Aylaklığı. Ancak erken yaşta saptadığı bir hedefi vardır. Yazar olmak. Mukavva bavulunu alıp yola düştüğünde yirmi iki yaşındadır. Ucuz pansiyon odalarında sefaletle boğuşup yazmaya çalışırken kendine gerçek bir dost edinmiştir. Alkol. Bar Kelebeği filminde beş günlük bir kesitini senaryolaştırdığı bu dönem yaklaşık on yıl sürer. Eyalet eyalet dolaşıp, pansiyon kirası ve içki giderlerini karşılamak için sayısız ikinci, hatta üçüncü sınıf işlere girip çıkar. Bukowski roman, öykü ve şiirlerinde sık sık özlemle söz ettiği bu dönemi anlatırken mizahının ve onu çağdaş Amerikan edebiyatının önde gelen yazarlarından biri yapan eşsiz yalınlığının doruğundadır.  | OKUMA PARÇASI |
Açılış Bölümü, s. 7-17 1 Sabahın beşinde New Orleans'a vardığımda yağmur yağıyordu. Bir süre otobüs terminalinde oturdum ama insanlar canımı sıkmaya başlayınca bavulumu alıp dışarı çıktım ve yağmurda yürümeye başladım. Kiralık bir oda bulabileceğim yoksul semtlerin ne tarafta olduklarını bilmiyordum. Mukavva bir bavulum vardı, dökülüyordu. Bir zamanlar siyahtı ama siyah kaplama yer yer soyulunca altından sarı mukavva çıkmıştı ortaya. Siyah ayakkabı boyasıyla oraları kapatmaya çalışmıştım. Yürürken boya akmaya başlamış, bavulumu sersem gibi bir elimden diğerine geçirirken pantolonumun iki paçasını da lekelemiştim. Yeni bir şehir daha; bu kez şansım yaver giderdi belki. Yağmur kesildi ve güneş açtı. Telaşsız yürüyordum. "Hey, zavallı beyaz pislik!" Bavulumu yere bıraktım. Verandanın basamaklarında bacak bacak üstüne atmış melez bir kadın oturuyordu. İyi parçaydı. "Merhaba beyaz pislik!" Cevap vermedim. Öylece durup baktım ona. "Güzel bir kadınla yatmak ister misin?" Güldü. Eteği iyice yukarı çıkmıştı, bacağını sallıyordu; güzeldi bacakları, yüksek ökçeleri çekmişti ve bacağını sallayıp güldü bana. Bavulumu alıp ona doğru yürüdüm. Yürürken sol taraftaki pencere perdesinin kıpırdadığını fark ettim. Siyah bir erkek yüzü gördüm. Jersey Joe Woolcott'u andırıyordu. Geri dönüp kaldırıma doğru yürüdüm. Melezin kahkahası sokağın sonuna varana dek izledi beni. 2 Bi... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Ayda Su, “Serserinin yaşamı”, Cumhuriyet Kitap, 24 Mayıs 2001 Bir yazar çıkar ortaya, o güne dek yazılan kalıplaşmış edebiyata tepki duyarak yazmaya başlar. Bu sanat tarihinin bilinen öyküsüdür, çoğu akım kendinden önceki sanatçılara tepki duyarak başlar, edebiyatta da yenilik arayan yazar, dilin tüm olanaklarını keşfetme arayışına girer. Elbette yenilik peşindeki yazarın en büyük zorluğu statüko yayınlarla para kazanmaya alışmış yayınevleri tarafından kabul edilmektir, güçlü yayıncılardan önce, şansını yeraltı ve amatör dergilerde dener. Bazen, şanslıysa, edebiyat çevresi taze bir nefes alarak onu kabul eder; diğer zamanlarda da senelerce bıkmadan eser üretmesi ve yılmaması gerekir. Charles Bukowski'nin yazarlık yaşamı bu senaryonun iyi örneğidir. İlk dönemlerinde sanat çevrelerinin tanımak istemediği Walt Whitman ve Allen Ginsberg -şimdi bu isimler Amerikan edebiyatının önde gelen şairlerinden sayılır- gibi tamamen dışlanmıştır. Birinci Dünya Savaşı'nda Batı Almanya'da görev yapan asker babası ile Alman annesi, o iki yaşındayken Amerika'ya umutlu gelecek hayalleriyle döndüler; fakat bu hayaller kısa zamanda büyük ekonomik kriz yüzünden umutsuzluğa dönüşünce, işsiz, parasız ve mutsuz bir ortamda büyümesine neden oldu küçük Charles'ın. Otobiyografilerinde anlattığı gibi babası tarafından nedensiz yere sık sık dayak yemesi ve "acne vulgaris" adıyla bilinen cilt hastalığı, ergenlik çağını da dışlanmış geçirmesine neden oldu. "Acımasızca ve çok sıklıkla d... Devamını görmek için bkz. |  |
Murat Özer, “ ‘Kazanmak’ ve ‘kaybetmek’ yok!”, Radikal Kitap Eki, 27 Mayıs 2011 Amerikan edebiyatının ‘sokak adamı’ Charles Bukowski, 1940’lardan 1990’lara kadar uzanan yazarlık hayatında bir an olsun bu ‘kimlik’ten uzaklaşmadı. Sokağı anlatırken hiçbir zaman ‘mesafeli’ olmadı, çünkü hayatı boyunca sokağın kokusuyla yaşadı. Toplumun tükürdüğü dünyayı anlattı hep, kendisinin de bir ferdi olmaktan ‘gurur’ duyduğu. ‘Yüksek’ edebiyatla ‘çöp’ arasında kurduğu dengeyse onu ‘yegâne’ kıldı, bir kalıba sokulamaz hale getirdi. Bukowski’nin ‘alter ego’su (diğer romanlarında da o var) Henry Chinaski’yi başkarakter olarak önümüze koyan 1975 tarihli romanı Factotum ise, yazarın ‘pulp’ edebiyatı sınırları içinde değerlendirilirken, bir yandan da ‘otobiyografik roman’ kıvamına yaklaşan çalışması. Bukowski’nin altı romanının ikincisi olan kitap, belki şiirleri ve öyküleri kadar ‘dört başı mamur’ bir eser değil ama yazarla bağ kurmak için ‘olmazsa olmaz’ bir köşe taşı. Romanı okurken yazarın dünyasına girmek ve orada çöreklenip kalmak kaçınılmaz! Bir toplum düşmanı Hikâye, tıpkı Bukowski’nin yazarlığa başladığı yıllardaki gibi işsiz güçsüz bir alkolik olan Chinaski’nin İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki ‘sokak serüvenleri’ni anlatır. Yazar olduğunu söyleyen ama herhangi bir öyküsünü yayımlatamamış kahramanımız, içmek ve düzüşmek arasında gidip gelen bir hayat sürmektedir. Ama asıl özelliği, yığınla küçük işe girip çıkması... Devamını görmek için bkz. |  |
|