| ISBN13 978-975-342-566-7 | 13x19,5 cm, 142 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Resul Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Mayıs 2006 |
Resul, daha önce şiir kitabı Madde Kara’yı yayımladığımız Hüseyin Kıran’ın ilk romanı... Resul, alışılmadık bir kitap: sıradan bir adamın –karanlık, parçalanmış, dağılmış bir dille yazılmış– gizli kalmış yaşamı... Roman kahramanı, tarihsel olarak, hep eyleyen, biçimlendiren, hükmeden bir öznedir. En zavallı halinde bile kontrolü elinde tuttuğuna inanan biridir o – iyi romanlar bizi de buna inandırır. Hüseyin Kıran, Resul ile belki de Türkçe edebiyatta ilk kez bu kadar belirgin olarak bu burjuva “kahramanı”nın, bireyin bir nesneden başka bir şey olmadığını haber veriyor. Kendi bedeninin, insanca sınırlılıklarının, olup bitenin, toplumun ve doğanın nesnesi olarak insan... “Oysa neler düşünmüştüm. İşte bu yeni ben, bu havlayan varlık, bu öylece ben olan ben ortaya çıkınca her şeyin akışı değişecek, peşimde yılmaz bir kalabalık birikecekti. Şeylere yeniden ad verilecekti. Yönler yeniden bildirilecek, saatler kırılıp atılacak, bütün tarifler geçersiz kalacak, her şey keskinliğini yitirecek, her şeye yeniden başlanacaktı. Ben delici bir görüyle donanmış olarak kazıklı savaş arabama binecek ve meydandaki kişilerle birlikte, sürecektim. Sonraki kuşakların Resulkent diye bilecekleri şehre yürüyecek ve her yeri zaptedecek, herkesi yenecek, hayatı dize getirecektim. Artık herkes koku alacak, ısırabilecek, basınç hemen giderilebilecek, yanlışlıkla çiğnenmiş yiyecekler daha midedeyken boşaltılabilecek, kusmak artık ayıp karşılanmayacak, kimsenin aklına bu tür bir şey gelmeyecek, çünkü kimsenin aklı olmayacaktı. Kimse dişi ya da erkek istediği için utanmayacak, kimse içinde başkalarının seslerini taşımayacaktı. Makineler kıstırıcı parçalarından arındırılıp ortada bırakılacaktı. Yollar büzülüp yok olacak, yerlerine düşmüş egemenler gelecekti. Binalar çatırdayarak yarılıp açılacak, artık oralara sığınılmayacaktı. Zaten kürklü bedenler üşümeyecek, yanmayacak, utanmayacak, sere serpe yaşayacaktı. İki ayaklı bu tüysüz varlıkları gerçek varlıklar yapacaktım. Kafa unutulacaktı. Bilmek olmayacaktı. Herkes, hepimiz muhteşem bahtiyarlar olarak toprağa yayılacak, gökyüzünün tadına varacaktık. Sadece yaşayacaktık. Bir düzlüğe topladığım tebaamı çıktığım yüksekçe bir yerden uluyarak ululayacak, onların hiç dinmeyen, gittikçe şiddetlenen şeddeli ve şahane alkışlarıyla kendimden geçecektim. Ve ben, coşkulu Resul, bu kusma bir dursa...” | OKUMA PARÇASI |
13. Bölüm’den, sayfa 76-79 (...)
Tuvaletim oldukça küçük, dar, sıkıcı bir yer. Üstelik burayı ben örümceklerle birlikte kullanmak zorundayım. Onlar –ki sayıları yedi ila yüz on arasında olmalı, renkleri çokça, değişir bu, tavandan başlayarak kendi küçük krallıklarını, bu en önemli şeyi, kontrolün tamamen kendilerinde olacağı, kimsenin habersizce içeri giremeyeceği, uyuyup beslenebilecekleri (ki bu onlar için bir böceği ya da sineği avlayıp ısırmak, maharetli bacaklarını kullanarak karınlarından salgıladıkları ipliklerle sarmak, sonra iç organlarını bulamaç haline getirecek bir sıvı zerk etmek ve bu yumuşamış, çorbalaşmış özü Tanrı'ya şükrederek emip içmek şeklinde seyrediyordu ve ben bunu heyecan verici bulmuyor değildim, yine de seyretmemeyi yeğlemiştim çok kez) sonra korkusuzca keyif çatacakları harika bir ev anlamına geliyordu bu– tuvalet kabinimin üçte birlik kısmından fazlasını işgal altında tutuyorlardı. Bu hemen olmuş değildi. Önce yukardan inen pis su bo... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Semih Gümüş, “Acının yarattığı Resul-adam...”, Milliyet Sanat, Haziran 2006 "Gövdeden kurtulmak mümkün, bilinçten kurtulmak değil.” Resul’den Edebiyatın bir dönemi anlatma yükümlerinden kendini kurtarması, her dönemi ateşli hastalıklarla geçen bizim dünyamızda her yerde olduğundan daha zor olmalı. Belki yaşananların sıcağı yüzümüze vurduğu anda yazının da kendi karşılığını vermesi bekleniyor: Silahlarını çekip on ikiden vurmalı, böylece çoğunluğun beklentileri karşılanmalı. Oysa neden sonra daha iyi anladım ki, bir toplumun ya da kültürün yaşadığı sıcak dönemleri, o dönemlerin içinden anlatmak yerine, gecikmek pahasına, sular durulup süzüldüğünde yaratıcı yazının olanakları içine çekmek, değeri daha zor aşınır, unutulması daha güç yapıtlar verilmesinin en doğru yoludur. Yoksa doğrudan müdahale hakkını kullanan, ama şimdi unutulmaya yüz tutmuş romanlar okumaktan sıkılacaktık, sıkılmışızdır; oysa ki Hüseyin Kıran, Resul adlı romanını öylesi... Devamını görmek için bkz. | |
Kemal Varol, “Kara bir roman”, Radikal Kitap Eki, 14 Temmuz 2006 Hüseyin Kıran'ın ilk romanı Resul, roman sanatında tam olarak hangi noktaya yerleştirileceği kestirilemeyecek denli güç, anlamını ilk elde açık etmeyen, simgeler ve benlik oyunlarıyla örülü, giderek kendi üzerine kapanan, ancak ışıltısını tam da bu kapanmadan veren bir kitap. Resul, Daire gibi bir korku merkezinin etrafında gelişiyor. Sürekli olarak roman kahramanı Resul'ü izleyen, onun ve herkesin ne yaptığını bilen, gerektiğinde işkencelerle onu cezalandıracak olan Daire, bu romanın önemli bir unsuru olarak öne çıkıyor. Hayatı, Daire'nin muhtemel çağrılarına göre şekillenip parçalanan Resul, bu çağrılar arasında geriye dönüşlerle belleğindeki kimi hatıralara, korkuyla bekleyiş anlarına geçişler yapıyor. Bahçede yaşamaya zorlanmış bir baba, analık Hafize Hanım, kiracı kadın Işıl, Mahir Bey ve en önemlisi de hep işkence ve tahakkümle anılacak olan Daire, gide... Devamını görmek için bkz. | |
|